
Tarihimizi Gazze'yi desteklemek için nasıl yazacağız?
Tiranlar herkesin unutacağına dair bahse girdiler; biz ise Hakikatin, biz onu terk etmedikçe ölmeyeceği gerçeğine güveniyoruz.
Adnan Hmidan’ın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Gazze sadece sık sık bombalanan, görüntülerini haberlerde ve sosyal medyada görebileceğimiz bir yer değil. Gazze bugün aynı zamanda her birey için bir vicdan muhasebesi, zulme karşı adalet mücadelesinin bir parçası olmayı seçen herkes tarafından yazılan bir tarih. Yıkılan her evle birlikte trajik satırlar yazılıyor, şehit edilen her çocukla birlikte kahramanlıklar hafızalarımıza kazınıyor. Peki Gazze'ye destek için tarihimizi nasıl yazacağız?
Katliamlara sadece seyirci mi kalacağız? Birçoklarının yaptığı gibi bir süre yas tutup daha sonra unutacak mıyız? Yoksa sözde kalmayıp, sahip oldukları tüm güçle doğru olan için dimdik duran ve tarih kitaplarının sayfalarına isimlerini kalın harflerle iyilik için değişimin bir parçası olmayı seçenler olarak yazanlar arasında mı yer alacağız?
Bazıları rollerinin önemsiz olduğunu, bir etki yaratacak güçleri olmadığını düşünebilir, ancak adaletsizliğin yalnızca iyi insanlar sessiz kaldığında devam ettiğini söylemek klişe değildir. Gerçek, her türlü silahtan daha güçlü olabilir. Dahası, sessiz kalmak tarafsız olmak anlamına da gelir. Ve apartheid karşıtı kampanyacı Desmond Tutu'nun sözleriyle, “Adaletsizlik durumlarında tarafsız kalırsanız, zalimin tarafını seçmiş olursunuz.” Adaletsizliğin suç ortağı olursunuz.
Çözümün bir parçası olamıyorsak, en azından yalanlar yaymaktan ve zulmü meşrulaştırmaktan kaçınalım. Ezilenleri fiziksel olarak destekleyemiyorsak, en azından sözlerimizle adaletsizliği sona erdirmenin bir aracı olmalıyız.
Saldırganı mağdur, mağduru da saldırgan olarak gösteren yanıltıcı anlatıları yayanlar biz olmayalım. Gerçeği çarpıtan yalanları yayanlardan olmayalım. Verecek tek şeyimiz hakikat olsa bile, mazlumların yanında yer alalım.
Gazze'de Filistinlilere karşı yürütülen savaş sadece askeri bir çatışma değil; bilince, hafızaya ve gerçeğin kendisine karşı yürütülen bir savaştır. Saldırganın nihai hedefi bu üçünü de silmektir. Bugün hedef alınan şey sadece toprak değil, aynı zamanda yaşam hakkı ve onurdur. Mücadele savaş alanıyla sınırlı kalmayıp fikirler, vicdanlar ve duruşlar alanına kadar uzanmaktadır.
Tarihimizi Gazze'yi destekleyerek yazmak, İsrail'in soykırımının kurbanları için üzülmekle yetinmek ve kaçınılmaz olarak daha fazla acı çekeceğimiz anları beklemek anlamına gelmez. Bu, gerçeği söyleme sorumluluğunu üstlenmek, ezilenlerin sesi olmak ve yanlış anlatıların kontrolsüzce geçmesine izin vermemek anlamına gelir.
Gazze'yi desteklemek, bize çok pahalıya mal olsa bile gerçeği söylemek demektir, çünkü gerçeğin söylenmesi için izne gerek yoktur.
Gazze'yi desteklemek, yalan ve yanlışa karşı mücadele etmek ve katillerin kurban olarak gösterilmesini ya da masum insanların ve evlerinin yok edilmesinin meşru görülmesini kabul etmemek demektir.
Gazze'yi desteklemek dilimizi kontrol altında tutmak demektir; iyi olanı konuşmak ya da sessiz kalmak.
Gazze'yi desteklemek demek, davayı kalplerimizde ve zihinlerimizde canlı tutmak ve Siyonist düşmanların istediği gibi unutulmasına izin vermemek demektir, çünkü onlar “yaşlılar ölecek ve gençler unutacak” iddiası üzerine bahis oynamışlardır.
Her an bize bu çatışmada nerede durduğumuz soruluyor. Katliamı seyredip sonra da bizi etkileyen hiçbir şey olmamış gibi gündelik hayata dönenlerden mi olacağız? Yoksa Gazze'nin mücadelesinde yalnız olmadığını, Gazze halkının ve davasının bir parçası olduğumuzu ısrarla vurgulayanlardan mı olacağız?
Hepimiz sahadaki kahramanlar olamayız, ancak sözlerimizin ve eylemlerimizin hakikatin batıla galip geldiğini görmeye yettiğinden emin olabiliriz. Tarihimizi güçlü sözlerimiz ve iyi eylemlerimizle, sessiz kalmayarak ve zulmü meşrulaştırmaya çalışmayarak yazmalıyız.
Tiranlar herkesin unutacağına dair bahse girdiler; biz ise Hakikatin, biz onu terk etmedikçe ölmeyeceği gerçeğine güveniyoruz.
HABERE YORUM KAT