Tarihi bir olay ve Hürriyet yine yok
Ne kadar şanslıyım. Herhalde tarihte bir ilkti. Hemen her gazeteden birerli ikişerli gazeteci önce Türk tarafında Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'la görüştük; ertesi gün de Rum kesimine geçip oranın Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas'la...
Tarihi olaya tanık o kadar gazeteciyiz, aramızda bir tek Hürriyet'ten kimse yok! İşe bakın siz. Geçenlerde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir grup gazeteciyle yediği yemeğe itiraz eden ünlü pop sosyologumuz, 'Neden Hürriyet'ten kimse yok?' diye sormuştu. 'Sahi neden yok?' diye ben de kendi kendime sormuştum. Kıbrıs'ın iki tarafından eş zamanlı davet alıyoruz, en üst düzeyde bilgilendirilmek üzere; aramızda yine Hürriyet'ten tek kişi yok...
Bunun bir sebebi olmalı, ama ne?
Hristofyas AKEL Partisi genel sekreteriyken cumhurbaşkanlığına aday olup seçilmiş; halkın yüzde 53 oyunu alarak... 'Biz parti olarak bugüne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiç aday göstermedik, hep başka partilerin adaylarını destekledik. Baktık barış bir türlü gelmiyor, bu seçimde partim beni aday gösterdi' açıklamasını yaptı.
AKEL, üzerinize afiyet, komünistlerin partisi... Hristofyas da Marksist kökenli. Biraraya geldiğimizde kendisini yalnız hissetmesin diye olacak, içimizden biri, 'Karşınızdaki oturan gazeteci heyetinde' dedi, 'Marksist sol kökenden gelen tam sekiz insan var.' Doğru. Medyadaki sol ağırlığı bizim mütevazı heyetimiz de orantısal olarak yansıtıyordu.
Şahin Alpay, Başkanlık Köşkü önünde Dimitris Hristofyas'la ziyaret hatırası fotoğrafı çekildikten sonra, 'Sayın Başkan' dedi, 'Ben yıllar önce komünist olmayı bıraktım, size de tavsiye ederim.' Hristofyas gülmekle yetindi.
İki kesimin başkanları birbirlerine 'Yoldaş' diye hitap edip kimin daha iyi solcu olduğunu sorguluyorlar. 'Başkan' olarak ilk müzakerelerinde Hristofyas ısrarla mülkiyet konusu üzerinde durunca, Talat, 'Sen ne biçim komünistsin, komünist adam mülkiyeti savunur mu?' diye sormuş, gülerek... Hristofyas, bunu naklettikten sonra, 'Ben de kendisine, 'Esas sen ne biçim komünistsin, soyguna-hırsızlığa ses çıkarmama mı bekliyorsun?' cevabını verdim' diye anlattı aralarında geçen diyalogu...
Kıbrıs'taki bu ideolojik benzeşme gerçekten ilginç.
Lefkoşe'nin güneyindeki Hristofyas'ın makamı olan bina İngiliz yönetimi döneminde valinin köşküymüş; kuzeydeki Talat'ın makamı olan bina da yardımcısının... Eskiden o binalarda oturanlar birbirlerini ara bölgede görür, makamlarında ziyarete gitmezlerdi; bundan böyle herhalde karşılıklı ziyaretler de başlar...
İki taraf birbirine müthiş benziyor aslında. İngiliz Sömürge Valisi'nin eski makamında otururken önümüzdeki su şişeleri ve bardakların altına dantelli altlıklar konulduğunu görünce güldüm. AB üyesi diğer 26 ülkenin devlet başkanı makam odasında dantelli su bardağı altlığı olabileceğini hiç sanmıyorum. Bu tür estetik ayrıntılar bizim coğrafyaya ait...
Birkaç yıl önce Ledra Caddesi üzerindeki kapı açıldığında ilk kez birbirlerini görmüştü Kıbrıslı Türkler ve Rumlar... O zamana kadar birbirleri hakkında çok dolaylı bilgilere sahiplermiş; özellikle de 1974 sonrası doğan gençler... Bize mihmandarlık yapan hanım, 'Ben 1974 sonrası doğanlardanım' dedi. İlk kez Ledra'dan çıkıp karşıya geçmiş... Babası da Hristofyas gibi Girne'nin bir köyündenmiş. İkinci geçişinde babasını da karşıya götürmüş...
Daha önce duymuştum: Kapılar açılıp karşıya geçişler başlayınca iki taraf da birbirleri hakkında yanlış düşündüklerini hayretle fark etmiş: Türkler Rumlar'ın kendilerinden çok daha zengin ve müreffeh olduğunu sanıyormuş; Rumlar da Türkler'in çok mahrumiyet içinde yaşadığını...
İki tarafı aynı gün gören biri olarak şunu söyleyebilirim: Türk tarafındaki lüks araba sayısı Rum tarafındakinden çok çok fazla.
Biri, 'Ayrıca burası karşıdan daha ucuz da' dedi. Türkler temel ihtiyaçlarını Rum süpermarketlerden karşılıyormuş...
Yenilen-içilen bir tarafa iki kesimin insanlarının birbirlerini tanıması bile büyük kazanım.
Daha önce bölünmüş kentin tam orta yerindeki Saray Oteli balkonundan Rum kesimine bakarken gördüğüm nirengi noktalarında oturup bu defa Saray Oteli'ne ve ötesine doğru baktım. En fazla görünen KKTC ve Türk bayraklarıydı. KKTC bayrağı geceleri aydınlatılıyormuş...
Mihmandarlarımızdan biri anlattı: 'Bir ara Türk tarafında trafolar patladı. Elektrikler söndü ve kuzey bütünüyle karardı. Talat Hristofyas'ı aradı, o da Papadopulos'u; Rum kesimi karşıya elektrik verdi. Tabii parasıyla. Bir baktım, Rum elektriğiyle aydınlatılmıyor mu KKTC bayrağı?'
İlginç bir coğrafya burası. İnsan unsurunun özellikleri daha da ilginç kılıyor.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT