Tarihî bir hamle daha…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 5918 sayılı 'Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'u onayladı. Yürürlüğe girdiği andan itibaren yasa, askerlerin askerlikle ilgili suçları dışında sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlayan ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması sayfasını kapatacak. Cumhurbaşkanlığı'nın tavsiye ettiği ek düzenlemeler de bu görüntüyü değiştirmeyecek.
Gelişme önemli.
Her şeyden önce rejimin demokratikleşmesi yolunda son derece önemli bir adım atılmıştır.
Bu adım, askeri yargı alanının daralması, askeri koruma kalkanın zayıflamasının ötesinde, sembolik olarak askeri vesayet rejiminin temel direklerinden birisinin yerinden oynatılmasını ifade eder. Bu açıdan 2003'de 7. Uyum Paketi'yle gerçekleşen MGK reformu kadar önemli sonuçlar içerir.
Neden?
Askeri otoritenin devlet sahası içinde işgal ettiği bağımsız alanın demokrasinin işleyişi açısından oluşturduğu sorunlar ortada...
Bu bağımsız alan temel olarak “üç özerklik” üzerine temellenir: İdari, mali ve hukuki özerklik. Askeri otoritenin hesap vermeyen, hesap soran konumu bu özerkliklerden hareketle mümkün olmuştur.
Hukuki özerklik bu üçlü içinde belki de en önemlisidir. Askeri Yargıtay ve Yüksek Askeri İdare Mahkemesi'nin varlığı, ülkede biri sivil diğeri askeri olmak üzere iki ayrı yargı düzeninin varlığına işaret eder, idarenin tekliği ilkesini ters yüz eder. Bu kurumlardaki yargıçların sicil bakımından Genelkurmay Başkanı'na bağlı olmaları askere korunaklı bir saha sağlar.
Doğal bir hal değildir sözünü ettiğimiz…
Hukuki özerklik askerin zaman içinde ve özellikle darbeler sonrası attığı adımlarla oluşmuştur. Örneğin Yüksek Askeri İdare Mahkemesi 1971 Muhtırası sonrası yapılan anayasa değişikliklerinin bir ürünüdür.
Sadede gelelim…
Tüm bunlar karşısında Cumhurbaşkanı'nın onayıyla tamamlanan son yasama süreci bu yargısal özerk alana yönelik ciddi bir müdahaledir.
Ve siviller açısından bir ilktir.
Gelişmeyi şöyle değerlendirmek gerekir:
Türkiye'de 2000'li yıllarla başlayan “sivilleşme-demokratikleşme süreci” inişli çıkışlı, çatışmalı ancak tek istikametli yoluna devam etmekte, son yasa bu konuda yeni bir kilometre taşı oluşturmaktadır.
Şüphe yok, bu tartışma devam edecektir.
CHP konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini şimdiden ilan etti. Anayasa Mahkemesi yasayı iptal edebilir. Gündeme bir Anayasa değişikliği gelebilir ya da kısa bir mola dönemi devreye girebilir.
Bunların hepsi mümkün…
Ancak önemli olan bu adımın atılmış, bu kapının aralanmış olmasıdır. Kapı er geç sonuna kadar açılacaktır.
Madalyonun elbet diğer yüzü, sıcak siyaset yüzü var.
Ne olacak? Dengeler nasıl evrilecek?
Askeri bünyenin bu değişikliği sindirmekte, içine anlatmakta zorlanacağını tahmin etmek zor değil.
Gerginlik kaçınılmaz...
Bununla birlikte asker bu noktada gerek değişikliğin niteliği gerekse kurumsal olarak içinde bulunduğu “siyasi iktidarsızlık” ya da “toplumsal meşruiyet eksikliği” hali nedeniyle sesini yükseltme, tepki gösterme, bu süreci güç kullanarak engelleme imkânlarına sahip değildir.
Bunun yanında siyasi iktidar da bildik iktidar refleksinin dışında bir tutum benimsemiş görünüyor. Ne yaptığını bilerek hareket ediyor. Risk alıyor, çatışmadan uzak durmak için ilkelerden fedakârlık yapmıyor.
Bu hem hükümet hem Cumhurbaşkanlığı düzeyinde çıplak şekilde ortadadır.
Görmek gerekir ki, Cumhurbaşkanı 1982 Anayasası'nın öngördüğünün tersine artık siyaset karşısında sadece devlet ayağını temsil etmiyor, temsil ettiği aynı zamanda siyasi alanın birleşmesini ve siyasi alanın gücünü ifade ediyor.
Bir süre önce “Gül Demirel değil, gün de 28 Şubat değil” derken kastettiğimiz tam olarak bu durumdu.
Engebe var ama yol açık…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT