Tarih bükme dersleri: Kemalizm ve Faşizm
Kemalist söylemin esirleri, hukukun geçte olsa tecelli etmeye başlamasına "Karar hukuki değil siyasi" diyerek geçmişte yaşattıklarını unutturmaya mı çalışıyorlar?
İsmail Kılıçarslan YeniŞafak'taki köşesinde bugün Kemalist söylemler ve ırkçı hezeyanlar ile tarihi çarpıtmaya kalkışanların düştükleri hali değerlendiriyor.
Bilinen sözdür: “İnsanın değiştirmeye güç yetirebildiği tek şey geçmiştir.”
Tarih, onu yazanların eliyle yeniden ve yeniden değişen, dönüşen, manipüle edilebilen bir şey haline gelir sık sık. Hatta bazen değiştirmeye, yeniden yazmaya bile ihtiyaç duymayabilirsiniz, apaçık bilgiyi saklamanız yeterli olur.
Türkiye de, tıpkı diğer pek çok ülke gibi, tarihin çokça büküldüğü, ancak böylece bir “kahramanlık anlatısı” inşa edilebilen bir ülke olagelmiş. Geçtim resmi tarih anlayışının tarih diye okuttuğu zırvalıkları, biz, kendi kendimize, gönüllü olarak da bayılırız tarihi bükmeye.
Aslında bu yazıyı yazmak aklımın ucundan bile geçmezdi. Fakat aklına, vicdanına, izanına büyük oranda güvendiğim Yavuz Ağıralioğlu’nu bile, Amerikan sermayeli FOX kanalında tarihi bükerken görünce oldukça üzüldüm de o yüzden geçtim yazının başına.
Ağıralioğlu, partisinin mülteci düşmanlığı ile dolu ajandasına kendisini kaptırmış olmalı ki, çok kaba bir mantık hatası yapmayı göze alarak iç savaş ile kurtuluş savaşını birbirine karıştırmaktan çekinmiyor. Yavuz Ağıralioğlu’na yakışmayan yer de tam burası işte. Yunan’la, Fransız’la, İngiliz’le kurtuluş mücadelesi vermek ile kendini kurşunun nereden geleceğini asla bilemeyeceğin bir iç savaşın içinde bulmak birbirinden o kadar ayrı şeyler ki…
Ne bileyim, Ümit, İlayda, Lütfü gibi insan sevmez faşistler bu iki kavramı bile isteye birbirine karıştırsalar sorun yoktu. Onlara “Kurtuluş Savaşı’nda asker kaçakları, firariler ve çeteler” hakkında yazılmış kitapları, tezleri falan okumalarını tavsiye eder, dalgamı geçerdim. Ama bu konuları çok iyi bildiğini tahmin ettiğim Yavuz Ağıralioğlu’nun kalibresine yakıştıramadım “partimin mülteci düşmanlığı politikasından geri kalmayayım” diyerek, üstelik Amerikan medyasında Suriyeli, Afgan kardeşlerimizin üzerinde tepinmeyi.
Bu, burada bir dursun.
Hadi bir başka “tarih bükme operasyonu”ndan açayım bahsi. 28 Şubat’ın Çevik Bir’i, Çetin Doğan’ı ve diğer ceberut darbecileri tutuklanıp hapse atıldı ya. Tarih bükmeye bayılan aydınımsılarımız başladılar “karar hukuki değil, siyasi” yaygarası yapmaya.
“Sensin siyasi” diyerek geçmek isterdim ama geçemedim. Bu, Türkiye’nin politik düzlemi yüzünden gecikmiş hukuki kararın 10, 15, 20 yıl önce alınması gerekiyordu. O darbecilerin karanlık hücrelerde çürümeleri gerekiyordu. Şimdi birçoğu “yaş haddi” falan denilerek salıverilecek ve yaptıkları her pislik, karıştırdıkları her halt, çaldıkları ya da çalınmasına aracılık edip göz yumdukları milyarlarca dolar ve diğer her şey yanlarına kâr kalacak. Hukuk tecelli etti ama korkarım adalet bu gecikme yüzünden bu dünyada tecelli etmeyecek. Allah’tan öte âleme inanıyoruz da o ceberut darbecilerin hangi azaplara duçar olacağını hayal ederek rahatlatıyoruz gönlümüzü.
Yüzlerce, binlerce, on binlerce mağdur oluşturdular. Geçtim katsayı ve başörtüsü yasağı yüzünden geleceklerini çaldıkları on binlerce insanı… Geçtim sadece namaz kılıyor diye işinden gücünden ettikleri binlerce mazlumu… Geçtim Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin paralarını çuvallarla çalan insanlara yardım ve yataklık etmelerini… Geçtim medyaya kan kusturmalarını… Sadece ama sadece zindanlarda işkence ve kötü koşullar yüzünden, cezaevi baskınları yüzünden hayatını kaybeden insanlar nedeniyle bile bu aşağılık darbecilerin 20 yıldır gün yüzü görmeden çürüyor olmaları gerekirdi birer hücrede.
“Karar hukuki değil siyasi” diyenlere de bir çift sözüm var. Umarım Allah size 28 Şubat benzeri bir imtihan yaşatmaz yine de. Çünkü o ağır imtihanı atlatıp da nihayet o imtihanın sorumluları “cezaya benzer” bir şey aldığında “karar hukuki değil siyasi” cümlesini duyunca çok kırılıyorsunuz. Canınız yanıyor. Kalbiniz ağrıyor.
Siyasi olan neydi biliyor musunuz? Kız kardeşimin üniversite sınavına girmemesiydi. 14 yaşındaki Yakup Köse’ye idam cezası verilmesiydi. Bazı medya patronlarına elektrikle işkence edilirken bazı medya patronlarına devletin bütün imkânlarının peşkeş çekilmesiydi. İkna odaları kurulmasıydı. Çuvalla paraların çalınmasıydı. Atatürk kitabı yazarak insanları sömüren kaçak villacının işkenceyi övdüğü manşetiydi siyasi olan.
Şimdi hukuk, son derece gecikmiş bir karar verince bu aşağılık darbecilerin 3-5 ay hapse girmesini “siyasi karar” diye nitelendiriyorsunuz ya, siz onu gelin de benim polisten kaçarken giydiğim pabucuma anlatın. Yahut vaktiyle yaladığınız asker postallarına. Tercih sizin.
HABERE YORUM KAT