1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Tarih boyunca Müslümanlar depremi nasıl algıladılar?
Tarih boyunca Müslümanlar depremi nasıl algıladılar?

Tarih boyunca Müslümanlar depremi nasıl algıladılar?

Mahmut Ay, depremlerin sünnetullah boyutunu ve tarih boyunca müslümanların deprem hadisesine yükledikleri farklı anlamları aktarıyor.

22 Şubat 2025 Cumartesi 23:00A+A-

Mahmut Ay/Yeni Şafak

Tarih boyunca Müslümanlar depremi nasıl algıladılar?

İnsanoğlunu aciz bırakan en dehşetli doğal afetlerden biri olan depreme, yaşadıkları coğrafyanın fay hatları üzerinde bulunması nedeniyle Müslümanlar, asırlardır sıkça maruz kalmışlardır. Nuh Arslantaş’ın, İslam Tarihinde Depremler ve Algılanma Biçimleri isimli eseri, İslâm’ın ilk günlerinden itibaren depremlerin nasıl algılandığına dair ilginç bilgiler sunar. Bu yazımızda, mezkûr eserden bazı örnekleri özet olarak aktaracak ve kısa değerlendirmeler yapacağız.

Öncelikle, bu tür doğal afetlerin, sahâbe tarafından “felâket”ten ziyade “rahmet” tecellisi gibi algılandığını gösteren ilginç bir rivayeti nakledelim. İlim ehli sahâbîlerden olan Abdullah b. Mesud’un, Fesâ’da meydana gelen bir depremden sonra halka şöyle hitap ettiği rivayet edilir: “Biz Muhammed (sav) ashâbı, bu tür âyetleri (doğal afet) ‘rahmet’ olarak görürdük. Oysa siz, bunu bir korkutma olarak algılıyorsunuz.” (s. 178). Rivayet sahih ise, bu sözden şu iki mana çıkarılabilir: 1. Afetler, her zaman Allah’ın cezalandırması olarak algılanmamalıdır. O, bazen musibetleri kullarının sabredip manevî mertebelerinin yükselmesi için gönderir. 2. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı ve yaşattığı her şey, -mahiyeti tarafımızdan tam olarak idrak edilemese de- aslında bir rahmet tecellisidir.

Bazı sahâbîlerin, depremden sonra, insanları salih amele ve istiğfara davet ettiklerini görüyoruz. Rivayetlere göre, Hz. Ömer, Mekke’de meydana gelen depremden sonra Mekke’deki halka amellerine dikkat etmeleri gerektiği şeklinde uyarılar yapmıştır. Ebu’d-Derdâ da Şam’da meydana gelen depremden sonra insanları, Allah’ın rızasına uygun ameller işlemeleri hususunda uyarmıştır. Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin ise, bir depremden sonra, sarsıntılar kesilinceye kadar pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmalarını ve günahlardan tevbe etmelerini tavsiye etmiştir (s. 178). Ömer b. Abdülaziz ve Abbâsî halifesi Kahir Billah gibi bazı halifeler de, deprem sonrasında içki satışını yasaklamışlardır (s. 196).

Kimi insanlar, depremi, işledikleri günahlarla ilişkilendirmiş ve işledikleri günahlardan tevbe etmişlerdir. Mesela, 259/872-873’te Hicaz’da meydana gelen deprem sonrasında, yaşadıkları depremi gaspçılıklarına ilâhî bir ikaz olarak algılayan bedeviler, yollarını kesip mallarını gasp ettikleri hacılara mallarını iade etmişlerdir (s. 196). Buna mukabil kimileri ise depremi fırsat bilip hırsızlık ve gaspçılık gibi suçlar işlemişlerdir. Mesela Makrizî, 791/1389’da meydana gelen depremde bazı ahlâksız kimselerin, halkın yokluğundan faydalanarak, iyilik sahibi zenginlerin mallarını yağmaladıklarını ve bir anda toplumun zenginleri haline geliverdiklerini söylemiştir (s. 180-181).

Anlaşılan o ki deprem, geçmişte Müslümanlar tarafından umumiyetle manevî sebeplere bağlanmıştır. Zinanın çoğalması, tefeciliğin yayılması gibi ahlâkî yozlaşmalar depremlerin manevî sebebi olarak görülmüştür. Benzer şekilde, depremler, bazı idarecilerin zulümleriyle de ilişkilendirilmiştir. Malum olduğu üzere, Mutezile mezhebinin hâmiliğini yapan Abbâsî halifeleri Me’mûn ve Mu’tasım, halku’l-Kur’an (Kur’an mahluk mudur değil midir?) meselesinden dolayı Ahmed b. Hanbel’e iki yıl dört ay boyunca işkence ettirmişlerdir. Bazı alimler tarafından, 219/834 yılında Bağdat’ta meydana gelen deprem ile Ahmed b. Hanbel’e yapılan işkence arasında bir bağ kurulduğunu görüyoruz (s. 189). Benzer şekilde Kâfûr el-İhşidî’nin Mısır valiliği sırasında meydana gelen depremin, onun yaptığı zulümler sebebiyle olduğuna dair rivayetler vardır (s. 190).

915/1509’da İstanbul’da meydana gelen depremden sonra II. Bayezid, devlet bürokratlarını acilen toplamış ve konuşmasına “O kadar haksızlık, o kadar zulmettiniz ki mazlumların âhı göklere kadar çıkarak şehir ve memleket üstüne Allah’ın gazabını davet etti.” şeklinde vezirlerini paylayan sözlerle başlamıştır (s. 192).

915/1509 İstanbul depremi, şiddetinden dolayı “Küçük Kıyamet” olarak isimlendirilmişti. Tarihî olayları, Kur’an âyetlerinden telmihle anlatmada mahir olan Osmanlı tarihçisi Sadettin Efendi, depremle ilgili olarak “Halkın çoğu, korku sebebiyle evlerinden dışarı kaçıp, ‘Doğrusu, kıyamet saatinin sallantısı korkunçtur.’ (Hac 22/1) âyetini hatırlamakla yürekleri yana yakıla kırda bayırda gecelediler.” ifadelerini kullanmıştır. (s. 189). İlginçtir ki bu depremden yaklaşık beş yüz sene sonra 1999’da meydana gelen İzmit depremini yaşayanlar arasında yapılan ankette, deprem ânı ve sonrasındaki ilk zihinsel ve duygusal tepkinin en fazla (%37) depremi kıyamete benzetme şeklinde olduğu görülmüştür (s. 187).

Deprem gibi doğal afetlerin sebeplerine dair bilimin elde ettiği verilerin olmadığı dönemlerde, Müslümanların depremleri, işlenen günahlar yüzünden Allah’ın insanları cezalandırma biçimi olarak görmelerini anlamak kısmen mümkündür. Ancak bilimin deprem gibi doğal afetlerin sebeplerine dair çok net veriler elde etmiş olmasına rağmen, hâlen bazı insanların bu tür doğal afetleri tamamen ilâhî bir cezalandırma aracı olarak görmeleri oldukça düşündürücüdür. Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan bazı helâk kıssalarının bu konuda delil getirilmesi yeterli değildir. Zira aynı Kur’ân, evrendeki her bir varlığın ve eşyanın Allah’ın bir âyeti olarak görülmesini istemiş, insanlara tabiatı araştırıp incelemelerini tavsiye etmiş ve Cenâb-ı Hakk’ın evrenin işleyişi için koyduğu yasalar anlamındaki sünnetullah kavramını vurgulayarak O’nun her şeyi sebepler çerçevesinde yarattığına dikkat çekmiştir. Elbette ki “sünnetullah” olduğu gibi bir de “kudretullah” vardır. Başka bir ifadeyle; Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu yasalar, O’nu sınırlamaz. Ancak Müslümanlara düşen vazife, evvelemirde “sünnetullah”ı keşfetmeye çalışıp ona uygun işler yapmak, bu konuda ellerinden geleni yaptıktan sonra musibetlerden korunmak için “kudretullah”a sığınmaktır.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum
  • Ferhat Karasari / 24 Şubat 2025 10:29

    2... Makaledeki tesbitler güzel tesbitler Tesekkür ederim. Evet bazilarinin ihmallerinin kurbanlari oluyor ölüyorduk Biz Müslümanlar müsibetlerden sonraki yapacagimiz seyleride bilmiyorduk..Mesela su gözle bakma suurumuzu kaybettik.. Ahirete götüremeyecegimiz hic bir yey bizim degil bize verilmis emanetlerdi, Hic bir seyin sahibi biz degiliz..Bize verilen emanetlerdi. Hakkiyla layikiyla hamdetme suurumuzuda kaybettik..Hamd kelimesinin Türkce karsiligi yok ama su sekil tarif edebiliriz.. SÜKÜR nimet verilince yapilir. HAMD ise hem verilince hem alininca yapilir söyle ki
    1.. O vermisti O aldi.
    2..Daha büyügünü alabilirdi.
    3..Daha büyügünü vermek icin almis olabilir--
    4.. Verilisin mi alisinin mi hayr oldugunu biz degil, O bilyor-
    Biz Resmin parcasini görüypruz. O ise bütünü görüyor. Parcayi görene düsen bütünü görene kayitsiz sartsiz teslim olmasidir vesselam Rabbim daha büyük müsibetlerden ülkemeizi ve insanimizi korusun, ümmeti korusun insaAllah

    Yanıtla (0) (0)
  • Ferhat Karasari / 24 Şubat 2025 09:57

    Elbetteki tedbir alip ondan sonra tevekkül etmek gerekir.. On sene insaatta calistim.. demiri verilen plana göre baglar bitirirdik Beton dökülecegi zan mühendisler gelir kontrol ederler beton dökülme izni verir giderlerdi o ara bazi yerlerden demirleri kalfa olan kisi cikarirdi .bizde ikaz etsekde mecburen göz yumardik nede olsa onun emri altinda calisiyorduk onun iscisiydik.....Mühendisler beton dökülme sonrasina kadar orda durmalari gerekirdi ki hirsiz adam demirden calmasin betoncu cimentodan calmasin. önce tedbir sonra tevekkül....Isin dini boyutuda önemli
    biz tek dünyali degil cift dünyaliydik..Hirsizlarin gaspcilarin dizayn ettikleri sistemde de bu ahlaksizlik olacagi da normal görulür olmustu. ve olduda ... Biz biliyorduk ki O'nun izni olmadan yaprak dalindan düsmezdi amenna, Ondan geldik Ona dönecegiz... HAMr etmesini sükretmesinide bilemedik. Oldükden sonra Ah Vah bir seyi degistirmiyor bitilerinin ihmalleri nice canlari dünyadan kopariyordu...vd

    Yanıtla (0) (0)