Tanıştırayım: O başörtüsü, bu da küfür
Sayıştay’a şubat ayında seçilen üye Necla Eroğlu, 23 Nisan törenlerini izlemek üzere eşiyle birlikte Meclis’e gitti. Kapıdaki görevliye davetiyesini gösterdi. Yüksek Yargı üyelerine ayrılan locadaki yerine oturtuldu.
Necla Hanım, başındaki başörtüsüyle hemen dikkat çekti. Başörtülü vatandaş olurdu ama yüksek yargı üyesi olur muydu? Tam da böyle düşünen bir görevli gidip onu yerinden kaldırdı. Necla Hanım da görevlilerle tartışıp Meclis’i terk etti.
Haber bu.
Yeni Şafak gazetesinin Ankara temsilcisi Abdulkadir Selvi olay için şöyle yazdı: “O manzarayı görünce içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Birileri o koltuklara, verilen başörtüsü mücadelesinin sonucunda oturduklarını unutmuşa benziyorlar. Evet, benim içimden bir şeyler koptu. Yok yok aslında çok şeyler koptu.”
Ama bu yazıyı 25 nisan günü yazdı. Yani olayın gazetelere yansımasından bir gün sonra.
24 nisan günü ise gazetesi Yeni Şafak, Ankara temsilcisinin içinden çok şey koparan olayı birincisi sayfasından görmemeyi tercih etmişti. “Sayıştay üyesi misafir sanılınca...” başlıklı iç sayfadaki kutu haberin başlığı zaten Yeni Şafak’ın bu haberi ne sandığını gayet iyi anlatıyor.
Editöryal tercih. Diyecek bir şey yok. Ama bu tek başına Yeni Şafak’ın bir editöryal tercihi olsaydı.
Ne tesadüf Zaman da editöryal tercihini aynı yönde kullanmıştı. İç sayfadaki küçük haberin başlığı ise bunun sebebi hakkında yeterli bir fikir veriyor: Dışarı çıkarılma sebebi başörtüsü zannedildi.
Ve Star. Tesadüfler sürüyor. Birinci sayfada haber yine yok. İç sayfadaki haberin başlığı: “Protokol locasında başörtü tedirginliği.” Habere göre nereden geliyorsunuz diye sorulunca (ki bu soruyu hiç dert etmiyor Star) Eroğlu tedirgin olmuş ve salonu terk etmiş.
Tabii Akit. Küçük kasabalardaki törenlerdeki başörtüsü krizlerine bile manşetten dokuz sütun çakan Akit’te Meclis’teki başörtüsü ayıbı, birinci sayfasının en altında küçük bir kutuda “Başörtülü Sayıştay üyesine büyük ayıp” diye kendine yer bulabilmişti.
Laik gazeteleri okumaya bile gerek yok. “23 Nisan Hassasiyeti” (Habertürk) diyerek AKP’nin Cumhuriyet’in manyakça hassasiyetlerine saygısına şapka çıkaranlar da var, “Eroğlu’nun türbanıyla bürokratlara ayrılan bölüme oturması paniğe neden oldu!” diye panik atak nöbeti geçirenleri de. (Sözcü)
Gazetelerden anlaşılan, Necla Hanım’ın hatası, 30 Ağustos’ta orduevindeki resepsiyona değil, AKP’nin kontrolündeki Meclis’teki 23 Nisan’a gitmesiydi. Hem de seçimlere 50 günden az kala. Başı açık resimlerini bulup gazetelerine basan muhafazakâr gazetelere dua etsin, “provokatör” olarak da manşetleri süsleyebilirdi. Bir Meclis bürokratının işgüzarlığı bile olsa söz konusu olan, ucu AKP’ye dokunacak bir krizse, uğruna bir post-modern darbe bir e-muhtıra, üç kapatma davası yaşanmış başörtüsü bile teferruat olabilir. Hakikat dediğin nedir ki, iki metrekarelik bir gazete sayfası...
Tıpkı söz konusu olan CHP’nin seçimde bir oy az almaması ise bir genel başkanın “ana...” diye küfre giriş yapıp, ardından bir de pişkince bunu espriye yuvarlamasının teferruat olması gibi...
***
Şimdi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zonguldak’taki başarısız küfür girişiminden bir gün sonraki gazetelere bakalım:
Cumhuriyet: Birinci sayfadaki “CHP koptu geliyor” havasındaki haberde küfürden tek kelime yok. İçerdeki haberde ise küfür saklandığı yerden zor bulunuyor. Cumhuriyet Kılıçdaroğlu’nu, onun menfaati için sansürlemiş. Gazeteye göre Kılıçdaroğlu “Anarsan” demiş ve sonra da susmuş, İnanırsan...
Radikal: “Erdoğan’a tepkide ölçüsünü kaçırdı, ‘ana’da durdu” başlıklı birinci sayfadaki tavır açısından doğru olan minik haberin devamının başlığı ise çok hoş: “Az kalsın ağzından bir küfür çıkacaktı...” Yer olsa “Şükürler olsun, çıkmadı ama” diye devam edilebilirlermiş.
Vatan: Vatan amiyane tabirle “safa yatmış”. “Sözlerini neden yarım bıraktı” başlıklı haberi okuyanlar Kılıçdaroğlu’nun çılgın projesini ağzından kaçırırken son anda durduğunu zannedebilir. Eh herkesin zihni bizim ki kadar kirli değil. Bizim de aklımızdan neler geçti öyle...
Akşam o sözleri kulaklarıyla duymuş. Çünkü Ankara temsilcisi meydandaymış. Ama o sırada herhalde simit alıyormuş, duymamış, yazmamış. Akşam’ı CHP liderinin “Ayağını denk al diyecektim” açıklaması tatmin etmiş. Dağılın...
Milliyet: Onların zihni de saf ve bulanmamış: “Kılıçdaroğlu’nun söylemediği söz ne?” başlığı vaat ettiğini haberde veriyor: Gazetecilerin ısrarı üzerine Kılıçdaroğlu ‘söylemediği’ sözleri açıkladı.. Gerisi Fikret Bila’nın aile filtresine takılmış diyerek iyi niyetimizi koruyalım.
Hürriyet: Birinci sayfadan bizim için bir iyilik yapıp, vermedikleri haberi Kılıçdaroğlu’na yorumlatmışlar. “Daha da ağır konuşacaktım” diyor Kemal Bey. Peki, ne hakkında? İçerde editörlerin CHP’li kalbi daha fazlasını yapmaya razı olmamış.
Diğerlerine göre daha nötr haberi veren Habertürk de içerde “A’nın devamını herkesin merak ettiğini” yazabilmiş. Sözcü’ye bakamadım bile. Muhtemelen herkesin merakını gidermişlerdir.
Gazeteler böyle. Peki televizyonlar. “Erdoğan’ın yarattığı patoloji yüzünden oldu bu” diye Ahmet Hakan Çoşkun’un başarısız Freudyen denemeler yaptığı Tarafsız Bölge’de, Nurşen Mazıcı adlı profesörü bu başarısız küfür denemesinin kesmediğini, Nilüfer Narlı’nın ise siyasal küfür sosyolojisi üzerinde çalışmaları olan saygın bir uzman olduğunu bizzat öğrendim. Ayrıca programın sonlarına yetişenler yanılmasın; küfrü Erdoğan değil, Kılıçdaroğlu etti. Eh, küfründe bile boncuk bulanlar, “Ne diyecekti” diye bu kadar meraklı varken bir gün devamını da getirir herhalde.
Şimdi söyleyin esas çılgın olan projeler mi?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT