1. YAZARLAR

  2. Gülay Göktürk

  3. "Tamamen duygusal"
Gülay Göktürk

Gülay Göktürk

Yazarın Tüm Yazıları >

"Tamamen duygusal"

21 Mayıs 2011 Cumartesi 00:55A+A-

Mehmet Ali Birand'ın özeleştirisinin "merkez medya" denilen o kesimde travmatik bir etki -hatta herhangi bir etki- yaratacağını hiç sanmıyorum.

Köşelerinden ne söylerler, ne yazarlar bilmem ama kendi aralarında konuşurken Birand'ın ne kadar da naif olduğu konusunda espriler yaptıklarından eminim.

"Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de asker temsil ederdi. Politikacı, üçkağıtçı-yalancı- vatanını pek düşünmeyen-cebini dolduran bir insandı. Asker ise namuslu ve her şeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahramandı. Üstelik Atamız bu ülkeyi ve laik-demokratik cumhuriyeti koruyup kollama görevini ona bırakmıştı. Askerin, politikacıyı denetlemeye hakkı vardı. Politikacı işleri bozduğu zaman, asker müdahale edebilirdi. Bizler böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi" diyor ya, söyledikleri kendisi için doğru olabilir ama ben merkez medyanın baş aktörlerinin asıl sorununun ideolojik bir körlük olduğunu düşünmüyorum.

Politikacıyı, üçkağıtçı-yalancı-vatanını pek düşünmeyen-cebini dolduran bir insan olarak; askeri ise namuslu ve her şeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahraman olarak görmek; halkın bir kesimi için geçerli olabilir. Onlar, orduyu samimi olarak ülkeyi güvenilmez siyasetçiden kurtaran kurum olarak görebilirler. Nitekim gördüler, yıllar yılı bütün anketlerde orduyu bu ülkenin en güvenilen kurumu olarak işaretlediler.

Ama bu "sıradan bilincin" merkez medyanın üst kademelerini de içine aldığını söylemek, şu anda da yaşamakta olduğumuz problemi yanlış teşhis etmek olur.

Hayır, onların asıl sorunu devlete ilişkin ideolojik bir zaaf değildi. Atamızın laik-demokratik cumhuriyeti koruyup kollama görevini orduya bırakmış olmasına da aldırdıkları yoktu.

Onlar, taa başından bu yana, tam bir farkındalık içinde işlediler suçlarını.

Dikkat edin, suç diyorum. Eğer 28 Şubat'tan bu yana içine battıkları ihanet çizgisini fikri bir yanılgı olarak görseydim, suç demezdim. Çünkü ben fikir suçu diye bir şey tanımam.

Hayır, işledikleri şey fikir suçu değildi.

Cürümün asıl sebebi, genlerdeki darbeciliğin "iktidarı paylaşma" isteğiyle birleşmesiydi. Mesele, generalleri doğal iktidar odağı olarak görmenin ötesine geçmiş; işbirlikçisi olmanın nimetlerinden yararlanmak bilinçli bir tercih halini almıştı.

Onlar her şeyin farkındaydı. Askeri darbelere ya da vesayet rejimine karşı çıkanlar kadar iyi biliyorlardı demokrasi teorisini. Vesayet rejiminin Türkiye'ye nelere mal olduğunun da çok iyi farkındalardı. Orduya hayran falan değillerdi; üniformalar gözlerini kamaştırmıyordu. Tam tersine "üniformalı takıma" karşı sınıfsal bir küçümseme içinde olduklarından eminim.

Onların derdi pragmatizmleriydi. Bir şeyi değiştiremiyorsan, onunla işbirliği yapacaksın!

Evet, temel sorunları bu vesayetçi düzenin asla değişmeyeceğine inanmalarıydı. Ordu bu ülkenin tartışmasız iktidarıydı ve bu gerçek değişemezdi. Öyleyse onunla işbirliği yapmak ve bu iktidardan bir pay koparmaya çalışmak lazımdı. Akıllı olan bunu yapardı. Gözlerini kamaştıran şey, üniformaların parıltısı değil iktidarın parıltısıydı. Kaldı ki, bu işbirliği 80'li yıllardan bu yana, "eşit vatandaş olmak üzere" büyük bir yürüyüşe geçmiş olan "ötekiler" karşısında imtiyazlı vatandaş konumlarını koruyabilmek için dayanacakları tek güçtü.

Bütün bunları niye yazıyorum:

Bugün, medyanın elitleriyle vesayetçiler arasında hâlâ devam eden bu "koalisyon"un bir çıkar koalisyonu olduğunu anlamadan, darbeciliğin kötülükleri konusunda diskur çekmenin pek naif kaçtığını vurgulamak için yazıyorum.

Aksi takdirde bu saf değerlendirmelerimizle onların kendi aralarındaki sohbetlerinde alay konusu olmaktan kurtulamayız, bilesiniz...

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT