Taliban’la resim vermek ya da vermemek
Nihayet dün akşam itibariyle Türkiye de Taliban yönetimiyle üst düzey temas kurabildi. Nihayet diyoruz çünkü başta 20 yıl boyunca Afganistan’da işgal ve katliam politikaları örgütlemiş Amerika olmak üzere Rusya’dan Fransa’ya, Çin’den İran’a hemen bütün devletler NATO işgaline son vererek hükümet kuran Taliban yönetimiyle yoğun ve açık bir dizi temaslar kuruyorken Türkiye maalesef ciddi bir diplomatik başarı ortaya koyamadı. Haftalar boyunca Afganistan meselesi Türkiye’de adeta Kabil Havalimanı’nın işletilmesine ve NATO’yla birlikte Afganistan’a intikal etmiş askeri birliklerin ülkede kalışı üzerine anlaşma yapmak üzere kilitlenmiş bir vaziyette tartışıldı duruldu. Öyle ki Türkiye’de devlet-hükümet ve medya kabul görmeyen bu ısrar sebebiyle Taliban yönetimine karşı son derece kırgın ve kızgın ancak haksızca bir tutum takındı.
Biz Misafirlerimizi Böyle mi Karşılarız?
Türkiye ile Taliban yönetimi arasındaki ilk açık ve resmi temas Kabil Büyükelçisi Cihat Erginay’ın 23 Eylül’de Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki’yi ziyaretiyle kuruldu. Maarif Vakfı okullarının durumu, insani yardım, sağlık, göç ve mülteciler sorunu gibi konuların müzakere edildiği görüşmenin üzerinden üç hafta sonra Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki liderliğindeki geniş bir heyet Türkiye’ye ziyarette bulundu. Ziyaretin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun daveti üzerine gerçekleştiği ifade ediliyor. Ancak THY’nin Doha’dan gelen tarifeli uçağında VİP koltuklarında uçuşu gerçekleştirip İstanbul’a inen Taliban heyetini kimin karşıladığını öğrenmek bir türlü mümkün olmadı. Taliban Heyeti bir örgüt adına değil Afganistan halkının meşru temsilcisi olarak Türkiye’ye gelmişken maalesef kabul salonunda kendi kendilerine otururken çekilen resimleri servis edildi ajanslar tarafından. Dahası kendilerini bekleyen araçlara geçen Muttaki ve heyetinin verdiği selamı alacak, salladığı ele karşılık verecek hiçbir kimse gözükmüyordu ortalıkta.
Taliban’la yan yana gelmenin müşkül olduğu, bütün dünyada canavar gibi resmedilmiş sakallı-sarıklı, terlikli mücahit liderleriyle el sıkışarak ve gülerek fotoğraf vermenin büyük bir imaj krizine sebebiyet vereceği düşünülmüş olmalı. Her halde bu sebeple Muttaki-Çavuşoğlu görüşmesine ait geçilen tek karede maskeli olan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun önden değil yan profilden çekilen resmi bulunuyordu. Türkiye’de sık sık Afganistan halkı ve ülkesiyle tarihi dostluğa, İslam kardeşliğine, komşuluk hakkı ve mücadele dayanışmasına dikkat çeken haklı vurgular tekrar edilir oysa. Fakat gelin görün ki bütün o dostluk, kardeşlik, dayanışma vurgularına rağmen Türkiye olarak Taliban temsilcileriyle bir araya gelmekte, yan yana fotoğraf vermekte pek çok emperyalist devletten bile geri kalındı.
Peki, Taliban’ı bu kadar sakıncalı yapan, siyaset ve medyayı çekimser kılan, temasları örtülü veya dolaylı kurmaya iten sebepler neydi? Taliban hareketi bir ülkeyi işgale mi girişmişti? Yoksa işgal ettiği bölgelerde tehcir ve katliam politikaları icra eden barbar bir örgüt mü duruyordu karşımızda? Bu veya benzer sorulara kimse kolay kolay “evet, suçları aşikâr, sicilleri kirli” diyerek cevap veremez. Çünkü Taliban örgütü Amerika’nın öncülük ettiği NATO ordularına karşı 20 yıl boyunca sabırla-sebatla savaşarak zafer kazanmış bir meşruiyete sahip. Bu hareketin kurucu kadroları daha önce de Sovyet Rusya işgaline karşı 10 yıl boyunca direnerek Afganistan halkının desteğini kazanmışken hangi sebeple ve neyle suçlanıp tahkir edilecekler? İşgale teslim olmadıkları, katliama rıza göstermedikleri, İslam düşmanı emperyalist politikalara işbirlikçilik etmedikleri için mi suçlanacaklar? Oysa Afganistan’a Amerika’dan, Rusya’dan, İran veya Çin’den bakmak acınası bir zavallılık, mide bulandırıcı bir yabancılaşmadır.
Emrivaki ile Nasihatleşme Arasındaki Derin Farklar
Öldürücü, yıkıcı barbar NATO ordularına karşı ülkesini ve halkını izzet ve şerefle savunmuş, İslami değer ve şiarları korumak için işkence ve hapisten ölüme değin her türlü ağır bedeli ödemiş Taliban hareketinin zaferini hafife almak, alay konusu yapmak hatta kirletmek ve ötekileştirmek üzere küresel bir seferberlik başlatıldı. Öyle ki; bu süreçte Taliban’a üst perdeden tavsiyede bulunmak, diskur çekercesine nasihat etmek, emrivakiler yapmaya kalkışmak pek bir moda oldu. Tam da bu çerçevede daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gıyablarında dün de bizzat Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından Türkiye adına bazı nasihatler yapıldı, tavsiyeler verildi. Doğal hatta güzel ve yapıcı bir tutumdur tavsiyede bulunmak. Ancak karşılıklı olarak işlediği zaman yani tavsiyeleşme şeklinde tahakkuk ettiği vakit güzel ve yapıcı bir sonuç zuhur eder. Bu ziyaret ve görüşme vesilesiyle ne söylenmiş Taliban Heyetine şöyle bir göz atalım isterseniz. Şu söylenmiş mesela: “Ülkenin birliği beraberliği için kapsayıcı olmaları gerektiğini en başından beri söylüyoruz. Bugün bir kez daha anlattık.”
“Birlik beraberlik mesajının yanlış hiçbir yönü olmaz, olamaz” mı desek yoksa “kimlerle beraber hükümet kurulması tavsiye ediliyor?” diye işin arka planını anlamaya mı çalışalım? Çünkü Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kelimeleriyle “yumuşak bir geçiş hükümeti” beklentisini ifade etmiş, “tüm etnik grupları kucaklama” yönünde tavsiyede bulunmuştu. Ancak bu mesajların açık adresi Raşid Dostum gibi 10 yıl gibi bir dönem Rusya hesabına daha sonra 20 yıl süreyle Amerika ve NATO ordularına lejyonerlik etmiş kiralık katillerle birlik-beraberlik görüntüsü verilmesiyse bu tavsiye “olmayacak duaya amin” demekten öteye berbat bir durumu ve duruşu temsil eder. Amerika ve NATO hegemonyasına namına Afgan halkına silah çeken, işgal devletleri hesabına ülkeye kan kusturan çetelerle siyaset yapılırsa, hükümet kurulursa ülkeye adalet veya huzur ve refah getirilebilir mi? Zaten genel af ilan edilmiş, hiç kimseye yönelik infaz, malına el koyma, hapsetme, görevinden el çektirme gibi bir yol tutulmamışken bu yönlü tavsiyelerin hiçbir işe yaramayacağı besbelli değil mi?
Elimizi vicdanımıza koyalım ve aklımızı başımıza alarak şöyle soralım kendimize: “Hükümette işbirlikçi katillere de yer açın, NATO ordularına lejyonerlik ve muhbirlik yapmış çeteleri Afgan ordusunda istihdam edin, halka kan kusturan kiralık savaş ağalarının itibarını yüceltecek politikaları yürürlüğe sokun” vd. mahiyetteki teklifler onlara yıl süren cihada, on binlerce şehide ve mücahitlerin zaferine de saygısızlık manasına gelmez mi? Böylesi çirkin bir muamele bize yapılsa, böylesi tahkir ve tezyif edici bir yol haritası bize teklif edilse doğrudan doğruya reddedeceğimiz aşikardır elbette.
Taliban yönetimi dönüp de Türkiye’ye “FETÖ’nün darbeye kalkıştığını unutun, silahlı- istihbaratçı kanadıyla iş tutun” veya “PKK’nın 40 yıl süren terör faaliyetleri üzerinde çok takılmayın, Kandil’deki lider kadrosunun tecrübe ve birikimlerini değerlendirin” türünde lakırdılar etse ve bu münasebetsizliğe de “Türkiye’ye milli birlik ve beraberlik tavsiye ettik” dese ne diyeceğiz? Velhasıl Afganistan’la eşit şartlarda, kardeşlik ve dostluk hukukuna uygun temaslar kurmakta Türkiye cesur ve kuşatıcı davranmalıdır. Çünkü ahlak ve hukukun asgari şartları İslami direnişe de İslami direnişin önder kadrosuna da saygı duymanın zaruretini işaretler. Sadece havalimanında ve Kabil’de değil, Özbek ve Türkmenlerle sınırlı olmaksızın bir bütün olarak Afganistan ülkesi ve halkıyla dostluğu, dayanışmayı ve paylaşmayı gündemine almalıdır.
Etnik veya mezhebi değil, dar bölge ve kısıtlı-sınırlı işletmecilik mantığından uzak bir biçimde Afganistan politikasında Türkiye en geniş ve en derin haliyle İslam’dan ve hukuktan neşet eden kardeşlik ve komşuluk sorumluluğunu kuşanmalıdır. Azerbaycan ve Afganistan’da değişen pozitif dengelerle beraber Türkiye’nin eğer doğru ve zamanında değerlendirebilirse ufku, kabiliyeti ve imkânları tahmin edilenlerden daha fazla artacaktır. Çekimser tutumları, basit imaj hesaplarını, dar hizipçilik mantığını terk ederek şeffaf, kuşatıcı ve dayanışmacı hareketi fiilen ve sabırla sahaya uygulamak elzemdir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT