Tahrir'in Karanlık Yüzü: Toplu Tecavüz
Tahrir Meydanında dört gün içerisinde 169 kadının cinsel tacize maruz kaldığı rapor edildi, 80 kadın şiddet gördü ve tecavüze uğradı.
MERVE ŞEBNEM ORUÇ / YENİ ŞAFAK
Mısır'da askeri darbeyle sonuçlanan Tahrir gösterileri sırasında, kadınlara yönelik cinsel taciz ve tecavüz olayları da gündemdeydi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Tahrir meydanındaki gösterilerde Hollandalı bir kadın gazetecinin beş kişilik bir grubun toplu tecavüzüne uğradığını doğruladı. Dört gün içerisinde Tahrir meydanında en az 169 kadının cinsel tacize maruz kaldığı rapor edildi, 80 tanesinin şiddet gördüğü ve tecavüze uğradığı duyuruldu.
Mübarek'in devrildiği 2011 Devriminde de 'Tahrir'in karanlık yüzü' olarak bildiğimiz kadınlara yönelik cinsel şiddet manzarası bu tablodan farklı değildi. Amerikalı savaş muhabiri Lara Logan, milyonların kutlama yaptığı meydanda yarım saat boyunca yaklaşık çok kalabalık bir grubun tecavüzüne uğradığını açıklamış ve büyük yankı uyandırmıştı.
Arap Baharı'nın en önemli duraklarından biri olan Tahrir'de gerçekleşen cinsel taciz vakalarının çoğunun rapor edilmediği ancak yüzlerce olduğu tahmin ediliyordu. Her iki Tahrir gösterisinin ortak yanı, en yüksek sayıdaki cinsel taciz raporunun kutlamaların en yoğun olduğu gecelerde, yani Mübarek'in istifa ettiği ve askeri darbenin General Sisi tarafından açıklandığı zamana denk geldiğinin raporlara yansımasıydı. Yani coşku arttıkça kadınlara yönelik cinsel şiddetin dozu da artmıştı.
CİNSEL ŞİDDET!
Toplu tecavüz vakaları ile ilgili olarak, Mısır'daki cinsel saldırıların listelendiği Harrassmap adlı sitenin ve Operation Anti-Sexual Harrassment grubunun gönüllüsü Engy Ghozlan, kadınların günlük yaşamlarında devamlı toplu tecavüze maruz kalmadığını, bunun erkeklerin Tahrir'deki organize birliktelikten cesaret almasıyla ortaya çıktığını söylüyor. Araştırmalarda röportaj yapılan genç erkekler, İslamcı veya değil, neden böyle davrandıklarına ilişkin sorulara 'Cezbedici kıyafetler giyiyorlar' ya da 'İş yok, güç yok, sıkıntı çok' benzeri cevaplar veriyor. Dolayısıyla cinsel şiddetin kadınları kamusal alandan, politikadan ve sosyallikten uzaklaştırmak için bir araç olarak kullanıldığı iddiası Müslüman Kardeşler özelinde çok ses getirse de, yeterli bir açıklama gibi gözükmüyor.
Esasen Mısır'ın tecavüz sabıkası Müslüman Kardeşler döneminde ortaya çıkan bir sorun değil. Örneğin 2008 yılı Mısır İçişleri Bakanlığı raporlarında, Mısır'da her yıl 20.000 kadın tecavüze uğradığı belirtiliyor. Yine aynı yılın verilerine göre, Mısır'da günde 55 kadının tecavüze uğradığı ifade ediliyor. Uzmanlar, söz konusu dönemde vakaların çoğunun toplumda utanç vesilesi olacağı endişesiyle rapor edilmediğini söylüyor. Engy Ghozlan, yine 2008 tarihli bir röportajında 'Eğer İçişleri Bakanlığı 20.000 diyorsa, bunu 10'la çarpmak lazım' diyerek Mübarek döneminde bildirilmeyen tecavüz vakalarının çokluğuna dikkat çekiyor.
Mart 2006 tarihli ABD Dışişleri Bakanlığı Ülke Raporu'ndaysa, Mübarek rejimi döneminde evli kadınların kocaları tarafından tecavüze uğramalarına ilişkin yasal bir uygulama olmadığı belirtiliyor. Raporda ilgili yasanın evlilik dışı tecavüzü yasakladığı ve üç yıldan ömür boyu hapse varan sürelerde ceza verdiği açıklanıyor. Yani evlilik içi cinsel şiddetin, Mursi öncesi Mısır'da yasalar tarafından meşrulaştırılmış olduğu görülüyor.
BM Kadın Ofisi'nin (UN Women) Mayıs 2013 tarihli raporunda 'Mısır'da Cinsel Şiddet' tarihli raporunda, araştırmaya katılan kadınların %49'u cinsel taciz vakalarının 2011 Devrimi'nden sonra arttığını söylerken, % 44'ü oranın değişmediği, % 7'si ise azaldığını söylüyor. Yine aynı raporda, aynı katılımcılara cinsel tacizin nedenleri soruluyor, katılımcıların %95'in üzerinde ortak kanıya vardıkları nedenler şu şekilde sıralanıyor: Yabancı pornografik programlar (% 97,2), cinsel içerikli dergiler (% 97), erotik filmler (% 96,6), seks eğitim filmleri (% 96,7), cep telefonuyla gönderilen müstehcen içerikler (% 96,2), dini disiplin uygulanmaması (% 95,5), müstehcen web siteleri (% 95), internette cinsel içerik (% 94,6), eğitim kurumlarında dini ve ahlaki değerlerin öğretilmemesi (% 94,8), evde dini eğitime ilginin eksikliği (% 94,5).
Raporda, kadın katılımcılar arasında cinsel tacizin nedenleri arasında dini baskının artmasına dair genel bir kanaat olduğuna dair bir veriye rastlanmıyor. Aksine yaygın kanının, dini değerlere verilen önemin azalması olduğu görülüyor. Yani Batı medyasında münferit sübjektif yorumlardan ve hatta bu rapordan yola çıkarak yer bulan ve büyük ilgi gören 'devrimden sonra rapor edilen cinsel şiddet vakalarının artmasının nedeni Müslüman Kardeşlerin dini baskısı' tarzı haber ve yorumlar, Mısırlı kadınlar tarafından doğrulanmıyor.
DİN BASKICI UNSURLAR
Tabii konunun bir de ekonomik boyutu var. IMF tahminlerine göre Mısır'da işsizlik 2011 yılında % 12,06, 2012 yılında ise % 12,31 olarak gerçekleşti. 2013 yılında ise % 13,55 olması tahmin ediliyor. Avrupa Birliği genelinde işsizlik oranları % 11 seviyesinde olduğunu düşünürsek, durum aslında daha da kötü olabilirdi. Ancak Mısır'da halkın gelir seviyesi maalesef hiçbir zaman iyi olmadı. Mısır'da halkın büyük bir kısmının devrim öncesi de günlük kazancının 3 doların altında olduğu biliniyordu, devrim sonrası bu rakamın günlük 1 doların altına düşmüş olabileceği söyleniyor.
Bu açıdan bakıldığında Mısır, 2011 devrimi öncesi ve sonrasıyla, 1989 sonrası Doğu Bloğunun dağılması ve SSCB'nin parçalanmasıyla beraber otokrat devletlerin bir anda küresel serbest piyasayla karşı karşıya kaldığında yaşadığı problemleri yaşıyor olabilir. Kamu sektörünün büyük yer kapladığı otokrat sistemlerde, rekabet daha azken bir anda serbest piyasa dinamikleriyle yüzleşmek zorunda kalınan düzen, kadına ve erkeğe eşit davranmıyor. Rusya, Ukrayna, Moldova gibi ülkelerde Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla işsizlik yüksek oranlarda artmış, ancak bunun kadınlar üzerindeki etkisi çok daha ağır olmuştu. Çok sayıda kadın seks ticaretiyle geçimlerini sağlamak zorunda kalmış, cinsel şiddet ve tecavüz mağduru olmuştu. Yine aynı ülkelerde kadınların mecliste temsil oranları azalmıştı. Özel sektörün ülke içerisinde sağlam temeller üzerinde yükselmeye başladığı sürece kadar kadınlar, en azından kısa vadede, bu geçiş döneminin en ağır yükünü taşımak zorunda kalmıştı.
Öte yandan, Mursi döneminde kadınlara yönelik şiddetin ve cinsel istismarın arttığını iddia eden medya, 'dini baskıcı unsurlar'dan söz ederken yalan haber yapmayı da ihmal etmedi. Bunlardan biri ve en ürkütücüsü Mısır parlamentosunda kocaların karıları öldükten sonraki ilk altı saatte cesetle seks yapma hakkına sahip olmasına ilişkin yasa taslağı verildiği yönündeki haberdi. El Ahram gazetesinde köşe yazarı olan ve Mübarek karşıtlığıyla bilinen Amr Abdul Samea tarafından yayılan haberin haliyle yalan olduğu yetkili makamlar tarafından açıklansa da, haberin kendisi kadar ilgi çekmedi. 'Nekrofili yasası' yalanı bir yıl öncesine ait olsa da hala gerçekmiş gibi konuşulmaya devam ediliyor. Bir başka yalan haberse yine Mısır parlamentosunun kadınlarda sünneti yasallaştırma yoluna gideceğiydi. Hatta Müslüman Kardeşlerin kadın sünneti yapan konvoylar kurduğuna dair haberler yazıldı çizildi. Müslüman Kardeşler, gerek İhvan internet sitesinden gerek sözlü olarak kadında sünnete tamamen karşı olduklarını belirtmiş olsalar da, bu itham da üzerlerine yapışıp kaldı.
YENİ YASA TASARISI
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2008 yılında Mısır'da evli kadınların %91'i çeşitli derecelerde sünnet edildiği belirtiyor. Ancak sanılanın aksine Mısır'da yaygın olan kadında sünnet, İslami bir durum değil, Antik Mısır'dan kalma bir alışkanlık. Yani İslamda kadın sünneti yok. Kadında sünnetin bilinen bir diğer adı 'pharaonic circumcision'dır ve kelimenin etimolojik kökeni Antik Mısır'da 'Kral'ın evi' anlamına gelen 'pharaoh'a dayanır. Geçmişi Ramses dönemine dayanan kadında sünnet, Mısır'dan Sudan'a yayılmıştır. Bu nedenle Afrika kabile toplumlarında yaygın şekilde görülen bir uygulamadır.
Esasen, Cumhurbaşkanı Mursi ve Mısır parlamentosu kadınlara yönelik şiddete ilişkin bir yasa tasarısı üzerinde çalışmaktaydı. Mursi Mart ayı başında Mısır Ulusal Kadın Konseyi (NCW) ile bir araya gelerek ülkede kadınların yaşadığı şiddet ve toplumdaki yerleri konusunda çalışma başlattı. Mısır Başbakanı Hişam Kandil tarafından NCW'den bu konulara ilişkin bir yasa taslağı hazırlamaları istendi. Yasa taslağının son şeklini aldığı Adalet Bakanı Ahmet Süleyman tarafından 12 Haziran'da açıklandı ve söz konusu yasa tasarısı, 18 Haziran'da Mısır Şura Meclisi'ne sunuldu. Oldukça kapsamlı biçimde hazırlanan tasarı, kadınlara yönelik saldırı suçlarına çok ağır cezalar içeriyordu. Cumhurbaşkanlığı sözcülüğünün yaptığı açıklamaya göre, yasa tasarısı ayrıca kadınların toplumdaki rolünü etkinleştirmeye yönelik çalışmaları da barındırıyordu.
Görünen o ki, Muhammed Mursi'yi darbe yoluyla indirerek askeri cuntanın görevlendirdiği geçici hükümet, kadınlara yönelik şiddete dur demeye ilişkin planları varsa çalışma yapmasına gerek yok. BM'lerle anlaşmalı bir kadın hakları örgütü olan NCW'ye devrilmiş cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından titizlikle hazırlatılmış bir yasa tasarısı ellerinin altında zaten bulunuyor.
HABERE YORUM KAT