Tahrir'i yeniden düşünmek
Mısır'da göstericiler tekrar Tahrir Meydanı'nı doldurdu. Cuma günü İhvan ve Selefilerin başı çektiği kitlesel gösteri daha sonraki günlerde şiddet görüntülerine sahne oldu. Hafta sonu yirmiden fazla göstericiyi katleden asker destekli polis kan dökmekten çekinmedi.
Gösterileri şiddetle bastırmaya çalışan polise karşılık direniş sergilemesi adeta Mısır'da başa dönüldüğünü akla getirdi. İhvan gösterilerden çekildi. Meydanlarda daha çok gençlerden oluşan bir kitle kaldı. İhvan'ın her zamanki ihtiyatlı, askerle karşı karşıya gelmemeyi tercih eden tavrı kendi tecrübesi içinde açıklansa da sahada olmadan süreci nasıl etkileyeceklerini düşündükleri sorusu da bir yerde duruyor.
Tahrir'de yaşanan olaylar bir gerçeği ortaya çıkardı. "Arap Baharı" denilen süreç sanılanın aksine bir devrimi gerçekletirmiş değil. Hüsnü Mübarek'in gitmesi müesses nizamın tümüyle değiştiği anlamına gelmediğinin altını çiziyor. Mısır'ın temel sorunları ve sistemik çelişkilerine dokunmadan köklü değişim bekleyenler kıyasıya yanıldılar.
'Askeri vesayet'in üniforma değiştirmesini devrim zannedenler katı gerçekle karşılaştı. Hele Mısır örneğinde, ordunun, yol yapımından konut sektörüne kadar ekonomik hayatın içinde olduğu gerçeği değişmeden askeri vesayet üzerine yorum yapılamaz. Mısır'da bir bakıma devleti temsil eden askerin toplumla da arası mesafeli olduğu sanılmamalı. En azından sosyal hayattan kopuk değil.
Mısır için Camp David denklemi sadece israil'e karşı güvenlik sorunu değil aynı zamanda ülkenin siyasal yapısını da uluslararası dengeleri ifade eder. Mısır'da Hüsnü Mübarek'in gitmiş olması göstericiler, halka karşı verilmiş bir kurbandı. Askeri bürokrasi zaten biyolojik fonksiyonunu tamamlanmıış Mübarek'i vererek sistemin temel sütunlarını ayakta tutmaya çalıştı. İsrail'le ilişkilerin mümkün olduğunca sarsmadan devam etmesi, buna bağlı olarak Amerika nezdindeki meşruiyetin ve de ekonomik yardımların devam etmesini mümkün kılıyor.
Sivil görünümlü bir askeri vesayet rejiminin somut göstergesi yeni anayasal düzenlemede askerin kurumsal ayrıcalıklarına dokunulmaması, ekonomik bağımsızlığının dolayısıyla da siyasi etkisinin devam ettirilmesi olarak özetlenebilir.
Ordunun bu ayrıcalıklarında ısrar etmesi her şeyden önce askeri bürokrasinin konumunu kaybetmeme refleksi var. Bundan daha da önemlisi Mısır'ın uluslararası dengelerde işgal ettiği yerin korunması, stratejik ilişkilerin sürdürülebilir kılınmasına yönelik tedbir olarak da okunabilir.
Bu süreçte Türkiye örnekliğinden hareketle halkın geleneksel değerleriyle zıtlaşmadan hayatın sekülerize edildiği yeni modernleşme projesi tepeden inme politikalar yerine tabandan destek bularak yaygınlık kazandırılmasının hedeflendiği açık.
Artık diktatörlük döneminin kapandığının söylendiği bir zamanda halkın kendini yönettiği hissini güçlendirecek düzenlemeler yapılırken müesses nizamın sürdürülmesi esastır.
Toplumsal dönüşümün "zamanın ruhuna uygun" şeklinde tasvir edilen yöntemlere bırakılması Ortadoğunun kendi başına bırakılacağı anlamına gelmez.
Dünya paylaşımı uğruna imparatorlukların birbiriyle savaştığı bu coğrafyanın tarihi tecrübesi olup bitenler hakkında saf bakmamıza müsaade etmeyecek kadar katı gerçeklik olarak hala canlı. Bir yanda Avrupa'ya akan nehrin artık kurumaya başladığı, Amerika'nın epeydir hasarsız bir şekilde içe çekilme planları yaptığı bir dönemden geçildiğini birileri hatırda tutmalı.
Türkiye'!nin "kapak"olduğu , rol modeli olarak öne sürüldüğü denklemde Ortadoğunun uygun müşteriler haline getirilmesinin denklemi kuruluyor.
Tüm bu hesapların mutlak, aşılamaz olduğu anlamı çıkarmamalı. Ancak sosyal medyanın gücü adına "Arap baharı"nın romantizmine kapılarak itiraz hakkından vazgeçmek anlamına gelir. Bir tarafta batılı değerleri, kavramları mutlaklaştıran bir perspektifle bölgeye bakmakta, bu yönde şekil vermekte sakınca görmeyen yerlilerin yeryüzü hegemonlarının muhtemel manevralarına karşı yapılan uyarıları komplo diye suçlamaya hakları olamaz.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT