Taciz ve Tecavüz Diplomasisi Düşürüldü
Uzun bir dönemdir Suriye’yi bombardıman eden Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağının angajman kurallarını ısrarla çiğnemesi üzerine Türkiye tarafından düşürülmesi bölgedeki gerilimin göstergelerinden biridir. Esed rejimini ayakta tutmakta kifayetsiz kalan İran ve Hizbullah ordularını takviye etmek maksadıyla Suriye’deki askeri varlığını ve operasyonlarını kat be kat arttıran Rusya “IŞİD’le mücadele” adı altında öncelikle iki büyük hedefe yöneldi. Birincisi Esed muhalifi bütün oluşumları ağır bombardımanlarla ezmek, ikincisi bu stratejiye paralel olarak yoğun bir biçimde Türkiye’yi taciz ederek bölgesel planlardan diskalifiye etmek.
Elbette Rus uçağının düşürülmesinin bir belki de birçok bedeli olur, olacaktır. Peki, taciz ve tecavüzde ısrar eden savaş uçaklarını düşürmemenin bedeli neler olur ve sonuçları nasıl tebarüz ederdi? Rusya, sadece Suriye üzerinde işgal ve tahakkümde bulunmuyor üstüne bir de Türkiye’yi istiskal ederek İran ile birlikte alan hâkimiyeti kurmak üzere askeri-stratejik planlar icra ediyor. AB ve ABD’nin pasifist tutumlarından da cesaret alan Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna üzerinden tekrar Sovyetik ve Avrasyacı siyasetle bütün bir bölgeyi kuşatmaya kalkıştığı görülüyor.
Taciz Suçu Tecavüzün Habercisi
Rusya’nın Suriye üzerinden bölgeyi tanzim etmeye ve bu bağlamda hem Baas/Esed rejimi eliyle hem de PKK/PYD marifetiyle bölgedeki bütün İslami hareketleri yok etmek üzere askeri operasyonlarının kapasitesini arttırması AB ve ABD nezdinde destek görüyor. Acaba AB ve ABD hangi amaca matuf olarak Suriye ve Irak’ı, İran-Rusya bloğunun inisiyatifine terk etme pozisyonunu tercih ediyor? İlki elini ateşten uzak tutmak ve olası risklerden uzak durma hesabı olabilir. Diğeri Rusya ve İran’ın hem askeri hem de ekonomik olarak yıpranmasına zemin hazırlama gayreti olabilir. Bir diğer ihtimal de Türkiye’yi İran-Rusya bloğuyla, İran-Rusya bloğunu da Türkiye’yle kapıştırma ve terbiye etme yönünde uzun erimli bir planlama olabilir.
Sınır ihlali sebebiyle düşürülen savaş uçağına ilişkin AB, ABD ve NATO’dan yapılan açıklamalara bakınca Türkiye’nin yanındaymış gibi ama Rusya’yı da çok karşısına almayan beyanlar hemen göze çarpıyor. Rusya’ya söylenen daha çok IŞİD hedeflerine yönelmesiyken Türkiye’nin sınırlarını koruma hakkını yumuşak bir biçimde teslim oluyor. Türkiye’nin düşürdüğü savaş uçağı sonrasında Rusya’dan gelebilecek tepkileri hesaplamamış olma ihtimali yok. Yine her ne kadar acil bir toplantı talep etmiş olsa da Rusya’ya karşı Türkiye’nin sırtını NATO’ya dayayabileceğine dair ciddi bir beklentisi de yok ya da çok zayıf bir ihtimal. Fakat buna rağmen Türkiye’nin Rusya veya benzer taciz, tecavüz siyaseti izleyen ülkelere karşı bu tedbiri almaktan başka bir seçeneği bulunmuyordu.
Rusya-İran bloğunun AB-ABD bloğuyla ortak noktası Esed rejimi değil öncelikle IŞİD’le mücadele adı altında İslami muhalefet cephesi çökertmek ve ne kadar dar-zayıf olsa da PKK-PYD gibi seküler-Batıcı örgütleri desteklemektir. Türkiye’yi zayıflatmak ve seküler-despotik bir kuşatmaya maruz bırakma noktasında bu iki blok arasında hiçbir ihtilaf bulunmuyor. Tersine bölgeyi atomize etmek, çatışma potansiyelini yüksek tutmak ve bunlar üzerinden her dönem müdahaleye müsait hale getirmek için seküler temelde terbiye edilen etnik ve mezhebi azınlıklara destek ve rol vermekte ittifak halindeler.
Hizaya Girmeme Hakkı
Rusya’dan tehdit dozu yüksek beyanların gelmesi, bunların önce iktisadi-ticari alanlarda daha sonra askeri-stratejik sahada kendini göstermeye başlaması muhtemeldir. Lakin bütün plan ve atakları Rusya hesabına yazmanın realiteyle uyuşmaktan ziyade yoğunlaştırılmış propagandaları ihtiva ettiğini de hatırlatalım. Zararı, mağlubiyeti ve bölgeden silinip gitmeyi Türkiye hanesine yazmakta fazlasıyla aceleci ve hevesli davrananların çokluğu dikkatlerden kaçmıyor. Ancak savaşı büyütmek, cepheyi genişletmek ve bölgesel hâkimiyeti ilan etmek üzere yapılan planların hemen her zaman çok ağır bedelleri olmuştur, olacaktır.
Ekonomik ve siyasi sahada iyiden iyiye içe çekilmiş, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüşler sebebiyle maliyesi erimiş, enflasyonu tavan yapmış Rusya’nın savaş gibi büyük bir kara delikle nereye doğru savrulacağı besbelli. Osetya ve Abhazya üzerinden Gürcistan’a yapılan operasyonların yüküyle Ukrayna ve Suriye üzerinden gerçekleştirilmek istenenlerin oranı arasında uçurum olduğu gözden kaçırılmamalı. Türkiye’nin AB ve ABD ile yaşadığı gerilim ve farklılaşmayı tersine çevirecek bir hamleyi yapacak kadar Rusya’nın çılgınlaşmasını beklemek fazlasıyla fantastik olsa gerek. İlaveten bu çılgınlaşma hali hassaten son yıllarda hiç de kolay yutulur lokma olmayan Türkiye söz konusu olunca ultra düzeyde bir fantastik beklentiyi işaretler.
Suriye ve Irak’ı harabeye çeviren, yüzbinlerce insanın ölümüne milyonlarcasının mülteci pozisyonuna düşmesine sebep olanlar hangi devletlerdir? Türkiye etrafını kuşatan, insan kaynaklarını kurutan, ekonomik ve siyasi olarak çirkin bir ölüm sürecini işleten despotik ve emperyalist devletlere karşı tavır almak zorundadır. Bu tavır alış hem bir hak hem de bir sorumluluktur. AB, ABD, Rusya, İran veya benzeri ülkelerin işgal politikalarına göre hizaya girmekle değil gücü oranında bu kanlı tuzakları bozmakla mükelleftir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT