Suyu zehirleyenler
Meclis'in kürsüsünden millet adına konuştuğunu söyleyen biri, geçmiş acıları deşerek, Dersim'de ağlayan analardan, vazgeçilmeyen mücadeleden söz ediyor. Evet, o zaman da ağladılar. Ve bugün ağlayanlar, o acıların tortuları...
Sen Cumhuriyet kurulurken onca anayı ağlattığın ve dönüp bakmadığın için bugün hâlâ kan akıyor. Soframızda hâlâ acı bir tat. Birbirimize varamayışımız, aynı dili konuşmayışımız geçmişte yaşatılan acılardan.
Nasıl kör, nasıl sağırsın toplumuna. Vereceğin bir gelecek, yeşerteceğin bir cennet hiç olmadı. Ve galiba olmayacak.
İkrah getirmekle susmak arasında tereddütteyim. Ama birileri ölürken susmak... susmak olmaz.
Tıpkı geçmişteki gibi. Şık tayyörlerin, zarif şapkaların Cumhuriyet'i bir kan uykusunda 'yerlileri' boğarken hedef ileri medeniyetti. Hâlâ öyle. Barıştan söz edenleri 'gerici' olmakla suçluyorlar. İlerici efendiler, Seyit Rıza'nın başından bir şafak vakti aldıkları görkemli sarığını bir konfeksiyon şapkaya değişirken de ileriydiler. Seyit Rıza haysiyetini örtecek bir örtü dışında bir şey istemedi onlardan; 'Başım açık ölüme gitmeyeceğim.' dedi. 'Oğlumu asacaksanız, benden sonra asın.' Oğlunun ölümünü görmek istemeyen yaşlı, mağrur bir babanın son dileğiydi. Onu bile duymadılar. Geride kurulmuş mangalar yerlilerin yaban bakışlarına çevrilirken, Cumhuriyet'in model kızı, mitralyözün başındaydı Dersim'e havadan bombalar yağdırılıyordu. Bunlar arşivlerinde var. Suçlarını biliyorlar. Ama medeniyet azizim, medeniyet büyük bir sınav! Evet Dersim'de çok analar ağladı. Susmuş değiller, ağlıyorlar hâlâ. Acıları devam ediyor.
Ve memleketin Meclis'inde adı halkla, Cumhuriyet'le anılan parti, halkın ve cumhurun acılarını kanatmayı bir siyaset biliyor. Geçmiş acılara referans verilirken, alkışlar fora... Devam edin. Cumhuriyet güçlü, gelecek parlak. Varsın ölümler olsun, masumlar ödesin bedeli. Mücadeleye devam!
Halbuki milli gururdan söz edenler, milli acıların siyasetini o acıları iyileştirmek için yaparlar. Acıları sürdürmek için değil.
Bugün muhalefette olanların bir çareden söz edecek ne takatleri, ne de kalpleri var. Sözüm ona muhalefeti birlik adına yapıyorlar. Dillerinden dökülen her söz ayrılığı getiriyor. Sözüm ona muhalefeti gelecek adına yapıyorlar, ama gelecek ufuklarında başlattıkları şerre devam etmek dışında bir düşünce yok.
Dersim'i ve Şeyh Sait'i örnek veriyor. Ey kalpsiz, senin mücadele dediğin bir zalimlik olduğu için ölümler ölümleri getirdi.
Elbette bir iyilik beklemiyorum bu donmuş gözlerden ama arkasına sığındığı birlik fikrini güçlendirecek bir siyasetten de mahrum.
Koca koca adamlar Meclis'in sıralarına vuruyorlar. Boğmak istedikleri Türkiye'nin geleceği. Türklerin ve Kürtlerin kan olmayan geleceği. Meclis'in kürsüsünden annelerin acısına dil uzatıyorlar. Hiç yanmamış bir canın sağırlığıyla bakıyorlar. Ruhlarına değmiyor belli ki. Geleceğin berrak suyuna zehir katıyorlar.
Meclis'teki manzaraya bakınca, İçişleri Bakanı'nın kürsüden sesi titreyerek duyurmaya çalıştığı, Diyarbakır'dan Bülent Arınç'ın söyledikleri çok daha insanî ve samimi geliyor.
Türkiye, tarihinde ilk defa Cumhuriyet'in kendi halkına reva gördüğü otoriterliği, temel insan haklarına doğru evirmeyi deniyor. AKP ürettiği siyasetle, Türkiye'yi aslında olması gereken çizgiye çekiyor. Bu çizgiye çok önce varılması gerekirdi. Medeni olmayan medeniyet uykumuz uzun sürdüğünden belki, gericilik tepemizde Demokles'in kılıcı gibi gitti geldi. O hengamede yitirilenlerin hesabı elbette tutulmadı. Ama unutulmadı da...
Cumhuriyet'in kendinden olmayanlara yaşattığı acılar hafızalarda bu kadar tazeyken, söz alanlar sözlerini bin defa tartmak zorundalar.
Geçmişte halka reva görülen ve hiç insanî olmayanı referans gösterip, insanî olana giden icraatı eleştirmek nereden baksanız ahlaka sığmaz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT