Suudi Arabistan’ın Yemen Krizindeki Rolü
Yemen’de devam eden çatışmalar ve hava saldırıları çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine neden olurken, etkili olan kolera salgını da can almaya devam ediyor. Bugünkü yazısında Yemen’deki krize değinen Taha Kılınç, Suudi Arabistan’ın rolünü ele alıyor.
Savaş, Açlık, Kolera... Sonra?
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) birkaç gün önce yaptığı resmi açıklamaya göre, Yemen’de nisan ayının sonundan itibaren etkili olan kolera salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bine ulaşmak üzere. Her gün 5 bin kişinin hastalığa yakalandığı tahmin edilirken, ülke çapında tespit edilen vaka sayısı da 500 bini aştı. Temiz suya ulaşmanın güçleşmesi, sağlıklı gıdaya erişimi zorlaştıran kuşatmalar, savaş nedeniyle sağlık tesislerinin yıkılması ya da zarar görmesi, tıbbî malzeme ve ilaç yetersizliği ve şehirlerde biriken çöp dağları, afetin ana sebeplerini teşkil ediyor.
WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ise, en az bir yıldır maaş almadan görev yapan 30 bin dolayındaki sağlık çalışanının durumunu şöyle özetliyor: “Yemenli sağlık görevlileri, imkânsız şartlar altında çalışıyor. Binlerce insan hasta, ama ne yeterli hastane var, ne yeterli ilaç var, ne de yeterli temiz su. Bu doktorlar ve hemşireler, sağlık hizmetlerinin belkemiği. Onlar olmazsa, biz Yemen’de hiçbir şey yapamayız. Onların hayat kurtarmaya devam edebilmeleri için, mutlaka maaşlarının ödenmesi gerekiyor”.
WHO’nun Yemen raporunda, kolera teşhisi konulan insanlardan sağlık hizmetlerine erişebilenlerin yüzde 99 oranında ölümden kurtulduğunun belirtilmesi de özellikle dikkat çekici. Ne var ki, ülkede en basit tedavi imkânlarından bile mahrum bulunan 15 milyon dolayında insanın olduğu tahmin ediliyor.
Müslüman dünyanın boş gözlerle izlediği Yemen krizine dair fotoğrafları ve videoları mutlaka izlemişsinizdir. Hiçbirini kalp titremeden ve gözler dolmadan izlemek mümkün değil zaten. Arap Baharı sürecinden önce de “Arap dünyasının en fakir ülkesi” olarak bilinen Yemen, halk ayaklanması ve ardından patlak veren iç savaşla birlikte adeta uçurumun eşiğine sürüklendi. Bölgenin diğer krizlerinden sıra geldikçe, zaman zaman “Şu işi artık politik yollarla çözün, ülke yok olacak” şeklinde çağrılar yapılıyor. Fakat henüz taraflar bu yolda somut adımlar atmış değil.
***
Eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in, -beraberindeki silahlı güçlerle birlikte- saf değiştirerek kadim düşmanı Hûsîler’e yanaşmasıyla patlak veren Yemen krizi, İran destekli Hûsî milislerin 2015 başlangıcında başkent Sanaa’yı işgal etmesinden sonra bir savaşa dönüştü. Suudi Arabistan Savunma Bakanı -ve dönemin ikinci veliaht prensi- Muhammed bin Selman’ın aynı yıl Yemen’e başlattığı askeri operasyon, kelimenin tam anlamıyla bir faciaya yol açtı. Müdahale -İran’ın lojistik yardımları, ülke içi kabile dengeleri ve kara savaşının zor şartları sebebiyle- Hûsî cephesine geri adım attıramadığı gibi, özellikle sivil kayıplarının on binlere ulaşmasına neden oldu.
Kendisini İran tarafından kuşatılmış hisseden Suudi Arabistan, vekâlet savaşlarının Yemen cephesindeki kayıplarını artık telafi etmenin derdine düşmüş görünüyor. Savaşın, kazanç sağlamak şöyle dursun, eldekilerin de kaybıyla neticelenebileceği net bir şekilde ortaya çıktı çünkü. Nitekim, artık veliaht prenslik makamını da elde eden Muhammed bin Selman’ın, bir an önce Yemen bataklığından çıkmak istediğine dair ciddi haberler geliyor. Bunun ne şekilde olacağı ya da takvimi henüz açıkça konuşulmasa da, Riyad yönetiminin onca kriz arasında bir de Yemen’le uğraşmayı arzu etmediği biliniyor.
Daha önce İran’a karşı çok sert bir retorik kullanmasıyla dikkat çeken Prens Muhammed, birtakım hamlelerle İran’ı anlaşmaya zorlamaya ve Yemen krizini de sulh yoluyla çözmeye çabalıyor. Iraklı Şiileri İran’ın etkisinden çıkarmaya matuf olarak Muktedâ Sadr’ın Suudi Arabistan’da ağırlanması ve Irak-Suud sınırının 27 yıl sonra yeniden açılması gibi adımlar, tamamen bu stratejiyle ilgili. Ancak bölgesel dengeler ve İran’ın sahadaki aktif gücü nedeniyle, Prens’in bu son dakika atılımlarının istediği faydayı sağlayacağını söylemek oldukça zor.
Üstelik, Prens Muhammed bin Selman farkında mı bilinmez, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de Yemen’de Suudilerin aleyhine iş çeviriyor. Katar krizinde BAE-Mısır koalisyonunun peşine takılmak durumunda kalan Suudi Arabistan, Yemen’de hem acı bir kayıp veriyor hem de en yakın bölgesel müttefiki tarafından kandırılıp aldatılıyor. BAE, Yemen’e asker ve mühimmat yığmaya devam ederken, Ali Abdullah Salih’in oğlu Ahmed’i de Suudilere rağmen Yemen’in başına geçirmenin planlarını yapıyor. Katar kuşatmasında olduğu gibi, mevcut şartlarda Riyad’ın bu oldu-bittiyi de kabullenmek zorunda kalması kaçınılmaz.
***
1932’den bu yana çeşitli darboğazlarla ve krizlerle yüzleşen Suudi Arabistan Krallığı, şu anda belki de tarihinin en kırılgan dönemini yaşıyor. Harameyn’e ev sahipliği yapmanın manevî olarak kendisine kattığı imtiyaz sayesinde İslâm dünyasında hâlâ saygınlığını koruyan Suudi Arabistan, bölgesel siyasî konularda ise komşularına ve diğer ülkelere sözünü geçirmekte zorlanıyor.
Prens Muhammed bin Nâyif’in veliahtlıktan azledilmesiyle tahtın tek varisi konumuna yükselen 32 yaşındaki Prens Muhammed bin Selman’ın atacağı adımlar merakla (ve biraz da endişe ve korkuyla) beklenirken, Yemen krizinin gidişatı hem kendisinin hem de ülkesinin kaderini belirleyecek gibi görünüyor.
HABERE YORUM KAT