Suudi Arabistan’da Yaşanan Bugünkü Gelişmelerin Tarihî Arka Planı
Yazısında Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmeleri mercek altına alan Taha Kılınç, ülkenin yakın siyasi tarihi ve kraliyet ailesi içerisindeki siyasal ve ideolojik saflaşmalara dair de geniş bir arka plan tablosu çizmiş.
Taha Kılınç’ın konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (15 Kasım 2017) yayınlanan “Çıkmaz Sokak” başlıklı yazısı şöyle:
Suudi Arabistan’ın kurucu kralı Abdulaziz’in 1953’teki ölümünden hemen sonra, yerine geçen en büyük oğul Suûd’la kardeşi Faysal arasında amansız bir güç mücadelesi baş göstermişti. Petrol gelirlerinin ülkeye akmaya başladığı bir zamanda tahta oturan Suûd, müsrif yaşantısı sebebiyle eleştiri oklarının hedefindeydi. Kraliyet ailesinin içinden de destekçilere kavuşan Faysal, ağabeyini zaman içinde saf dışı bırakacak, nihayet ulemânın onayıyla 1964’te tahta oturacaktı. Kral Suûd’un kardeşi lehine tahttan indirilmesi, ülke tarihinde de bir ilk olacaktı.
Suûd’la Faysal arasındaki kapışma kraliyet ailesini içeriden iki ana kampa ayırmıştı. Zamanla Suûd’un destekçileri azalsa da, ayrışma çok keskin ve derindi. Ulemâ sınıfının tahttan indirmeye onay verdiği 1964’teki nihai karar anında bile, Faysal’ın karşısında bazı kardeşleri duruyordu. Bunlardan biri Musâid bin Abdulaziz’di. Musâid’in oğullarından Faysal, kendisiyle aynı ismi taşıyan amcası Kral Faysal’ı 25 Mart 1975’te Riyad’daki sarayında vurarak öldürecekti.
Suûd-Faysal geriliminin doruğa çıktığı 1950’lerin sonunda, Suudi Arabistan kraliyet ailesi içinde bir bölünme daha yaşandı. Kendilerine “Özgür Prensler” (Umerâ el-Ahrâr) adını veren bir grup prens, ülkenin modernize edilmesi ve Batı standartlarında bir demokrasiye dönüştürülmesi için kazan kaldırdı. Suûd ve Faysal’ın kardeşleri Prens Talâl bin Abdulaziz’in liderliğinde bir araya gelen gruba, yine kurucu kral Abdulaziz’in oğullarından Prens Fevvâz, Prens Nevvâf ve Prens Bedr de destek veriyordu. O dönemde resmen serbest olan köleliğin kaldırılması da dâhil olmak üzere çok sayıda talebi dillendiren prenslere kraliyet ailesi içinden destekçiler de çıkmıştı. (Grubun lideri Prens Talâl’ın oğlu Velîd, sonraki yıllar içinde kraliyetin en güçlü ve zengin adamlarından biri haline gelecek, nihayet 2017’nin kasımında ‘yolsuzluk’ sebebiyle gözaltına alınan isimlerden biri olacaktı.)
Böylece, bir yandan Suûd-Faysal mücadelesi sürerken, diğer yandan Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır’ın desteklediği yeni bir iç muhalefet akımı belirmişti. 1960’ların başında Suudi Arabistan kraliyet ailesi içindeki nüfuz çatışması, böyle üç klik halinde sürüyordu. Dışarıdan bakıldığında, ülkenin istikrarını ve geleceğini tehdit eden bir durumdu bu.
Kısa süre sonra “Özgür Prensler Hareketi” adını da alan muhalif akımın üyeleri, vatandaşlıkları ellerinden alınarak Veliaht Prens Faysal tarafından Lübnan’a sınır dışı edildi. Özgür Prensler, daha sonra Mısır’ın başkenti Kahire’ye yerleşerek, ülkelerine ve Suudi kraliyet ailesine karşı açıktan mücadeleye başladılar.
Özgür Prensler, Suudi Arabistan’ın modernleşmesi ve demokratik bir ülkeye dönüşmesi için bastırırken, 1962’de Mısır’ın Yemen’e müdahalesi gerçekleşti. Cemal Abdunnâsır’ın Yemen’in güneyindeki sosyalist yönetimi desteklediği, Suudi Arabistan’ın ise buna karşılık kuzeydeki aşiret güçlerine destek verdiği kanlı iç savaşın ilk evresinde, Özgür Prensler tamamen Kahire’nin yanında durdular. Ardında 200 binden fazla ölü bırakan savaş, Mısır’ın 1967’de İsrail karşısında uğradığı ağır hezimetin ardından mecburen Yemen’den çekilmesiyle sona erdirilebilecekti.
Cemal Abdunnâsır’ın, “Arap halkları, Kudüs’ü özgürleştirmek için ilk önce Riyad’ı özgürleştirmeliler” söylemine rağmen Mısır’ı desteklemeyi sürdüren Özgür Prensler, 1964’de Faysal kardeşi Suûd’u devirip tahta çıkınca, ülkeleriyle uzlaşma yoluna gittiler. Kral Faysal kardeşleri için genel af ilan etti, vatandaşlıklarını geri verdi ve hepsini yeniden ülkeye kabul etti.
Bu tarihten itibaren resmen sona eren “Özgür Prensler Hareketi”nin ideallerini, Kral Faysal tahtta bulunduğu 11 yıllık süre boyunca tümüyle gerçekleştirdi. Faysal, Suudi devlet sistemindeki esneme payını tamamen kullanmış, devleti mevcut şartları içerisinde “olabilecek en modern” duruma getirmişti. Bundan ötesi, artık Suudi Arabistan’ın devlet temellerini tamamen yıkıp sosyolojisini parçalayarak, yerine yeni bir devlet ve düzen kurmaya çalışmak anlamına gelirdi. Bugünlerde Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ‘yolsuzluk operasyonları’ ya da “Ilımlı İslâm’a döneceğiz” söylemiyle yapmaya çalıştığı şeyin ta kendisi yani. Bunun ne kadar riskli bir kumar olduğunu, bütün bölge olarak yaşayarak göreceğiz.
Tam 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu topraklarının parçalanmasıyla oluşturulan günümüzdeki Arap siyasal haritası, yeniden bir parçalanma ve dağılmanın eşiğinde. Arap Baharı’nı da Körfez’deki gelişmeleri de aynı denkleme oturtabilirsiniz. 100 yıl önce İngilizlerin ve Fransızların bölgeye attığı neşterlerin yarası hâlâ kanamaya devam ederken, bugün onların yerini ABD ve Rusya almış durumda. Tarihi “keşke”lerle okumak faydasız ve anlamsız, ama bugünün yeni lider adaylarının en azından yakın tarihi biliyor olmalarını dileyebiliriz.
Yaşlı babasının yerine tahta çıkıp uzun yıllar Suudi Arabistan’ı yönetme hayali kuran Prens Muhammed bin Selman’a, ülkesinin ve bölgesinin yakın tarihteki serüvenini anlatan danışmanları var mıdır acaba?
HABERE YORUM KAT