Suud ne yapmak istiyor?
Ahmet Varol, Suudi Arabistan'ın hem Müslüman jeopolitiğinden kopamadığını hem de Batılılara yaranmak zorundaymış gibi hareket ettiğini ifade ediyor.
Ahmet Varol / Yeni Akit
Suud’un “normalleşme” politikası: 2 ileri 1 geri
Gazetemizde 8 Eylül’de yayınlanan, “Ön kapıyı kapatıp arka kapıdan almak” başlıklı yazımızda Suudi Arabistan’ın, kendisi İsrail işgal rejimiyle ilişkileri başlatmazken arka bahçesi niteliğindeki Bahreyn’i böyle bir ilişkiye teşvik ettiğini, bunun da işgalci siyonistleri arka kapıdan almak anlamına geldiğini dile getirmiştik.
O yazımızda siyonist işgalcilerin, Suudi Arabistan’la bir anlaşma yapılmasının an meselesi olduğuna dair açıklamalarına da temas etmiş ve onların bu kadar heyecanlanmalarının boşuna olduğunu, çünkü Suudi Arabistan’ın mevcut şartlarda bu kadar acele etmeyeceğini, ama “İki devletli çözüm olmadan İsrail’le anlaşma yapmayacakları” yönündeki açıklamalarına da bağlı kalmayabileceklerini bundan geri adım atmaları ihtimalinin bulunduğunu ifade etmiştik.
Söz konusu yazımızın yayınlanmasından 2 gün sonra yani 10 Eylül’de, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, BM Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Mirası Komitesi’nin 45. toplantısı başladı ve 25 Eylül’e kadar sürecek toplantıya işgalci siyonist rejim adına da 9 kişilik bir heyetin katılmasına izin verildi. Böyle bir şey Suudi Arabistan açısından bir ilkti. İlk kez siyonist işgal rejimi adına resmi bir heyet bu ülkeyi açıktan ziyaret ediyordu.
Suud rejiminin, resmen tanımadığı ve diplomatik bir bağlantısının olmadığı işgal rejiminden bir heyetin UNESCO şemsiyesi altında Riyad’ı ziyaret etmesine izin vermesi işgalci siyonistlerin bu kez ön kapıdan ama UNESCO maskesiyle sokulmaları anlamına geliyordu.
Siyonistler, her ne kadar “an meselesi” diye büyük bir heyecanla bekledikleri “anlaşma” konusunda umduklarını elde edemedilerse de heyetlerinin Riyad’a sokulması da onları çok heyecanlandırmış ve adını açıklamayan bir siyonist yetkili AFP’ye yaptığı açıklamada; “Burada olmaktan mutluyuz. Bu iyi bir ilk adım. UNESCO’ya ve Suudi yetkililere teşekkür ediyoruz.” ifadeleriyle sevincini dile getirmişti.
İşgalci siyonistlerin ziyaretine müsaade etmekten dolayı eleştiri ve tepkilere maruz kalan Suud rejimi bu kez bir durum düzeltmesi yapma ihtiyacı duydu ve Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan Filistin-İsrail çatışmasının bir çözüme kavuşturulması imkanı olmadığı yönünde açıklamada bulundu. Aslında bu açıklama, “Biz olduğumuz yerdeyiz. Bağımsız Filistin devleti kurulmadan İsrail ile normalleşme anlaşması imzalamayacağız.” anlamına gelmiyordu. Dışişleri bakanı bu açıklamasında ülkesinin tavrını değil meseleyle ilgili kendi teşhisini dile getirmiş oluyordu ki bu da aşamalı bir şekilde anlaşmaya yanaşmanın yeni bir merhalesini oluşturuyordu ve psikolojik hazırlık safhasıydı.
Bu açıklamayla eş zamanlı olarak Arap dünyasındaki bazı medya organlarında, işgal rejiminde “aşırı sağcı” hükümetin iktidarda olması sebebiyle Suudi Arabistan’ın onunla müzakereleri ertelediğine dair haberler yayınlandı. Bu da Arap toplumlarında oluşan öfkeyi nispeten yatıştırma amaçlı bir kulis çalışmasıydı.
Bin Ferhan’ın bu açıklamasının üzerinden fazla zaman geçmeden Veliaht Prens Muhammed bir Selman, işgal rejimiyle müzakerelerde her geçen gün anlaşmaya biraz daha yanaştıkları yönünde açıklamada bulundu ki bu da kendisini anlaşmaya zorlayan ABD’ye el sallaması, ona, “Siz Arap medyasındaki kulis haberleri nazarı dikkate almayın, biz normalleşme anlaşmasına kademe kademe yanaşıyoruz.” mesajı göndermesi anlamına geliyordu.
Görüldüğü kadarıyla Suudi Arabistan yönetimi son dönemde ABD tasallutundan kurtulmak için arayış içinde olduğu görünümü verse de yuları hâlâ onun elinde. Ama bazı stratejik hesaplarından dolayı Arap dünyasındaki kitlesel temayülleri tümüyle gözardı etmek istemiyor. Bu yüzden onlara da, “Kuyruğumu tutmaya devam edin beri bırakmayın!” mesajı veriyor.
İşgal rejimiyle anlaşma konusunda ise ABD yularını, Filistin davasına sahip çıkan kitleler kuyruğunu çekiyor. Ama anlaşıldığı kadarıyla yularını tutanlar daha güçlü çektikleri için iki ileri bir geri adım atarak anlaşmaya yanaşıyor.
HABERE YORUM KAT