Suriye'ye müdahale için 3 şart
İstanbul'da medyanın karşısına çıkan Suriye Müslüman Kardeşler lideri Riyad Şukfa'nın, Türkiye'den uçuşa kapalı bölge oluşturulmasına öncülük etmesini istemesi bazılarını şaşırtmışa benziyor. Ama bu yeni bir konu değil ki. Suriye muhalefetinin uluslararası toplum nezdinde bir süredir dile getirdiği taleplerden biri.
Gerekçesi de anlaşılabilir. Kaddafi'ye karşı Bingazi bölgesinin oynadığı rolden hareketle, Suriye içinde oluşturulacak korunaklı bir bölgenin, Baas rejiminin üstün askerî gücüne karşı muhalefete sığınak olacağı ve halkına kurşun sıkmak istemeyen Suriye askerlerinin burada daha rahat örgütlenebileceği düşünülüyor. Muhalefet temsilcilerinin, Türk yetkililerle baş başa görüşmelerde de bu talebi dile getirdiklerine kuşku yok.
Aslında sadece Suriye muhalefeti değil, sanki Batı'da bazı çevrelerde Türkiye'yi tek taraflı olarak askerî müdahaleye teşvik edip, doğacak sorunlarla yüz yüze bırakma hevesi sezilmiyor değil. Yani bir tür bölgesel jandarmalık önerisi. Zaten herkes Türkiye'nin model ve bölgesel aktör olduğundan söz etmiyor mu? Madem öyle, Suriye sınırına bir tampon bölge oluştursa veya belli bir alanda uçuş yasağı ilan etse ne olur?
Türkiye'nin, kendisini ve ülkesini kurtaracak reformlara Esed'i ikna için kaybettiği hayli zamandan sonra geldiği nokta net: Halkın demokratik talepleri önemlidir. Bu rejim kalıcı olamaz. Esed ne kadar çabuk giderse herkes için o kadar iyi olur. Suriye'deki Türk temsilciliklerine, Türk bayrağına yapılan saldırılar bu inancı daha da pekiştirdi. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan defaatle bu tutumu farklı sözlerle ifade etti.
Peki yaklaşım böyle ise Müslüman Kardeşler'in, Suriye Milli Konseyi'nin ve diğer çevrelerin Suriye'ye bir tür askerî müdahale anlamına gelen tekliflerine Türkiye nasıl bakıyor?
Türk Dışişleri kaynaklarından edindiğim izlenim, tampon bölge, uçuş yasağı ve askerî müdahale gibi opsiyonlar, Suriye krizini ele alırken gündeme gelen, olması asla arzu edilmeyen ama masanın üstündeki seçenekler. Devlet ciddiyeti olan her ülkenin de farklı senaryolara karşı hazırlıklı olması çok doğal. Hele bu ülke, 911 km'lik ortak sınırımız olan, köklü tarihî, kültürel ilişkilerin yanı sıra akrabalık bağlarının bulunduğu bir ülke ise.
Uluslararası medyada sanki Ankara hemen yerine getirmeye istekli ve hazırmış gibi lanse ettiği tampon bölge ve diğer müdahale seçenekleriyle ilgili esasında Türkiye'nin şartları var. Bunları üç başlıkta toplamak mümkün:
Türkiye'nin Suriye topraklarına girerek sınırın ötesinde bir tampon bölge oluşturmasını gerektirecek birinci durum, aynen 1990'lardaki ilk Irak Savaşı'nda olduğu gibi yüz binlerce Suriyelinin, hayatını kurtarmak için sınıra yönelmesi. Şimdiki gibi 8-10 bin kişiyle sınırlı bir göç dalgası için düşünülen bir adım değil.
Böyle bir tedbiri gündeme getirecek ikinci şık, Halep, İdlip veya başka bir şehirde Suriye ordusunun katliama giriştiği ve halkın yine kitleler halinde Türk sınırına akın ettiğine dair bir gelişmenin yaşanması.
Askerî müdahale seçeneğinin kaçınılmaz hale geleceği ve Türkiye'nin tereddüt etmeden katılacağı üçüncü seçenek ise Suriye rejiminin bir bölgede girişeceği kitlesel katliam üzerine BM Güvenlik Konseyi'nin Libya'da olduğu gibi sivillerin korunmasına yönelik bir karar alması. Zaten Dışişleri kaynakları da Rusya ve Çin'in mevcut pozisyonları ortadayken BM'nin ancak böyle bir durumda Libya'dakine benzer bir karar alabileceği görüşünde.
Bunlar dışındaki şartlarda, özellikle rejim değişikliği amacıyla Suriye'ye uluslararası bir askerî müdahale yapılmasına Türkiye sıcak bakmıyor. Bunun yerine tercih edilen, rejim değişikliğinin Suriye halkının baskısı ve rejimi sıkıştıracak uluslararası/bölgesel yaptırımlarla sağlanması yönünde.
Dışişleri'nin değerlendirmesine göre, meseleye ister idealist ister realist açıdan bakılsın, Türkiye'nin Suriye örneğinde halktan ve değişimden yana olması zorunluluk. İdealist açıdan Türkiye demokrasinin yanında. Realist açıdan ise diktatörlüklerin milli sınırları içinde artık istikrar sağlaması imkânsız.
Yapılan öngörüye göre, Esed rejimi kalıcı değil. İran gibi en büyük destekçisi bile Esed sonrasını düşünmeye başlamış durumda. Ama rejim düşene kadar Türkiye, bölge ve Suriye halkının epey sıkıntı yaşayacağı kesin; ama değişimin ne kadar zaman alacağı meçhul. Baas rejiminin gücünü abartmak da küçük görmek de yanlış. İçeriden çatırdama sesleri geliyor. Yeni ekonomik yaptırımlarla bunlar daha da artacak. Bu tip rejimlerin yıkılması kötü müteahhitlerin depremdeki binaları gibi aniden paldır küldür yıkılabilir. Ümit edelim, tek masum insan bu enkaz altında kalmasın...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT