1. YAZARLAR

  2. BURHAN KAVUNCU

  3. Suriye’nin Yeni Başkanı Burhan Galyun Olursa…
BURHAN KAVUNCU

BURHAN KAVUNCU

Yazarın Tüm Yazıları >

Suriye’nin Yeni Başkanı Burhan Galyun Olursa…

05 Aralık 2011 Pazartesi 20:02A+A-

Aslında “İrancı” ve “Şii sempatizanı” olduğum için Suriye muhalefetini karalamaya çalıştığım düşünülebilir. Baas faşizmini ve Esed ailesinin cinayetlerini desteklemek de varmış kaderde. Allah zalimlere meyletmekten muhafaza etsin! Bir Müslüman için, zalim diktatörlere yandaş olmak ateşe girmekle eştir. Öte yandan ömrünü İslam’a hizmete ve emperyalist sistemle mücadeleye adamış bazı kardeşlerimiz de Suriye muhalefetini destekledikleri için “dış müdahale taraftarı” dolayısıyla NATO’cu, hatta Amerikancı sayılabiliyorlar. Elbette onları da tenzih etmeliyiz.

Siyasal analizlerimiz dinin yerini almaya başladığı ve ilişkilerimizi belirlemeye başladığı zaman, hoşumuza gitmeyen bu tür suçlamalarla karşılaşabiliyoruz. Bizzat biz kendimiz de insafsızca tahlillerle birbirimizin etini yiyebiliyoruz. Elbette siyaset ve ibadet ayrılmazlığına inanırız ve siyasi analizlerimizi dini görüş ve yaklaşımlarımızdan bağımsız yapmayız. Yine de içtihadi olan görüş farklılıklarını dindeki kardeşliğin önüne çıkarmamalıyız. Hele kardeşlerimizi tenkit ederken insafı elden bırakmamalıyız.

1982 yılının Mart ayında Hama’da Müslümanlar ayaklandığı zaman, Suriye’deki Baas Partisi diktatörlüğünün başında bulunan Hafız Esad korkunç bir katliam yapmıştı. Hama’yı bombalayan savaş uçaklarının yanı sıra ordu ve faşist Baas milisleri on binlerce Müslümanı şehit ettiler. O zaman bu kıyıma sessiz kalan, hatta kınamayı reddederek destek veren İran İslam Cumhuriyeti’ni hiçbir zaman mazur görmedik. Onlara, “Zalimleri değil Allah’ı müttefik edinmeliydiniz.” diye sitem ettik.

Bugün ne değişti?

Zalimler ve destekçilerinin tavırlarında bir farklılık yok. Ama midemizin kabul etmediği bir durum var ki, hiçbirimiz bunu görmezden gelemeyiz: Şimdi değişimi kontrol edenler, değişim sonrasını planlayan ve yönetime kimin geleceğine karar vermek isteyenler, bu inisiyatifi eline almak isteyenler Baas rejiminden daha az zalim olmayan ABD ve stratejik ortakları. Bunlar hiç kendilerini gizlemeden, niyetlerini açıkça ortaya koyarken, Baas’ın yerine geleceklerin daha az zalim ve daha az İslam düşmanı olacağını söyleyemeyiz. Keşke bir yanda Müslümanlar diğer yanda zalim Baasçılar olsa da herkes tarafını bilerek seçse. Ama öne çıkan -çıkarılan- pozisyonda tarafları birisi Beşar Esad ise diğeri Arap Birliği yani Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Bahreyn, Kuveyt… Birisi İran, Rusya, Çin; diğeri ABD ve NATO.

Yaşadığımız dönemde Müslümanlar bu sorunla her yerde karşı karşıyalar: Mevcut zalim dikta rejimleri ile bunları tasfiye eden emperyalist sistem. Müslümanlar ya da ezilen halklar savaşımın müstakil bir tarafı olamadığı sürece bu ikilemden çıkabilmemiz mümkün değil. Daha önce Irak’ta, K.Irak’ta, Darfur’da yaşanan çelişkiler şimdi de Libya’dan sonra Suriye’de benzer biçimlerde tekrarlanıyor. Tarafların net olduğu Çeçenistan, Afganistan, Hama’da (yöntemle ilgili farklı eleştirilerimiz olsa bile bir taraf Müslüman, diğeri küfür) böyle zorlanmamıştık. Cezayir örneğinde olduğu gibi, Müslümanların zaferini engellemek için Batılı emperyalistler diktatörlüğü desteklemekte tereddüt etmediler. Günümüzde bile Bahreyn’de ayaklanan halkı ezmek için Suud ordusu müdahale etti de kimse “Ne yapıyorsun?” demedi. Aynı Suud şimdi zalim Esad rejimine karşı mazlumların yanında! Kim inanır buna? Nasıl bir ittifak kurdurulduğu apaçık değil mi? Tamam, komplo teorilerine kapılmayalım ama komplonun kendisine de kapılmayalım.

İki zalimden birini destekleyen Müslümanların, diğerini destekleyenlere söyleyebileceği çok fazla bir şey yok. Sonu hüsran olan, olacak olan bir değişimde taraf olmak, buna zorlanmak kabul edilemez.

İçinde Müslümanların da bulunması değil, inisiyatifin kimde olduğu daha önemli sayılmalı. Taraflar arasında kimlerin bulunduğundan önce, değişimin çizgisi, rengi ve karar organlarının durumu göz önüne alınmalı. Şu haliyle Suriye Ulusal Muhalefet Konseyi, Beşar Esed rejiminden daha meşru, daha masum ve haklı görünmüyor. Hatta dünya müstekbirliğinin emrinde göründüğü için daha tehlikeli bile sayılabilir. Haklı çıkmak, pozisyonumuzu üstün göstermek için karşılıklı delil toplamak, taraftarlık çabaları kendi kendimizi iknaya bir süre yetebilir. Ama Allah’ın razı olacağı bir çözüm ortaya çıkmaz. Böyle bir cepheleşmeden beri kalmak için dua ediyorum. Safların birinde yer almaktan Allah’a sığınırım.

 

İRAN/RUSYA TÜRKİYE’Yİ TEHDİT EDERSE…

Canımızla, kanımızla vatan müdafaasına girişmek birileri için belki mümkün. Ama biz, dünya egemenlik sistemi içindeki çelişkilerde taraf olmadan hakkaniyeti aramalıyız.

Türkiye’de İncirlik ve füze kalkanı (Malatya Kürecik) olduğu müddetçe, İran’ın tehditlerini, hatta Rusya’nınkileri eleştirmek adaletli yaklaşım olamaz. Bunun için tarafgirlikte bir hayli ileri gitmiş olmak gerekir. ABD’nin Türkiye’de kurduğu füze kalkanı (içinde füze mi yoksa sadece radar mı olduğu önemli değil) açık bir düşmanlığın ilanıdır. Bütün “van minüt”leri, Mavi Marmaraları zedeleyecek bir İsrail hizmetkârlığıdır. “Bizim en değerli müttefikimiz İsrail’dir.” diyen ABD’nin “stratejik ve askeri müttefiki” olarak, topraklarımızda kurulan füze kalkanının İsrail’e bilgi aktarmayacağı iddiasına inanmak için oldukça saf olmamız lazım.

Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın ne kadar iyi niyetli olsalar, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki pozisyonlarında düzeltme sağlamaya çalışsalar da bütün bunların İncirlik, NATO üyeliği, Afganistan işgaline katılım, füze kalkanı gibi asli meselelerde bir değişiklik sağlamaya yetmediği ortadadır. Kaldı ki, Başbakan’ın Arap ülkelerine yeni anayasalarında laiklik önermesi iktidarın emperyalizmle ilişkilerine şüpheyle bakmamız için yeterlidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin güneyinde “güvenlik koridoru” Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe’un deyimiyle ”insani koridor” oluşturulacak, koridorun korunması haliyle Türk ordusuna düşüyor. Zaten “Özgür Suriye Ordusu”nun eğitimi, barınması ve finansmanını da üstlenmiş durumdayız. Türk Dışişleri canhıraş bir biçimde muhalefeti ve “Özgür Ordu”yu örgütlemeye çalışırken Suriye muhalefeti olarak öne çıkarılan isimler ister istemez dikkatimizi çekiyor.

 

BURHAN GALYUN NE DEDİ?

Suriye Ulusal Konsey dönem başkanı Burhan Galyun Fransa’da yaşayan bir akademisyen. Muhalefete sonradan katılmış. Bir nevi monte edilmiş. Batı yanlısı ve laik bir kişilik. Türkiye’de misafir olan Ebu Ömer’in üyesi olduğu Yüksek Devrim Konseyi ve diğer muhalif grupların katılımını sağlayan üst kuruluş Suriye Ulusal Konseyi. SUK’ta Suriye İhvanı ve Müslüman şahsiyetler de temsil ediliyor.

SUK Başkanı Burhan Galyun geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal gazetesine bir mülakat verdi. Röportajda Suriye’deki değişimin niteliği, bölgedeki ilişkilerin geleceği üzerine önemli ipuçları veriliyor. Bu röportaj/habere Hürriyet Planet Haber, İhlâs Haber Ajansı, Akşam ve birçok internet sitesi yer verdi. Hürriyet ve İhlâs’taki tercümede özetle “İran’ın İslami modelinin Arap İslami hareketleri üzerinde etkisinin kalmadığı, artık Türkiye’nin model olduğu, rejim düşürüldükten sonra İran, Hizbullah ve Hamas’la ilişkilerin kesileceği” yer alıyordu. Haksöz-Haber’in de aralarında bulunduğu bazı siteler Akşam gazetesinin tercümesini kullanmış. Bu metinde Hizbullah ve Hamas’la ilişkiler konusuna değinilmiyor.

Suriye muhalefeti içinde Batılıların öne çıkardığı, diğer muhaliflerin de engelleyemediği Galyun’un ifadeleri elbette önemli. Çünkü diğerlerinin beyanları sadece bir kesimin görüşü iken Galyun tüm muhalefeti temsil ediyor. En azından muhalefete ne yaptırılmak istendiğini göstermesi bakımından önemli. Oldukça uzun olan röportajda tartışmalara sebep olan sorular ve cevapları aynen şöyle:

WSJ: Is there a sense on how the support of Hamas and Hezbollah would change?

(Hamas ve Hizbullah’a desteğin nasıl bir değişim göstereceği hakkında bir kanaatiniz var mı?)

Mr. Ghalioun: (…) As our relations with Iran change, so too will our relationship with Hezbollah. Hezbollah after the fall of the Syrian regime will not be the same. Lebanon should not be used as it was used in the Assad era as an arena to settle political scores.

(İran ile ilişkilerimiz değişince Hizbullah ile olan yakın ilişkimiz de değişecektir. Hizbullah, Suriye rejiminin düşmesinden sonra aynı durumda olmayacaktır. Lübnan Esad rejiminde daha önce kullanıldığı gibi politik hesapların görüldüğü bir arena olarak kullanılamayacaktır.)

WSJ: Do you have open communication with Hezbollah or Hamas?

(Hizbullah ve Hamas’la iletişim kanalları açık mı?)

Mr. Ghalioun: Many opposition members wanted to meet with Hezbollah and Iran, and present their case and explain this wasn't a foreign conspiracy. But the continued position of Hezbollah, and the negative role their media outlets played, closed this door. 

(Muhalefetin birçok üyesi Hizbullah ve İran’la görüşmeye çalıştı. Fakat Hizbullah’ın pozisyonu ve medyasının oynadığı olumsuz rol devam etti, diyalog kapısını kapattı.)

We do have channels with the PLO. (FKÖ ile güçlü kanallarımız var.)

Burada İran ve Hizbullah ile ilişkilerin, Lübnan’ın durumunun eskisi gibi olmayacağı, Hamas yerine de FKÖ ile irtibat tesis edileceği açıkça anlaşıldığından Hürriyet ve İHA’nın tercümelerinin doğru olduğu söylenebilir. Yani açıkça “Hamas’la iletişim devam edecek mi?” sorusuna “İletişim FKÖ ile olacak.” cevabının yoruma ihtiyacı var mı?

Haksöz-Haber bir okuyucunun eleştirisine cevabında Galyun’un böyle bir şey söylemediğini, bu ifadenin bir yorum olduğunu, kaldı ki bu kişinin Suriye direnişini temsil edemeyeceğini söylüyor. Şimdi direnişin temsilcisi olarak muhalif grupların, Arap Birliği’nin, Türkiye’nin tanıdığı, hiçbirisinin itiraz etmediği bir ismi Haksöz-Haber kabul etmiyor. Doğru ya, ben de kabul etmiyorum, en azından bu noktada mutabıkız… 

Zalim Esed rejimi elbette gidecektir, ama bundan daha önemlisi yerine nasıl bir yönetimin geleceği. Değişimin (“devrimin”) kimin kontrolünde olduğu. İran’ın basiretli bir politika takip ettiğini söyleyemeyiz. Ama Suriye muhalefeti de peşine takılacak gibi değil. Mısır’da Kral Faruk devrilirken Müslümanlar “Hür Subaylar”ın yanında yer almışlardı. Sonunda Şehid Seyyid Kutub’u idam eden, hepimizin nefret ettiği Baas rejimi kuruldu. Bu kez de dışarıdan planlanıp uygulanan bir komplonun destekçisi olmaktan korkarım. 

YAZIYA YORUM KAT

37 Yorum