Suriye’nin Victor Jara’sı…
“Fikir sahipleri ya da düşünce adamları pek çok şey yapabilirler ancak bu uğurda kanlarını akıtmak koşuluyla…”
Eserleri ve mücadelesiyle tüm dünya Müslümanlarına önemli bir miras bırakan Seyyid Kutub’un bizzat kendi yaşamında tanıklaştırdığı bu sözü, iman-amel, bilgi-eylem, kuvve-fiil, teori-pratik vs. uyumuna ilişkin bir şahitlik vurgusu içerir. Bu bağlamda zorlu ve meşakkatli de olsa inancın ya da düşüncenin gerektirdiği bir eylemlilik hali içerisinde olmanın tutarlılık için kaçınılmaz olduğu anlatılmak istenir. Böylelikle kişinin ürettiği fikir/düşüncelerin gücünü, inancının yükümlülüklerini yerine getirmesi ve ödemesi gereken bir bedel varsa dahi bunu göze alabilmesinin belirleyeceği ifade edilmiş olur. “Sadece haz ve estetik kaygısı gütmek”, “fildişi kulelerde fikir üretmek”, “entelektüel jimnastik yapmak”, “salt akademik kariyer peşinde olmak” vb. şeklinde ifade edilen nitelemelerden uzak kalmanın yegâne yolu da budur.
Elbette ki, bu, sadece fikir/düşünce/ilim adamları için söz konusu olmayıp, hayata ilişkin söyleyecek sözü olan herkese şamildir. Nitekim yaptıkları müzik ya da şarkılarla bir mesaj verme kaygısı içerisinde olan sanatçıların yaptıklarını anlamlı kılan da budur. Eğlence, zevk, para, kariyer amacı gütmeyip yaşadıkları an’a ilişkin sosyal/ahlaki/siyasi duyarlılıkları üzerinden sanat üretenlerin tıpkı muhalif düşünürler gibi egemen otoriteler tarafından baskı altına alınmaları da bundan dolayıdır.
Bu noktada İbrahim Kaşuş’u zikretmek ve onu tanımak isteriz. Suriye’deki Baas yönetimine başkaldıran Hamalı muhaliflerden biridir Kaşuş. Hama’nın el-Assi Meydanı’nda Esed karşıtı gösterilerin liderlerindendir. Şarkıcıdır aynı zamanda. Bu özelliğini protesto gösterilerinde yansıtarak yönetim aleyhinde basit melodilerden oluşan şarkılar yapmıştır. Gösterilerde kitlelere o şarkıları söyletmekte, böylelikle gösterilerdeki coşkunun artmasına ve taleplerin daha gür bir şekilde ifade edilmesine öncülük yapmaktadır.
Haksöz Dergisi’nin bu ayki sayısında (Ağustos 2011) el-Ahram Weekly’den yapılan çeviriden öğrendiğimiz kadarıyla Kaşuş’un Esed, kardeşi Mahir ve Baas iktidarı aleyhindeki şarkıları ülke çapındaki tüm gösterilere yayılmış ve slogan şeklinde söyleniyordu. Mısır, Tunus, Suriye için Türkiye’de yapılan eylemlerde de şahit olduğumuz gibi Arapların, halk şarkıları şeklinde topluca attıkları slogan geleneğine de denk düşen Kaşuş’un şarkıları, etkileyici sesiyle birlikte tüm protestocuları motive edici bir işlev de görüyordu. Hayranları “Suriye Devriminin Alaycı Kuşu” diyorlardı Kaşuş için.
Halkın taleplerini tankla ezmeye, kanla sindirmeye çalışan Baas iktidarı elbette devrimin alaycı kuşundan ciddi anlamda rahatsız olacaktı. Nitekim Kaşuş’u bir an önce susturmak için 3 Temmuz’da işine giderken Hama’nın bir caddesinde onu kaçırdılar. Cesedi bir gün sonra nehirde bulundu. Zalimler Kaşuş’un en çok rahatsız oldukları özelliğinden intikam almak istemişler, etkileyici sesine karşı gırtlağını parçalamışlardı. Boğazını kesmişler ve vahşi bir şekilde gırtlağını çıkarmışlardı.
Kaşuş’un şehadeti Şilili sanatçı Victor Jara’nın öldürülüşüne çok benzemekte. Victor Jara da Pinochet’in faşist darbesinden sonra -bizim Balyozcu paşaların hayallerini süslediği gibi- tutuklanarak stadyumlara doldurulan muhalifler arasındaydı. Ama gitarı ve şarkılarıyla darbeyi protesto ediyordu. Cuntacılar önce parmaklarını kırdılar; bir daha onların aleyhinde gitar çalamasın diye. O, ıslığı ve sesiyle şarkılarına devam edince işkenceyle ve kurşun yağmuruyla onu katlettiler.
Öldürüleceğini bildiği halde stadyumdaki binleri motive etmek için şarkılar yazan ve söyleyen Jara’dan sonra halk ondan dinlediği “Venceremos” şarkısını söylemeye nasıl devam ettiyse Kaşuş’tan sonra da “Yallah İrhal Ya Beşşar” şarkısı Suriye’nin tüm sokaklarında söylenmeye devam ediyor. Üzerinde kan akıtılmış bir değer, bedel ödenmiş bir inanç elbette kitleler nezdinde sembolleşecekti.
İbrahim Kaşuş’un öldürülmeden kısa bir süre önce yazdığı ve videosunu izlediğiniz “Yallah İrhal Ya Beşşar” şarkısının Türkçesi özetle şöyle: “Beşşar sen bizden biri değilsin / Mahir’i de yanına al ve git / Senin meşruiyetini artık tanımıyoruz / Haydi, defol ey Beşşar / Mahir sen bir korkak ve Amerikan ajanısın / Suriye halkı size saygı duymuyor / Haydi, defol ey Beşşar / Beşşar’dan kurtulmak istiyoruz / Güçlü arzularımızla Suriye özgürlük istiyor / Suriye özgürlük istiyor.”
Suriye direnişini Amerika ile irtibatlandırmak isteyenlere ilişkin de bir cevap mahiyetinde olan bu sözlerin yer aldığı bu şarkı şu an Suriye’nin en popüler şarkısı. Çocuğundan yaşlısına, kadınından erkeğine herkesin dilinde bu şarkı var. Başta Hamalılar olmak üzere Suriye halkı, devrimin simgelerinden biri haline getirdiği Kaşhuş’u, şarkılarını söylemeye devam ederek ve “Hepimiz Şehit İbrahim Kaşhuş’uz!”, “Seni Unutmayacağız İbrahim!” şeklindeki sloganlarıyla bayraklaştırıyorlar.
İbrahim Kaşuş, sanatın ya da sanatçının nasıl prototip olması gerektiğine bir işarettir. Katliam, baskı, işkence, zulüm ortamında nasıl şarkılar yapmak gerektiğinin, bir sanatçının nerede durması gerektiğinin yakın bir örneğidir. Toplumsal olaylara kayıtsız, yaşanan acılara duyarsız, direnişin içinde yer almayan bir sanatın ve sanatçının topluma bırakacağı bir değer de yoktur.
Bu noktada İmam Alim Sultan’ı da yâd etmeden geçmeyelim. Profesyonel düzeyde konserler veren Çeçen müzisyen, toplumsal duyarlıklı sanatın nadir örneklerinden biridir. Çeçenistan’da savaş başlayınca, memleketine dönen İmam Alim, gitarını bırakıp eline silah almakta hiç tereddüt etmemişti. Ancak Çeçen direniş komutanı Dudayev, kendisine, “Senin silahın gitarındır. Onunla yüz füzeye denk iş yapabilirsin!” demişti. Bunun üzerine gitarıyla cephe cephe dolaşmaya başlamıştı İmam Alim Sultan. Söylediği marşlarla mücahitleri özendiriyor, ayrıca yurt dışında verdiği konserlerle Çeçen direnişini tanıtmaya çalışıyordu. “Çeçen Marşı” olarak bilinen meşhur şarkıyı yazıp bestelemişti. Şarkılarından rahatsız olanların, -tıpkı Şili’de Jara’ya, Suriye’de Kaşuş’a yaptıkları gibi- onu evinin önünde katletmeleri için fazla zaman geçmeyecekti.
Victor Jara, İmam Alim Sultan, İbrahim Kaşuş gibi sanatçılar sanatın misyonuna ilişkin çarpıcı örneklerdir. Gerektiğinde Jara gibi eline gitarı alıp darbecilere karşı marşlar söylemek, kimi zaman Kaşuş gibi megafonla kitlelere şarkılar söyletmek ve Alim Sultan gibi gerektiğinde elinden enstrümanı bırakıp cepheye koşma bilincini taşımaktır sanat. Özgürlük ve adalet mücadelesini omuzlamak, direnişin notalarını tarihe kazımaktır.
YAZIYA YORUM KAT