Suriye'nin korku hapishaneleri: Sednaya, Tedmur ve Suriye’nin yeni hafızası
Prof. Dr. Amar Rouabhi, Esed rejimi döneminde yaşanan insan hakları ihlallerinin hafıza müzeleri aracılığıyla hatırlanması ve adalet temelli yeni bir geleceğin inşa edilmesi üzerindeki olası gücünü kaleme aldı.
Amar Roubhi / Fokus Plus
Hapishanelerden müzeye: Suriye’nin yeni hafızası
8 Aralık 2024 tarihinde Beşşar Esed rejimi sona erdi ve Suriye halkı için baskı ve zulüm dolu bir dönemin kapanışı ilan edildi. On yıllar boyunca Suriye halkının hayatını tüketen bu rejimin çöküşü, adalet ve onur üzerine kurulu yeni bir ülke inşa etmek için bir fırsat oldu. Ancak geçmişle hesaplaşmadan daha insancıl bir gelecek kurmanın mümkün olmadığı açıktır. Suriye’de, ağır insan hakları ihlallerine tanıklık eden hapishanelerin birer hafıza müzesine dönüştürülmesi, bu acıları belgelemek, kurbanları onurlandırmak ve bu trajedilerin tekrarlanmasını önlemek için önemli bir adım olacaktır.
Korku hapishaneleri: Suriye cehenneminden tanıklıklar
Suriye’de Esed rejimi döneminde hapishaneler, tutuklama yerlerinin ötesine geçmişti; bunlar, mutlak korkunun ve sistematik baskının sembolleri haline geldi. Bu hapishaneler, insanlık sınırlarını aşan zulüm kaleleri olarak faaliyet gösteriyordu.
Korkunç hatıralar, bu yerlerin isimleriyle özdeşleşti ve Suriyelilerin kolektif hafızasında silinmez izler bıraktı.
Tedmur Hapishanesi: Yavaş ölümün sembolü
Suriye çölünün derinliklerinde yer alan Tedmur Hapishanesi, yavaş ölümün, fiziksel ve psikolojik eziyetin bir sembolüydü. Bu hapishanenin karanlık duvarları, insan onurunu yok etmeyi ve mahkûmları tamamen aşağılamayı hedefleyen sistematik işkencelere tanıklık etti. Kamçı darbelerinden yıllarca süren hücre hapsine, toplu infazlardan sistematik açlığa kadar, Tedmur’un her köşesi, gözyaşı ve acının bir hikayesini taşıyordu.
Bu cehennemde tutuklular sadece mahkum değil, adeta ertelenmiş infazın kurbanlarıydı. Günleri, çığlıkların kan kokusuna karıştığı bitmeyen kabuslara dönüşüyordu. Tedmur, rejimin Suriyelilerin kalbine korku salmak için kullandığı bir terör sembolü haline gelmişti.
Seydnaya Hapishanesi: İnsan kasabı
Seydnaya Hapishanesi, "insan kasabı" olarak adlandırılmış ve rejimin baskı tarihindeki vahşetin zirvesini temsil etmiştir. Gizli kapılar ardında gerçekleştirilen toplu infazların sahnesi olan bu hapishanede ölüm, sadece bir olasılık değil, kaçınılmaz bir kaderdi.
Seydnaya’dan kurtulanların tanıklıkları, sistematik işkencenin günlük bir rutin haline geldiği bir cehennemi gözler önüne seriyor. Mahkumlar, elektrik şoklarından açlıkla cezalandırmaya kadar çeşitli işkence yöntemlerine maruz kalıyordu. Bir kurtulan, bu dehşeti şöyle anlatıyor: “Bize değerli birer insan değil, sanki işe yaramaz nesneler gibi davranılıyordu. Öldürülmek, hiçbir pişmanlık duygusu uyandırmayan günlük bir ritüel gibiydi.”
Seydnaya, sadece bir hapishane değil, aynı zamanda insanlığın sınırlarını aşan mutlak zulmün bir sembolü haline geldi.
Hapishaneler: Onurun yok edildiği karanlık dünyalar
Suriye’deki hapishaneler, insanlığın tamamen yok edildiği karanlık dünyalardı. Bu yerlerde, mahkumların hayatta kalma umudu kalmadığında, ölüm en merhametli seçenek haline geliyordu.
Bu hapishaneler, sadece baskı araçları değil, aynı zamanda toplumu sürekli bir korku ve boyun eğme durumunda tutmak için tasarlanmış bir sistemin parçalarıydı. İnsan ruhunun bedenden önce öldürüldüğü, özgürlük hayallerinin paramparça edildiği bu yerler, mutlak adaletsizliğin sembolleriydi.
Dünya deneyimleri: Geçmişle yüzleşme
Suriye gibi, baskıcı rejimlerin karanlık mirasıyla karşı karşıya kalan birçok ülke, işkence ve zulüm mekanlarını hafıza müzelerine dönüştürerek geçmişle yüzleşmiş ve yeni bir gelecek inşa etmeyi başarmıştır.
Güney Afrika: Nelson Mandela’nın yıllarca hapis yattığı Robben Adası, bugün apartheid rejimine karşı verilen mücadelenin hikayesini anlatan bir müze olarak hizmet vermektedir.
Şili: Augusto Pinochet’nin diktatörlüğü döneminde işkencenin merkezlerinden biri olan Villa Grimaldi, insan hakları ihlallerine dair bir bilinçlendirme merkezi haline getirilmiştir.
Bosna-Hersek ve Ruanda: Toplu katliamların yaşandığı bu ülkelerde, kurbanların anısını yaşatmak ve ulusal uzlaşıyı desteklemek amacıyla anıtlar ve müzeler inşa edilmiştir.
Hafıza müzeleri: Yeni Suriye’nin vizyonu
Suriye’de hapishanelerin hafıza müzelerine dönüştürülmesi, yalnızca geçmişin esiri olmamak, aynı zamanda ulusal bir hafızayı inşa etmek anlamına gelir. Bu müzeler şu hedeflere hizmet etmelidir:
- Acı ve hafıza odaları: Kurtulanların tanıklıkları, kurbanların fotoğrafları ve kullanılan işkence araçları sergilenmelidir. Bu odalar, suçların büyüklüğünü hatırlatacak kalıcı birer uyarı olacaktır.
- Adalet kanatları: Geçiş dönemi adaleti çabalarını ve suçluların yargılanmasını belgeleyecek bölümler oluşturulmalıdır.
- Umut köşeleri: Acılarını aşarak toplumun yeniden inşasına katkıda bulunan kurtulanların hikayeleri, insanın yeniden doğma kapasitesini gözler önüne serecektir.
- Eğitim programları: Genç kuşaklara demokrasinin önemi ve insan haklarının dokunulmazlığı aktarılmalıdır.
Geçmişle barış ve geleceği inşa etme
Geçmişin bu acı dolu yüzüyle yüzleşmek, intikam çağrısı değil, ulusal bir uzlaşma için zorunlu bir adımdır. Bu uzlaşma, gerçeği kabul etmeyi, suçluların adalet önüne çıkarılmasını ve hayatta kalanların rehabilitasyonunu gerektirir. Bu hafıza müzeleri, Suriye halkının özgürlük için verdiği büyük fedakarlıkların bir anıtı olacak. Aynı zamanda, özgürlük ve insan onurunun asla pazarlık konusu olmayacağını gelecek nesillere hatırlatacak.
Suriye’nin yeni yolculuğu, bu acıları unutmadan, onlardan ders alarak aydınlık bir geleceğe ilerlemeye devam edecektir.
HABERE YORUM KAT