Suriye’de Türkmenler dışlanıyor mu?
Suriye devrimi, halkın özgürlük, adalet ve eşitlik talepleriyle başlamış ve 14 yıl boyunca süren bir direnişle devam etmiştir. Suriye halkı, devrim sürecinde büyük bedeller ödeyerek, zulme karşı başkaldırmış ve nihayetinde 8 Aralık 2024 tarihinde Baas rejiminin tüm cephelerde yenilmesiyle zafer kazanmıştır.
Devrimin gerçek kahramanları, tüm imkânsızlıklara ve ödedikleri büyük bedellere rağmen sadece Allah’a güvenip dayanarak, Esed, İran, Rusya ve ABD’ye karşı 14 yıl boyunca sergiledikleri destansı direnişin sonucunda elde ettikleri zaferi kalıcı hale getirmek için büyük bir çaba gösteriyor. Eğitimden sağlığa, belediye hizmetlerinden ekonomiye kadar sosyal, siyasi ve güvenlik alanlarında, Baas rejiminin bıraktığı enkazı yeniden inşa etmek ve savaşın ardından bozulan iç barışı sağlayarak toplumun sulh ve esenlik içinde yeniden bir arada yaşamasını temin etmek için yoğun bir gayret sarf ediyor.
Suriye devrimini kurumsallaştırıp kalıcı hale getirmek amacıyla, 25 Şubat 2025'te Suriye'nin başkenti Şam'da, farklı dini, etnik ve mezhebi gruplardan yaklaşık 600 kişinin katıldığı bir Ulusal Diyalog Konferansı düzenlendi. Konferansın açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara: "Bugün Suriye, tüm evlatlarını bir araya gelmeye, yaralarını birlikte sarmaya, geleceğini el ele inşa etmeye çağırıyor. Sizleri, Suriye'nin iyileşmesi, yaralarının sarılması ve teselli edilmesi için birlik olmaya, birlikte çalışmaya çağırıyoruz." Dedi.
Cumhurbaşkanı Şara'nın konuşmasında vurguladığı temel noktalar arasında; Suriye'nin bütünlüğü, ortak bir geleceğin inşa edilmesi, halkın bir arada ve kardeşçe yaşaması için uygun bir zemin oluşturulması, İsrail tehdidi, ekonomik istikrar, adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesi gibi hayati konularda çözüm arayışlarının ön plana çıktığı görülmektedir.
Ardından, 13 Mart'ta Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara tarafından 53 maddeden oluşan yeni anayasa kabul edildi. Ulusal Diyalog Konferansı'nın düzenlenmesi ve Anayasa Bildirgesi'nin açıklanmasının ardından, 30 Mart 2025'te Suriye Geçiş Hükümeti kuruldu. 23 bakanlıktan oluşan kabinede, Dürzi, Kürt ve Alevi temsilciler de yer aldı.
Ulusal Diyalog Konferansına Türkmenlerin davet edilmediği yönündeki homurdanmalar, kabinenin açıklanmasından sonra da Türkmenlere bakanlık verilmediği gerekçesiyle ve daha gür bir sesle eleştirildi. Suriye'de Türkmenlerin dışlandığına dair algı operasyonuna öncülük eden gruplara bakıldığında, sürecin başından itibaren Türkiye’deki Suriyelilerin varlığına karşı çıkan Ulusalcı, Türkçü, Kemalist ve Siyasal Alevi kesimlerin öne çıktığı görülmektedir. ‘Savaştan kaçıp Türkiye'ye keyif çatmaya gelen Suriyelilerin’ ülkelerine geri gönderilmesi için çaba harcayanlar, kısa bir süre önce ‘Suriye'de Alevi katliamı’ iddialarıyla seslerini yükseltmişken, şimdi de ‘Kabinede Türkmenlere yer verilmediği’ konusunu dert etmiş görünüyorlar. Özetle: Suriye hadisesine başından itibaren kışkırtıcı bir tarzda ve düşmanca yaklaşanlar, her aşamada bu düşmanlıklarının gereğini yerine getirmekten vazgeçmediler. Maalesef, bazı iyi niyetli kişi ve çevreler de bu kışkırtıcı ve iyi niyetten uzak propagandaya alet oluyor.
Devrimin başından bu yana, Suriye’nin farklı etnik ve mezhebi gruplarının birlikte yaşaması ve toplumsal barışın tesis edilmesi yönetimin önemli hedeflerden biri olmuştur. Gerek Ulusal Konferansın düzenlenmesi sürecinde, gerekse de kabine üyelerinin belirlenmesinde yapılan tercihlerin siyasi bloklar göz önünde bulundurularak yapılmadığı, dolayısıyla oradaki hiçbir adayın herhangi bir siyasi kanadın temsilcisi olarak yer almadığı defaten belirtildiği halde “Türkmen kotasını” soruna dönüştürmek iyi niyetli bir yaklaşım değildir.
Evet, Türkmenlerin Suriye devrimindeki fedakârlıkları ve rolleri asla göz ardı edilemez. Ancak, Suriye’yi etnik, dini ve mezhepsel temelde bölmek isteyen Suriye düşmanlarıyla aynı dil ve yaklaşımı benimsemenin makul hiçbir izahı yoktur. Zira, Suriye’yi Dürziler, Kürtler, Aleviler, Türkmenler ve Araplar arasında bölmek gerektiğini en çok Siyonist İsrail devleti istemektedir.
İkincisi, Türkmenler için istenen kotanın bir hak ve gereklilik olduğu düşünülüyorsa bunun doğal olarak Suriye’deki diğer etnik, dini veya mezhepler için de geçerli olması gerekiyor ki bu da Suriye’nin Lübnanlaşması anlamına geliyor.
Üçüncüsü, devrim sürecinin başından bu güne kadar hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış ve hâlihazırda da Suriye’nin kendi ayakları üzerinde duracak şekilde yeniden yapılandırılması sürecine her türlü katkıyı yapan Türkiye’nin Suriye’deki ağırlığı ve rolünü Türkmen kotası üzerinden sorgulamak büyük bir cehalettir.
Irak’ı Kerkük Türkmenleri, Afganistan’ı Raşid Dostum, Suriye’yi Türkmenler, Balkanları ise küçük Türkmen grupları üzerinden analiz ederek, özlenen Türkiye'nin yolunu bekleyen Boşnaklar, Arnavutlar, Kürtler ve Filistinlileri göz ardı eden ulusalcı bir yaklaşımla, coğrafyamızda yaşanan hızlı ve karmaşık gelişmeleri yönetmeyi bir kenara bırakın, bu anlayışla ayakta kalmak bile mümkün değildir.
Suriye’deki devrim, hem büyük zorluklarla hem de kararlılıkla ilerleyen bir mücadelenin simgesi olarak dirençli ve inançlı bir halkın neler başarabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. Baas zulmüne karşı mücadele eden kahraman Suriye halkı, ödediği bunca bedele rağmen hiçbir zaman taviz ve pazarlığa yanaşmadı, onurlu ve dik duruşundan ödün vermedi. Suriye halkı gerçekten büyük bir belaya, musibete ve sınamaya tabi tutuldu. Bu büyük bir imtihandı. Suriye insanı bu imtihandan kendi payına düşen kısmı Allah’ın yardım ve inayetiyle ve yüzünün akıyla geçti.
Suriye’nin yeniden inşası, etnik ve dini temelli ayrımlar yerine, adalet ve kardeşlik temelinde bir yapının kurulmasını gerektirmektedir. Suriye halkı, geçmişteki acı tecrübelerinden ders alarak, çözümün sadece bir etnik ya da dini bir grubun çıkarlarını savunmak değil, tüm Suriye halkının çıkarlarını gözeten, kapsayıcı ve adalet temelli bir yönetim anlayışına ihtiyaç duyulduğunun farkındadır.
Zulmün her türlüsüne karşı durarak mücadele etmiş, ırkçılıktan uzak ve İslami bir anlayışla hareket edeceğinden hiç şüphe duymadığımız Devrim hükümetinin, Suriye’deki tüm toplumsal kesimlerle barış, huzur ve güven içinde bir arada yaşamayı hedefleyen bir yaklaşıma ve dirayete sahip olduğuna kimsenin kuşkusu olmasın.
YAZIYA YORUM KAT