Suriye'de soğuk savaş
Suriye’de Baas rejiminin ve Esed’in devrilmesiyle birlikte bölgedeki mücadelenin yeni bir aşamaya geçtiği herkesin malumudur. Bu aşamada, zaferi sürdürülebilir kılmak ve özgürlük mücadelelerini sağlam temellere oturtmak için yapılması gerekenler hayati bir önem taşımaktadır. Rejimin devrilmesiyle mücadelenin bitmediğini, aksine yeni bir boyut kazanarak diplomasi ve soğuk savaş şeklinde masada yeni başladığını söyleyebiliriz. Zira rejimin düşmesi sadece bir zaferdir; bu zaferin istikrar ve başarıyla taçlanması ise daha uzun soluklu bir mücadele gerektirir.
Bu bağlamda, başta Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere yeryüzünü imar ve inşa sorumluluğu taşıyan herkese yönelik bir dizi uyarı ve tavsiyede bulunmak istiyorum. Bu uyarılar, hem dış aktörlerin müdahalelerine karşı dikkatli olunmasını hem de içeride birlik ve istikrarın sağlanmasını hedeflemektedir. Özellikle uluslararası güçlerin demokrasi çağrıları altında, farklı yöntemlerle Suriye halkının geleceğini kontrol altına alma çabalarına karşı dikkatli olunmalıdır.
Uluslararası güçlerin ihaneti: Libya ve Mısır’dan çıkarılacak dersler
Suriye halkı, rejimin devrilmesinin ardından uluslararası aktörlerin müdahalelerine karşı uyanık olmalıdır. Unutulmamalıdır ki bu güçler, Mısır’da seçimle iş başına gelmiş Muhammed Mursi’ye karşı Abdülfettah Sisi gibi bir darbeciyi desteklemiş; Libya’da ise halkın iradesi yerine Halife Hafter gibi bir askeri diktatörün yükselmesine katkı sağlamışlardır. Aynı senaryolar, Tunus ve Yemen’de de uygulanmış, yarın Suriye için de devreye sokulmak istenebilir. Seçim çağrıları, azınlık ve kadın hakları, reform vaatleri, bölünme ve dış müdahale için birer araç hâline getirilebilir.
Bu süreçte Suriyeliler, özellikle Batı’nın ve bölgesel aktörlerin demokrasi, insan hakları vb söylemleri altında sundukları projelere karşı temkinli olmalıdır. Diplomasi ve ekonomi gibi yumuşak güç araçları, silahlı müdahaleler kadar etkili birer işgal yöntemidir. Bu nedenle, dış güçlerin Suriye’nin bağımsızlığını ve birliğini hedef alan hamlelerine karşı birlik içerisinde hareket edilmelidir.
Zaferin sürdürülebilir bir başarıya dönüşmesi için Suriyeli kardeşlerimizin önünde önemli bir yolculuk bulunmaktadır. Bu süreçte atılacak adımları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Allah Rızası İçin Çalışmak: Mücadelenin her aşaması, Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle ve ihlâsla yürütülmelidir. Zaferi sağlayan gücün yalnızca Allah’tan geldiği unutulmamalı ve her türlü çaba bu bilinçle gerçekleştirilmelidir.
2. Gücün Kaynağını Doğru Tespit Etmek: Suriyeli kardeşlerimiz, güçlerini dış aktörlerden değil kendi inançlarından, davalarına olan bağlılıklarından ve aralarındaki dayanışmadan almalıdır. Asıl kuvvet, Allah’a olan iman ve kardeşlik bağlarının gücünde saklıdır
3. Fitneye Fırsat Vermemek: Bölgesel ve uluslararası aktörlerin, Suriyeliler arasına fitne sokma çabalarına karşı uyanık olunmalıdır. Mezhep, etnik köken ve ideolojik ayrılıkların kışkırtılmasına izin verilmemelidir.
4. Ayakları Yere Sağlam Basan Bir Metot: Heyecan ve sloganlarla hareket etmek yerine, temkinli, planlı ve ayakları yere sağlam basan bir yöntem izlenmelidir. Aceleye getirilen her karar, zaferin uzun vadede kaybedilmesine neden olabilir.
Ümmetin sorumluluğu
Bu süreçte bizlere de büyük bir sorumluluk düşmektedir. Suriye halkının mücadelesinde kardeşlerimizin yanında yer almak, İslam ümmeti olarak üzerimize düşen bir vazifedir. Suriye’nin bağımsızlığı ve istikrarı, ümmetin birliğinin bir parçasıdır. Bu nedenle, Suriyeli kardeşlerimize maddi ve manevi destek sunarak zaferlerini sürdürülebilir bir başarıya dönüştürme yolunda katkıda bulunmalıyız.
Suriye neden bu kadar önemli? Neden Suriye’ye sahip çıkmalıyız?
Tarihi tecrübelerden biliyoruz ki, Kudüs’ün ve Filistin’in Müslümanlar tarafından fethi de, Haçlılar tarafından işgali de ve yine haçlı işgalinden kurtuluşu da, hep Filistin dışından gelen hareketlerle gerçekleşmiştir. Bugün de işgal altındaki Kudüs ve Mescid-i Aksa’mızın, Filistin dışından gelecek fetih orduları ile özgürlüğüne kavuşacağına inanıyorum.
Eğer Suriye’de adalet, liyakat, hakkaniyet ve meşveret esasları üzerine inşa edilmiş istikrarlı bir devlet kurulabilir ve bu devletin devamlılığı sağlanabilirse, bu ortamda yetişecek nesiller diğer toplumlara örnek teşkil edecektir ve bu örneklik, dalga dalga İslam coğrafyasına ve batı toplumlarına yayılacaktır.
Bu süreç uzun bir mücadeleyi gerektiriyor. Nasıl ki Müslümanlar bir anda bugünkü hâle gerilemediyse, bu durumdan kurtulmamız da zaman alacaktır. Bugünkü gerilemenin en az iki yüzyıllık bir geçmişi varsa, kurtuluş süreci de sabır ve sebat isteyen bir mücadele gerektirir.
Özgür Suriye’de kurulacak ilim ve irfan merkezleriyle, dünyanın farklı bölgelerinden gelecek öğrenciler yetiştirilerek, bu öğrencilerin kendi toplumlarını mayalayacak birer Mus’ab bin Umeyr olmaları için çalışacağız. Bu öncü nesiller, İslam’ın tüm toplumlara yayılması için birer elçi olacak ve başta Filistin olmak üzere işgal altındaki bütün coğrafyalarımızın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak İslam orduları da bu ortamlarda yetişecektir.
Bugün, bu hedefin temelleri atılıyor. Suriye’nin ümmetin yeniden ayağa kalkması için büyük bir fırsat olduğunu görmemiz gerekiyor. İslam ümmetinin geleceği için bu fırsatı doğru kullanmak ve kaybetmemek zorundayız.
Suriye'de Esed Rejiminin devrilmesiyle bir zafer kazanıldı ama mücadele sona ermedi.
Bu zaferi elimizden almak için, Batı'nın kokuşmuş sahte ideolojilerini bize değer olarak pazarlayacaklar ve bizi küresel sistemlerine entegre etmeye çalışacaklar. Bu hamlelere karşı eğilmeden, ideal ve ilkelerimizden taviz vermeden dik bir duruş sergilemek için, bilinçli ve stratejik bir şekilde masadaki mücadeleyi sürdürmek zorundayız.
Diplomatik ve ekonomik işgale karşı direnç
Savaş sadece silahlarla değil, diplomasi ve ekonomi yoluyla da sürdürülmektedir. Düşmanlar, askeri yöntemlerin yanı sıra şık giyimli diplomatlar ve süslü sözlerle, çekici vaatlerle sahneye çıkarak, hedef halkı kendi ideolojilerine benzetmeye çalışır. Bu durum, Suriye’nin yeni dönemde daha çok karşılaşacağı bir tehdit olacaktır. Kardeşlerimizin ve bizim, bu tür saldırılara karşı da bilinçli ve hazırlıklı olmamız elzemdir.
İş daha bitmedi. İslam düşmanlarına benzememek için mücadele daha yeni başlıyor. Bu Mücadele ümmet için bir fırsattır. Elimizden bu fırsatı kaçırırsak ya da bu zaferi kursağımızda bırakırlarsa, ümmet olarak en az iki nesil, direniş, cihad ve mücadele ruhumuzu kaybedeceğimizden endişe ediyorum.
Ve son olarak, Aliya’nın dediği gibi: "Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir” Düşmana benzememek için, bu zaferi kursağımızda bırakmalarına izin vermemek ve ümmetin yarınlarını inşa etmek için masadaki mücadeleyi de en az cephelerdeki mücadele kadar önemsemeli ve sahip çıkmalıyız.
YAZIYA YORUM KAT