1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Suriye’de Mazlum Hangi Taraf?
Suriye’de Mazlum Hangi Taraf?

Suriye’de Mazlum Hangi Taraf?

Hayrettin Karaman, bugünkü yazısında Suriye konusunda yanlış safta duranları ve ikircikli yaklaşım sahiplerini hedef aldı.

01 Ağustos 2013 Perşembe 16:24A+A-

“Şu adı var, kendi yok olan İslam dünyası eğer 'İslam dünyası' olsaydı din kardeşlerine olan şöyle dursun, dünyanın hiçbir köşesinde zulüm devam edemezdi.” diyen Hayrettin Karaman, Suriye konusunda tüm yaşananlara rağmen kafası hala netleşmeyenleri eleştirdi. Karaman, Suriye’de Esed’e karşı mazlum halkın yanında yer almak ve zalimleri engellemek için çaba göstermek gerektiğini söyledi..

***

Suriye’de Mazlum Hangi Taraf?

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Bundan önceki üç yazımda Müslümanların birbiri ile ilişkilerinin 'ancak kardeşlik ilişkisi' olabileceğini, kardeş olmak için Müslüman olmanın yeterli olduğunu, mezheb, cemaat, tarikat, vb. farkının kardeşlik ve derecesi için ölçüt olamayacağını, dinde derecenin dindarlığa (takvaya) bağlı bulunduğunu, Müslüman olmayanların da mazlum ve mağdur olmaları durumunda yine Müslümanlar tarafından korunmalarının, adaletin tahakuku için gereken ne ise yapılmasının vazife olduğunu… ifade etmiştim.

Bu İslâmî temel kurallar çerçevesinde Suriye'deki olaylara baktığımızda çarpışan iki tarafın ya müminler olduğunu veya birinin mümin, diğerinin ise başka dinden olduğunu varsayalım:

Zulüm (haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlik…) ister müminden gelsin, ister kafirden gelsin hak ve adalet tarafında olması gereken müminlerin vazifesi 'mağdur ve mazlumun yanında yer almak' ve zalime karşı durmaktır.

Önce zalime nasihat edilir. Nasihatle yola gelmiyorsa -eğer güç dengesi müsait ise- güç kullanılarak zulüm engellenir.

Adamın birisi çıkıp da Suriye'de Esed, ailesi ve mezhebdaşlarının haklı, adil, dürüst olduklarını iddia ederse ya bilgisi eksiktir veya başka (meşru olmayan) maksadı vardır.

Esed ve yandaşları, halkın isyanından önce de zalim idiler, sonra da zalimler.

Önce bu aile ve yandaşları ülkenin nimetlerini sömürüyorlar ve kimse onlardan hesap soramıyordu. Serbest seçim yoluyla yöneticileri değiştirmek ve halkın razı olduğunu başa geçirmek mümkün değildi. Yüzde altı civarında olan Nusayrî azınlık yüzde doksandan üstün tutuluyor ve imtiyazlı bulunuyordu…

İsyan silahlı başlamadı, demokratik usuller ile hak talep edildi, asla şiddet ve silah kullanılmadı. Ama karşı tarafın hak, adalet, demokrasi vb. ile yakından uzaktan alakaları bulunmadığı, ölüm pahasına durum ve mevkilerini korumaktan başka bir düşünceleri de olmadığı için silaha sarıldılar, ülkeyi harab ettiler, yüzbinlerce insan öldürdüler.

Hadi öncesini bir yana bırakalım, gerekçe ne olursa olsun bir yöneticinin, olaylar başladıktan sonra, ülkesine ve insanına, Esed'in yaptığını yapması caiz, meşru, makul, vicdani… olabilir mi?

Olamazsa susanlar niçin susuyorlar, duranlar niçin duruyorlar, köşelerinde 'başta şöyle olmalıydı böyle olmalıydı' diye lüzumsuz gevezelikler yapanlar niçin bunu yapıyorlar da hep birlikte 'Esed, zalimsin, yaptığın insan olana yakışmaz, yeter içtiğin kan, yıktığın hanuman' demiyorlar!

Şu adı var, kendi yok olan İslam dünyası eğer 'İslam dünyası' olsaydı din kardeşlerine olan şöyle dursun, dünyanın hiçbir köşesinde zulüm devam edemezdi.

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum