
Suriye taksim bekleyenlere daha da bütünleşerek cevap veriyor
Yasin Aktay, Esed rejimi artıkları tarafından başlatılan saldırılar ve Dürziler üzerinden yürütülen provokasyonlara rağmen, hükümetin SDG ve Dürziler ile yaptığı mutabakatın Suriye'nin bölünmesine yönelik tüm planları ters yüz ettiğini aktarıyor.
Yasin Aktay/Yeni Şafak
Suriye taksim bekleyenlere daha da bütünleşerek cevap veriyor
Suriye’de Esed rejimi artıklarının 6-7 Mart’ta Lazkiye ve çevresinde hükümet güçlerine karşı başlattıkları saldırı ve katliamların ardından başlayan hareketlilik, üç aydır Suriye’de yaşanan olumlu havanın üstüne çöken kara bir bulut gibi geldi. Bir anda Suriye’nin taksim planları üzerine bir ton komplo teorileri havada savrulmaya başladı. Teleuzmanlar bundan sonra Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunamayacağı konusunda neredeyse kesin bir dille kamuoyunu ikna etmek üzereydi ki, dün arka arkaya gelen haberler Suriye topraklarının herkes için büyük sürprizler yaşatmaya ne kadar teşne olduğunu gösterdi. Suriye’de bir gün değil, saatler bile çok uzun olabilir. Gelen haber Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) temsilen Mazlum Abdi ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet el-Şara arasında, Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgulayan ve bölünmeyi reddeden bir mutabakat imzalandığını söylüyordu. İmzalanan mutabakat, SDG’nin Suriye devlet kurumlarına entegrasyonunu öngörüyor ve ülkenin geleceğinde Kürt toplumunun konumunu güvence altına alıyor. Mutabakata varılan toplantıda aşağıdaki kritik maddelerde uzlaşı sağlandı:
1- Ulusal temsil ve siyasi katılım. Tüm Suriyelilerin etnik veya dini kimliklerinden bağımsız olarak devlet kurumlarında liyakat temelinde temsil edilmesi ve siyasi sürece katılım haklarının garanti altına alınması kabul edildi.
2- Kürtlerin statüsü ve hakları. Kürt halkının, Suriye toplumunun asli bir bileşenlerinden birisi olduğu vurgulandı. Kürtlerin vatandaşlık ve anayasal haklarının devlet güvencesi altına alınacağı taahhüt edildi.
3 - Ülke genelinde ateşkes. Suriye’nin tüm topraklarında ateşkes ilan edilmesi kararlaştırıldı. Bu, ülke çapında çatışmaların durmasını sağlayarak istikrara zemin hazırlayacak kritik bir adım olarak görülüyor.
4- Suriye’nin doğusu ve kuzeydoğusunun Merkezi yönetime entegrasyonu: SDG kontrolündeki bölgelerdeki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havalimanları ve petrol ve doğalgaz gibi enerji sahaları dahil olmak üzere, Suriye devletinin yönetimi altında birleştirilmesi konusunda mutabakata varıldı.
5- Göçmenlerin güvenli dönüşü: Yıllardır süren savaş nedeniyle ülke dışına çıkan milyonlarca Suriyelinin güvenli bir şekilde geri dönüşünün sağlanması ve devlet tarafından korunmalarının garanti edilmesi kararlaştırıldı.
6- Terör ve isyan unsurlarına karşı mücadele: Suriye devleti, Esed rejiminin kalıntıları da dahil olmak üzere ülkenin güvenliğini ve birliğini tehdit eden tüm unsurlarla mücadelede desteklenecek.
7- Bölünme ve nefret söylemine karşı ortak tavır: Suriye’nin bölünmesini hedefleyen çağrılar, nefret söylemi ve toplumun farklı bileşenleri arasında fitne çıkarma girişimleri kesin bir dille reddedildi.
8- Anlaşmanın uygulanması: Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için yürütme komitelerinin hemen çalışmalara başlaması ve en geç yıl sonuna kadar sürecin tamamlanması konusunda uzlaşmaya varıldı.
Birkaç gündür Suriye üzerine bütün söylenenleri boşa çıkaran, yazılanları çöpe atan bu gelişmenin etkilerini ve muhtemel sonuçlarını daha değerlendiremeden bu sefer güneyden başka bir haber geldi. Malum Süveyde Suriye’nin güneyinde Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge. İsrail, bölgeden devşirdiği bazı Dürzi unsurlar üzerinden bölgede kargaşa ve kaos oluşturmak için provokatif hamleler yapıyordu. Bu da Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik ikinci büyük tehdit olarak görülüyordu. Dün gelen habere göre Suriye Hükümeti ile Süveyde halkı arasında entegrasyon mutabakatına varıldı. Suriye hükümeti, Süveyde vilayetinin tamamen devlet kurumlarına entegrasyonunu sağlamak amacıyla bölgenin ileri gelenleriyle bir anlaşmaya vardı.
Anlaşma kapsamında: Süveyde’deki güvenlik birimlerinin Suriye İçişleri Bakanlığı’na bağlanması kararlaştırıldı. Yerel polis teşkilatında görev yapacak personelin Süveyde halkından seçilmesi şartı getirildi. İl yönetimi için, Süveyde’den olma zorunluluğu bulunmayan bir vali ve polis müdürü atanması hükme bağlandı. Bu adımla, bölgedeki devlet otoritesinin güçlendirilmesi ve güvenlik yapısının resmî kurumlarla uyumlu hale getirilmesi temin edilmiş olacak.
Bu mutabakatın, İsrail’in ayrılıkçı Dürzi unsurların üzerinden planladığı oyunları bozacak önemli bir adım olduğunda hiç kuşku yok.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edebilecek üçüncü konu Esed artıklarının özellikle Lazkiye ve Tartus’tan yapabilecekleri çıkışlardı. Aslında bir güç olarak hiçbir şansları olmasa da yaratabilecekleri bir mezhep çatışması veya “Alevilere baskı, zulüm, katliam” gündemiyle Suriye’de merkezi yönetimin Nusayrileri yönetemeyeceği propagandasıyla uluslararası bir talep-algı oluşturmak.
Bütün Suriye’yi kuşatacak bir ateş hedefiyle bir isyana kalkıştılar, ilk etapta onlarca hatta yüzlerce hükümet askerini-polisini katlettikten sonra Nusayrilere yönelik bir öfkeyi özellikle kendileri kışkırttı. Maalesef devrimin ilk günlerinden beri 60 yıl boyunca yaşanmış olan bütün acılara rağmen, bu acılara dair intikam duygularını toprağa gömmeyi tercih eden hükümetin bütün hassasiyetine rağmen yaratılan kaosta sivil insanlar da katledildi. Bu olayların hükümetin bir politikası olma ihtimali yok, ama birileri bu ihtimale aşırı yatırım yaptı. Suriye’de devrimi gerçekleştiren liderler intikam peşinde koşsaydı şu anda Suriye’de kan gövdeyi götürmüş olurdu. Ancak bundan özellikle kaçındılar. Esad’ın 60 yıl boyunca Nusayrileri kullanarak da olsa (böylece aslında Nusayrilere de zulmederek) yaptığı katliamlardan topyekûn Nusayrileri sorumlu tutmama yolunu tercih ettiler ve çok iyi ettiler.
Ancak onların gösterdikleri hassasiyete rağmen bu damarın birileri için çok işlevsel olduğu anlaşılıyor. Bu damar üzerinden girmeye çalıştılar, bu damarı kaşıdıkça kaşımaya çalıştılar daha da çalışacaklar. En büyük tehlike 60 yıl boyunca çektiği zulmün içinde oluşturduğu intikam duygularını canlandırmak. Ahmet el-Şara ise bugün artık bir örgüt mantığıyla veya ayaklanan bir halk olarak sahnede olmadığını her fırsatta hatırlatıyor.
Bu olaylar üzerine, Reuters’a verdiği demeçte de halka yönelik konuşmalarında da haksız yere sivil halka yönelen şiddet üzerine üzüntülerini ifade ettikten sonra şunları söyledi: “Biz, bugüne kadar mazlumları savunmak için savaştık. En yakınlarımızdan biri olsa bile, haksız yere kan döken herkes mutlaka hesap verecek. İnsanların canına, malına veya namusuna yapılan saldırı, Suriye’de kırmızı çizgidir” diyerek hiç kimsenin bu saatten sonra hukuk dışı yollarla infaz işlerine girişemeyeceğini bunu yapanların kanun önünde hesap vereceğini söyledi.
Esad gitti, Şara geldi diyerek Esed’in katliamlarını, cürümlerini aklama ve güzelleme telaşına girenlerin gözlerinin içine sokulacak bir tavır bu. Üstüne üstlük Şara, toplumsal barışı sağlamak için bir uzlaşma komitesinin kurulduğunu da açıkladı: “Kan, daha fazla kan getirir. İnşaallah elimizden geldiğince durumu onarmaya çalışacağız.”
HABERE YORUM KAT