Suriye İmtihanında Dünya ve Türkiye
Tek tek algılandığında her biri tam bir vicdan ayaklanmasına yol açabilecek hadiseler büyük rakamlara ulaştığında hiçbir insani duyguya hitap etmemeye başlıyor.
Yasin Aktay, Suriye imtihanında dünyayı ve Türkiye’yi yazdı. Gezi kadar gündem olmayan Suriye’de yaşananların vicdan ayaklanmasına yol açması gerektiğini belirten Aktay, ilgisizlikten yakındı. Aktay, kampların fuhuş raporuyla gündeme getirilmesini de yerden yere vurdu.
***
Suriye imtihanında dünya
Yasin Aktay / Yeni Şafak
Esad rejimi bir devletin sahip olması gereken meşruiyet şartlarının hiç birine haiz değil bugün. Devletin tanımını meşru şiddet kullanma tekeline sahip güç olarak kabul ettiğimizde Suriye'de şu anda eline silahı alanın şiddet kullanabildiği bir ortam var. Esad rejimi bu güçlerden artık sadece birisi.
Devletin meşruiyeti halkının rızasıysa, Suriye halkının neredeyse yarısından fazlası Esad'ın zulmünden kaçmak üzere yurdunu terk etmek zorunda kalmış durumda. Devletin en önemli fonksiyonu halkının canını, ırzını, aklını, malını mülkünü korumaktır, oysa Suriye'de halkın canının namusunun, ırzının ve aklının en büyük tehdidi Esad'ın kendisi. Kendi halkına karşı sergilemekte olduğu saldırganlığın, vahşetin haddi hesabı yok. Üç yıldır devam etmekte olan kendi halkına karşı savaşında ölen insanların sayısı 200 bini geçmiş bulunuyor.
Suriye'den sadece Türkiye'ye kaçmak zorunda kalan insanların sayısı bir milyona yaklaşmış durumda. Lübnan ve Ürdün'de de en az 2,5 milyon Suriyeli mülteci bulunuyor, dolayısıyla diğerleri de hesaba katıldığında ülkenin en az 4 milyonu şu anda ülke dışına kaçmak zorunda kalmış bulunuyor.
Mülteciler yurtdışına kaçtıklarında beraberlerinde ilk götürdükleri şey devletlerinin meşruiyetidir. Nüfusu zaten 22 milyon olan Suriye'den bu kadar mültecinin varlığı zaten ülkede artık meşru bir yönetimin bulunmadığının en iyi göstergesi. Bu kadar mültecinin varlığına rağmen konuyu artık Esad ve diğer eşit taraflar arasındaki bir mücadeleden ibaret görmek bu zulme vicdansızca ortak olmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Dünya her birisi ayrı bir dram olan bu göçleri ilk başta büyük duyarlılık gösterileriyle karşıladı. Ancak zamanla hem sayı arttıkça hem süre uzadıkça yaşanılanları kanıksamaya başladı. Tek tek algılandığında her biri tam bir vicdan ayaklanmasına yol açabilecek hadiseler büyük rakamlar ulaştığında hiç bir insani duyguya hitap etmemeye başlıyor.
Tabii bu, duyarlılığın oluşup oluşmamasının sadece psikolojik boyutu. Ne yazık ki, olayın Suriye meselesine bakışta dünyanın sergilediği ikiyüzlülükle, çetin imtihandaki gaflet ve ihanetle çok daha yakın ilgisi var.
Dünya bu süreçte tabii ki büyük bir imtihandan geçiyor ve bu imtihan herkesin kalite kalibresini ortaya koyuyor. Ne yazık ki hergün hunharca öldürülen Suriyeliler dünyanın umurunda değil. Konuyla ilgili sergilenen duyarlılık, bugünlerde Türkiye'de Gezi protestolarına karşı sergilenen ilginin çok çok gerisinde. Türkiye'de de bir milyona yaklaşan nüfusuyla Suriyeli misafirlerin yaşadıkları dramın medyada hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek zor.
Üç gündür AK Parti Dış İlişkiler Başkanlığı olarak Şanlıurfa'da düzenlediğimiz 'Suriye İmtihanında Dünya' başlıklı çalıştayın duyuruları esnasında aldığımız mesajlar birilerinin insanlığının nasıl bir Geziye çıkmış olduğunu gösteriyor. 'Türkiye'nin gündemine gel, Geziye gel' diye kafayı yemişlerin mesajları gerçekten insanın alçalabileceği seviye konusunda hayretlere düşürüyor.
Bir ağaç için bütün İstanbul'u içindeki ağaçlarla beraber ateşe vermeye kalkanların ilgisini Suriye'de ölen, öldürülen, can havliyle Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan insanların dramına ilgi duymaya davet ettiğimiz bile yok. Ne halleri varsa görsünler diyelim, ama ya kendi sapkın gündemlerini bütün Türkiye'ye ve dünyaya dayatma konusundaki despotluklarına ne demeli? Başbakana diktatörlük ithamında bulunmalarına bakmayın, aslında bu ithamkar dil kendi ruh dünyalarını, o dünyadaki gayrı insani despotizmi yansıtıyor. Ruh dünyalarındaki asıl rol modeli Esad ve Sisi bunların, Erdoğan'a kızgınlıkları da bu ruh uyuşmazlığından.
Geziye karşı sergilenen fetişçe ilgiden ne Türkiye'nin insanına ne de dünyaya söyledikleri en ufak bir ileri demokratik veya özgürleştirici mesaj çıkmıyor.
Halbuki Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye Suriye imtihanından başarıyla çıkan belki de tek ülke. Konteynır kentlerdeki Suriyelilere mülteci bile demiyor, misafir diyor ve en iyi şekilde ağırlamaya çalışarak insanlığın dibe vurmuş onurunu kurtarıyor.
Çalıştayın sonunda ziyaret ettiğimiz Harran'daki konteynır kentteki Suriyelilerin Başbakan Erdoğan ve Türkiye için sergilediği muhabbet ve coşku tek kelimeyle görülmeye değer. Hem kampların kalitesi hem de burada kalanların bunu takdir eden tutumları bunca dibe vurmuş insanlığın aynı anda nasıl en yüksek seviyelere çıkabildiğini de gösteriyor. İnsanlığın düşebildiği en alçak seviyeler ile yükselebildiği en yüksek seviyelere böyle zamanlarda şahit olur insan.
Tam böyle bir anda, insanlığın onurunu kurtaran bu kampların fuhuş raporuyla gündeme gelivermesinin anlamı üzerinde düşündüm. Ne kadar büyük bir haksızlık. 1 milyon mültecinin olduğu bir yerde her şey olur. Mülteci değilse bile 1 milyonluk bir şehirde her tür aksaklık, suç ve hadise olur. Türkiye'nin Suriyeli misafirler için sağladığı mükemmel ortamı böyle bir raporla gölgelemek birilerinin o duyarsızlıktan kararmış vicdanlarını aklama amacı taşımıyorsa, münasebeti nedir?
HABERE YORUM KAT