Suriye İçin Ayağa Kalkma Vakti!
"Zulme karşı sessizlik dilsiz şeytan olmaktır. Müslümanlar ise el birlik olup zalimlere karşı mücadele etmekle emrolunmuşlardır."
Bugünkü yazısında "Baas rejimi zalim bir rejim değil mi?" diye soran KENAN ALPAY, Kudüs kurtarıcılığını tekeline alanlşara dikkat çekti. Suriye'deki katliama karşı ayağa kalkma zamanı olduğunu belirten Alpay, tüm Müslümanları Suriye gündemini öncelikli gündem edinmeye ve bu gündem üzerine etkinlikler yapmaya davet etti.
KENAN ALPAY'ın Yazısı:
Zaman ilerledikçe Esed-Baas cuntasının işlediği cinayet ve yıkımlar Suriye halkına daha ağır bedeller olarak fatura ediliyor. Suriye’nin Müslüman halkı tıpkı Tunus, Mısır ve Libya’daki kardeşleri gibi İslam düşmanı despotik bir iktidarı alaşağı etmek istiyor.
Bahsi geçen İslam coğrafyasının kısa tarihi iki aşamada şöyle özetlenebilir: I. Dünya Savaşı sonrasında emperyalist güçler tarafında işgal edildiler. II. Dünya Savaşı sonrası şartlarında ise işbirlikçi karakteri ağır basan despotik iktidarlara terk edildiler. İster NATO Bloğuna isterse SSCB bloğuna dâhil olmuş olsunlar İslam dünyasındaki despotik iktidarların en belirgin vasfı İslami hareketlerin bastırılmasıydı.
İslam coğrafyası despot ve işbirlikçi karakteriyle belirginleşen iktidarlar marifetiyle zulme ve sefalete mahkûm edildiler. İslami hareketleri suikast, işkence, hapis ve sürgünlerle yok etmeye memur edilen despotik iktidarlardan biri de Baas cuntasıydı. Suriye’de Hafız Esed ve Irak’ta Saddam Hüseyin liderliğinde halka kan kusturan Baas cuntaları ‘İsrail karşıtı, Filistin hamisi’ bir söylemle iktidarlarına meşruiyet aradılar. Halepçe ve Hama katliamları Baas cuntalarının Irak ve Suriye’de kendi halklarına karşı işledikleri zulümlerin iki ayrı sembolüdür. Üzerine ilave edilecek daha çok katliamlar var elbet.
Baas, Zalim Bir Rejim Değil mi?
Baştan belirtelim: Baas cuntasına ‘direniş cephesi’ gibi bir sıfat isnat etmek aldanma değilse aldatmanın en büyük göstergelerinden biridir. Suriye’deki Baas cuntasının teşekkül ettirdiği ordu yapısı tipik bir ‘İç Ordu’dur. Emperyalizme veya Siyonizme karşı değil her zaman Müslüman halka karşı konumlanmış ve savaşmıştır. Emperyalizm ve Siyonizmle daima ‘Kontrollü Gerilim’ pozisyonu korunmuştur. Buna karşın halkın üzerine tankların sürülmesi, zindanların İslami cemaat mensuplarıyla doldurulması ya da kitlesel sürgünler rutin gelişmelerden sayılmıştır.
Suriye halkı zalim ve İslam düşmanı asalak Esed cuntasının tasallutu altında yaşamaya ne mecbur ne de mahkûmdur. Hem baba Hafız hem de oğul Beşşar Suriye halkı nezdinde gayrı meşrudur. Hafız ve Beşşar Esed Suriye halkını değil darbe yaparak gasp ettikleri azınlık Nusayri-Baas iktidarını temsil etmektedirler.
Suriye halkı nezdinde bırakın meşruiyet sahibi olmayı varlığı cinayet, işkence ve yolsuzlukla özdeşleşmiş Baas despotizmine kimler, hangi gerekçelerle meşruiyet kazandırabilir ki? Şehirleri tanklarla bombalayan, kitlelerin üzerine kurşun yağdıran katil Baas Cuntasına Çeçenistan ve Doğu Türkistan’ın işgalcileri Rusya ve Çin mi meşruiyet kazandıracak? Böyle bir ihtimal sıfırın altında seyrediyor zaten. Fakat Rusya ve Çin açısından kaybedecek hiçbir şey yok. Aksine Rusya ve Çin gibi ‘mazisi’ sosyalist karakterli iki emperyalist gücün ‘kucağına oturmuş’ Baas-Esed diktasına en çok kan döktüğü bir zamanda ‘anti-emperyalist duruş’ yakıştıranlar kaybedecektir. (...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
HABERE YORUM KAT