Suriye halkının yanında ve karşısında olanlar
2011 yılı, Arap baharı veya Arap isyanları olarak tarihe geçti.. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki bu değişim uzun yıllar etkisini sürdüreceğe benziyor. 2011’de Tunus’la başlayan isyan rüzgarları Ortadoğu’da yeni sınırlar, yeni liderlikler ve çatışmaları beraberinde getirecektir. Bu büyük çalkantılı dönem uzun sürecek olsa da sonunda taşlar yerine oturacaktır..
Suriye, İslam dünyasının turnusol kağıdı olmuştur. Bugün Filistin davasının sahte ve gerçek dostlarının kimler olduğu nasıl ortaya çıkıyor ise, Suriye’de 1970 yılından beri Müslümanların azınlık Baas yönetimi tarafından nasıl siyasi- ekonomik baskı ve zulümlere maruz kaldıklarına şahit oluyoruz. Filistin davasının destekçisi görüntüsü altında 1970, 1982 ve 2011 yıllarında 20 bin Filistinli Müslümanı Lübnan ve Lazkiye kamplarında baba-oğul Esatlar’ın nasıl katlettiklerini, tarih not etmiştir.
Suriye’de ramazan ayı boyunca Beşşar katliamlarına devam ederken 5 ayda 2 bin 200 Suriyeli hayatını kaybetti.
Dışişleri Bakanı sayın Davutoğlu’nun; geçmişte Suriye’ye karşı ABD ve batının operasyon düşüncesi içerisinde olduğu dönemde Suriye’nin yanında yer aldıklarını, bugün de Suriye halkının yanında olduklarını açıklaması çok doğru bir ifade idi. Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün de artık Suriye’nin güven problemi oluşturduğunu ifade etmesi çok önemli bir davranıştır.
Suriye’de yaşanan katliamlar karşısında Baas yönetiminin enformasyon atağına geçmesi çok düşündürücü boyutlara geldi. Geçtiğimiz günlerde 40 seçilmiş gazeteci Suriye’ye götürüldü. Bu gazeteciler Baas propagandası altında birkaç şehri gezip tekrar Türkiye’ye döndüler.
Suriye’de yaşanan olaylar konusunda Türkiye medyası, yazarları, bazı vakıf ve derneklerinin ikiye bölünmüş durumda olduklarını görüyoruz. Suriye’de yaşanan çocuk, kadın, erkek katliamları ve camilere, evlere, işyerlerine yapılan toplu tanklı saldırılar karşısında Baas yönetiminin yanında olanlar ile Suriye halkının sivil direnişinin yanında olanlar şeklinde iki inanç ve düşünce oluştu. Suriye halkının karşısında olan cepheye baktığımızda bunlar AK Parti hükümeti ve Sayın Başbakan’ın Suriye halkının yaşadığı katliamlar karşısındaki duruşunu eleştiren ve hatalı gören bir cephede yer alıyor. Genellikle İran, Rusya ve Çin’in Suriye’de Beşşar yanlısı tutumunu destekler mahiyetteler. Ulusalcı, Ergenekoncu ve eski İslamcı yeni sağcı muhafazakar olarak kendilerini tanımlayan birkaç gazeteci ve TV programcısı, var güçleri ile Suriye Baas rejiminin ayakta kalmasını savunmakta, Suriye halkının 40 yıllık diktatör Baas yönetimine karşı olan direnişini Amerikan ve İsrail tezgahı olarak görmektedirler. Türkiye’de bu görüş 2 yıldır Suriye asıllı Baasçı gazeteci, Hüsnü Mahalli tarafından yalan ve yanlış bir dezenformasyon ile gerçekleri saptırmaya yönelik işlenmeye devam ediliyor..
Hizbullah lideri Hasan Nasrullah yaptığı açıklamada, Suriye’nin, terörist İsrail karşıtı direniş gruplarını desteklediği için ülkeyi istikrarsızlaştırmak isteyen yabancılarca düzenlenen gizli bir tertibin kurbanı olduğunu ve Suriye’yi mezhep çatışmasına doğru itenlerin ülkeyi parçalamak istediklerini söyledi. Sayın Nasrullah 40 yıldır tek parti ile yönetilen bu ülkede yüzde 70 Sünni halkın bir gün parti kurup seçme seçilme şansına sahip olmadığını, Lübnan’daki Filistin kamplarında ve en son geçen hafta Lazkiye’de El Ramel Filistin kampında katledilen Filistinlilerin Müslüman olduğunu bilmiyormuş gibi konuşuyor. Nasrullah, Hama’da, Deraa’da, Lazkiye’de, Humus’da, Şam’da katledilen Müslüman kardeşlerimizle Baas arasında neden hakem olamadığını, İsrail’e Golan topraklarını kaptıran Nusayri azınlığın neden 30 yıldır İsrail’e tek kurşun atmadığını, Suriye Müslümanları mezhep çatışması olmaması için 5 aydır oyuna gelmezken, Suriye toprakları üzerinde siyasi ve ekonomik ulusal çıkarları olan İslam ülkeleri ve grupları kendi ulusal çıkarları tehlikeye girince ya mezhep çatışmasını, ya da ABD, İsrail ve batılı güçlerin oyunları ve hikayelerini dillendirmeye çalışmalarının cevabını İslam dünyasına bir verse, ne kadar güzel olur.
Suriye iç savaşını önlemek çok kolay, İslam alimleri toplanır kararını verir. Ama soruna din, ahlak, Peygamber eksenli değil; siyaset ve ulusal menfaat açısından bakınca ortaya ümmet değil; ülke, mezhep realitesi çıkıyor.
Filistin direnişi ve davası ne İran, Suriye ne de Suud, Ürdün gibi ülkelerin tekelinde ve tapulu malı değildir. İslam dünyasının ümmetin ortak davası mesuliyeti vebalindedir. Artık İslam dünyasının bugünkü içinde bulunduğu post modern iletişim çağında 1970 ve 80’li yılların propaganda söylemleri ve teknikleri hiçbir işe yaramıyor. İslam dünyası Müslüman Suriye halkının yanında olanlar ile zalim katil Baas rejiminin yanında olanlar olarak ikiye ayrılmıştır. Bu, hak ile batılın mücadelesidir. Türkiye’de mevki, makam, iktidar tutkunu kafalar ile adalet, vicdan ve ahlaktan yana olanlar ikiye ayrılmıştır.
Biz Suriye konusunda ramazan ayı boyunca katle uğrayan mazlum Suriye halkının yanındayız, Beşşar’ın değil.
Suriye, İslam dünyasının turnusol kağıdı olmuştur. Mezhep kavgası olmamasını gerçekten isteyenler Suriye halkının tercihine, İslam’ın adaletine saygı duymalıdır.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT