Suriye Devrimi turnusol işlevini sürdürüyor!
2010 yılında başlayan ve "Arap baharı" olarak adlandırılan süreçte Suriye özelinde yaşanan gelişmeler hep ayrı yerde durdu. Suriye üzerindeki Rusya-İran etkisi Suriye’de yaşanan gelişmelerin uluslararası arenada ve İslami çevrelerde hep ihtiyatla karşılanmasına sebep oldu. Suriye'de diğer bölge ülkeleri gibi ülkeyi tasallutu altına alan köhne rejime karşı ayaklanan halk diğer ülkelerin aksine sürekli olarak -farklı güçlerin aparatı olmak gibi- bir dizi ipe sapa gelmez iddiayla itham edildi. Bu bağlamda “Arap baharı” sürecinde Suriye'de yaşanan gelişmeler bir turnusol işlevi gördü.
Bugüne geldiğimizde 13 yıllık süreçte çok şeyler yaşandı. İnişli çıkışlı birçok aşamadan geçildi ve direnen Suriye halkı zalim Esed rejiminden kurtulmayı başardı. Bugüne kadar gelen süreçte ibretlik birçok olay barındıran Suriye direnişi süreci çok ilginçtir ki Esed rejiminin devrilmesinin ardından hâlâ ibretlik manzaralar sunmaya devam ediyor.
İlk olarak rejimin 12 gün gibi kısa bir sürede nasıl devrildiği üzerinden üretilen algıyla devrim sürecinin sinsice müphemleştirilmeye çalışıldığını gördük. Suriyeli muhaliflerin 13 yıl boyunca ilmek ilmek işlediği, her türlü zorluklarla bugüne getirdikleri bu sürecin nasıl bu kadar hızlı gerçekleştiğini anlayamayanlara şunu söylemek yeter sanıyorum:
Rejim 12 günde devrilmedi. 13 yıl+12 günde devrildi hatta 61 yıl+12 gün.
Muhaliflerin verdiği büyük mücadelenin yanında 61 yıllık köhnemiş Baas diktası Suriye'yi öyle bir hale sokmuştu ki rejim, içerden çürüyen dev bir ağaç gibi devrildi. Sonraki süreçte Hristiyanından, Ermenisine, sekülerinden, dindarına, kadın yaşlı demeden Suriye halkının tüm farklı bileşenlerinin devrimi sahiplenişinden anladık bunu. Sanki içinde kendini kemiren büyük bir urdan kurtulmanın sevinci vardı herkeste. Böyle bir vasatta özellikle Batılı çevrelerin olaya yaklaşımına baktığımızda tiksinti veren dayatmacı, akıl verici üslubun hemen kendini gösterdiğine şahit olduk. Yıllarca baskının, zulmün, katliamın her türlüsünü yaşayan, sürgünlerde hayata tutunmaya çalışan, Akdeniz’de boğulan, Sednaya’da en insanlık dışı işkencelere maruz kalan, kimyasal silahlarla katledilen, yargısız infazlarla boğuşan bir halk var karşımızda. An itibariyle bu halk kendisine bu zulümleri reva gören diktatörü ülkesinden kovmuş durumda.
Peki, biz neyi okuyoruz Batılı efendilerden; demokrasi işletilecek mi? Acaba alkollü mekânların durumu ne olacak? Okullarda kadın-erkek karışık eğitim devam edecek mi? Bu nasıl bir zihniyettir, nasıl bir ahlaktır insan gerçekten anlamakta güçlük çekiyor. Bir örnekle izah etmek gerekirse:
Komşunuzun evinde ceberut bir adam var diyelim, bu adam eşine ve çocuklarına her türlü kötü muameleyi yapıyor, aile fertleri açıkça işkence ve zorbalık görüyor. Sizin de elinizden bir şey gelmiyor. Sonunda bir şekilde o aile ceberut adamdan kurtuluyor. Ertesi gün siz o ailenin kapısını çalıyorsunuz ve evin bahçesinin temizliğinden endişe duyduğunuzu söylüyorsunuz. Komşunuz size ne der bir düşünün? Mahalle yanarken saçını tarayan bu aydınlar Suriye’deki kadınları, çocukları, “demokratik standartları” hatırladılar bir anda nedense! Mücrim Esed rejimi halkını varil bombalarıyla katlederken, insanlar evlerinden yurtlarından olurken, Aylan bebek gibi nice masumların cansız bedenleri sahil kıyılarına vururken unutulan demokratik standartlar bir anda hatırlandı. Bu ikiyüzlülük tam anlamıyla tiksinti verici!
İkiyüzlülük demişken Suriye muhalefeti ve HTŞ meselesinden söz etmemek olmaz. Bilindiği üzere Suriye'de direniş başladığından beri muhalif hareketler her türlü yaftayla karşılaştı. Kimisi Batılı güçlerin aparatı olmakla suçladı, kimisi de muhalifleri “kafa kesen cihatçılar” şeklinde yaftaladı. Maalesef bu yakıştırmalar İslami camia içinde de karşılık buldu. Gelinen aşamada Rabbimiz, HTŞ önderliğinde Suriye muhalefetine apaçık bir zafer nasip etti. İlk uygulamalardan gördüğümüz kadarıyla Suriye'de yönetimi eline alan muhalifler daha önce yaşanan acılara saygılı, merhamet temelli tüm kesimleri kuşatmaya çalışan bir politika izliyor ve Suriye halkının desteğini de kazanmış görünüyorlar. Peki, aynı mahfiller nasıl okuyor mevcut durumu? Muhalifler Batıya şirin görünerek fırsatçılık yapıyor, Batılılar da bunun farkında Esed karşıtlarının önünü açıyor. Peh artık! Bravo doğrusu... Muhalifler zalim rejime karşı savaştığında kafa kesen cihatçı oluyor, yönetimi ellerine geçirip hoşgörü politikası izlediklerinde Batıya şirin görünmeye çalışan fırsatçı. Biz bu manzaraya gayet alışkınız. Mesele çok daha derinde yatıyor. İslami kimliğiyle öne çıkan hareketlerin başarısını bir türlü hazmedemiyor birileri. Onlardan 13 yıl ilmek ilmek işledikleri mücadelenin sonunda Müslümanların açıkça kazandığını, Erdoğan başta olmak üzere bu meselede Müslümanların yanında tavır takınan, Suriyeli mültecilere sahip çıkan hükümet politikalarının başarılı olduğunu söylemelerini beklemiyoruz zaten.
Son olarak gözden kaçmaması gereken bir husus daha var ki o da özel olarak Türkiye’de, genel olarak uluslararası arenada güçlünün haklı olduğu yönündeki zaaflı yaklaşım. Ne yazık ki bu 12 günlük süreç ve devamında da buna bolca şahitlik ettik. 61 yıllık Baas diktası sürecinde Suriye’de yaşananlar Esed devrilene kadar da ayan beyan ortadayken, kimileri bunları görmezden geldi, kimileri görmek istemedi, kimileri gündemine bile almakla uğraşmadı. Şimdi ise herkes Suriye’de yaşanan dramı belgesel tadında izleme, gündemleştirme ve kınama yarışına girdi. Her şeye rağmen Suriye’de yaşananların kınanması güzeldir ancak bunun muhalifler başarılı olduktan sonra bu kadar vurgulu şekilde konuşulması düşündürücüdür. Aynı durum mülteci meselesine doğru perspektifle, vicdan aynasından bakamayanlar için de geçerli. Düne kadar Suriyelileri istemeyenlerin, “gitsinler vatanları için savaşsınlar” diyenlerin bugün Suriye’de yaşananları biraz olsun idrak ettikten sonra meseleye daha insancıl yaklaşabildiklerini gördük. Bu durumun Suriye muhalefetinin başarılı olması, zalim Esed rejiminin yıkılmasından sonra gerçekleşmesi ise yaşadığımız toplumun durumunu görmek açısından önemlidir. Muhacir kardeşlerimiz için aynı düşmanca tavrı sürdürenlere zaten söylenecek bir söz yok. Veyl olsun onlara!
Bugün bizler için sevinç günüdür. Bize bu büyük zaferi nasip eden Rabbimiz bu zaferi daha büyük zaferlerle taçlandırsın, Suriye gibi Filistin'in de kurtulduğu günleri görmeyi bizlere nasip etsin inşallah. Yalan ve iftirayı alışkanlık haline getirmiş fitnecilerin şerrinden ve yılgınlığı, yenilgiyi içselleştirmiş olanların umutsuzluğundan da bizleri korusun!
YAZIYA YORUM KAT