Süleyman Yaşar'ın cevapsız kalan hesabı
Bugüne kadar ülkenin enerji politikası üzerine epeyce yazı karalamışımdır. Enerji meselesinin özel bir bilgi gerektiren çok karmaşık bir alan olduğunu, bu birikimin de bende olmadığının farkındayım tabii ki. Dolayısıyla, yayımladığım yazılar genel çerçeveye, enerji türü tercihi ve hayat tarzı tercihi arasındaki ilişkiye ilişkindi. Bu çerçevede yenilenebilir enerji kaynaklarının artık Türkiye'de de –nihayet- farkına varılan önemini belirtmeye çalıştım. Özellikle de ülkemizde bolca esen “rüzgâr”dan sağlanan enerjiye niçin büyük bir şevkle sarılmadığımızı sordum.
Ama ne zaman ki Süleyman Yaşar'ın ağzına kadar bilgi dolu yazısı (“Elektrik zammına itiraz edelim”, Taraf gazetesi) elime geçti, bu enerji meselesinden sadece kendimin değil, neredeyse milletçe bihaber olduğumuza kanaat getirdim.
Süleyman Yaşar, bir zamanlar devlette de önemli görevler üstlendikten sonra üniversite hocalığında karar kılan sevdiğim bir arkadaşım. Ne zaman karşılaşsak (yeri gelmişken epeydir görüşmediğimizi ve bir fırsat yaratma zamanının çoktan geldiğini de hatırlatayım!) ülkenin finanstan ekonomiye akçalı işlerine ilişkin verdiği bilgilerden çok yararlanıyorum. Bu alandaki bilgisini ölçebilecek terazi bende yok şüphesiz; ama hiç değilse sezgilerim dinlediklerimin yerinde tespitler ve öngörüler olduğunu söylüyor bana.
Süleyman Yaşar'ın söz konusu yazısı -adından da anlaşılacağı gibi- ülkedeki elektrik tüketicilerinin yedikleri “kazık”la ilgili.
Mesele sadece bir gazetemizin “Elektrik Çarptı %21” başlığıyla duyurduğu son elektrik zammı konusu değil. (Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: Büyük medya, nedense, %21'lik zamla yakaladığı hükümetin üzerine “beklenildiği” ölçüde şiddetle gitmedi. Oysa, gökte aranırken yerde bulunan bir “hazine” değil miydi bu? Neden acaba?) Yaşar'ın dikkat çektiği asıl mesele doğal gazlı termik santrallerde kilovat saati 8.33 kuruşa mal olan elektriğin nasıl olup da devlete 18 kuruşa satıldığıydı.
Ne dersiniz; son derece karmaşık bir alan olan enerji meselesine hepimizin vakıf olması imkansızsa da, Yaşar'ın çıkardığı hesabı anlamak o kadar zor mu? Dört işlemi bilen herkes Yaşar'dan aktaracağım şu hesabın altından kalkamaz mı?
“...yüksek tutarlı fiyatlamayla yapılan elektrik üretimine yatırım yapan bir müteşebbis yatırdığı parayı neredeyse iki yılda geri alıyor. Bu derece yüksek kârlı yatırım dünyanın hiçbir ülkesinde ve hiçbir sektörde yok. Sadece Türkiye'de doğalgaz ile elektrik üretimi yapan özel firma yatırımlarında var.”
Bunun adının “kapitalizm” değil, bir zamanlar pek sık tekrarlanan “vahşi kapitalizm” olduğu besbelli değil mi?
Tekrar Yaşar:
“Bir metreküp doğal gazdan 6 kilovatsaat elektrik üretiliyor. Doğal gazın metreküpünün fiyatı 50 kuruş olduğuna göre, 1 kilovatsaat elektriğin üretim maliyeti 8.33 kuruşa geliyor. Bulduğumuz elektrik üretim maliyetine yüzde 40 oranında sermaye ve işletme maliyeti ilave ettiğiniz takdirde 1 kilovatsaat elektriğin fiyatı 11.66 kuruşa geliyor. Devletin doğal gazlı santrallerden elektrik alım fiyatı 18 kuruş olduğuna göre aradaki fark 6.25 kuruş oluyor. Yani 1 kilovatsaat elektrikten özel üretici yüzde 56 oranında kâr ediyor. Böylesine yüksek bir kâr oranını, üreticilere elektrik tüketicisi olan bizler ödüyoruz.”
Yaşar'ın bu aydınlatıcı yazısının son paragrafından da birkaç satır alalım:
“Enerji sektörünü regüle eden Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu da artık vatandaşa hesap vermeli. Bu kurum, üreticinin yanında olduğu gibi tüketicinin de yanında olmak zorunda...”
Sizi bilmiyorum ama ben fazlasıyla aydınlanmış bulunuyorum.
Yaşar'ın çizdiği bu tabloyu yalanlayacak ya da açıklayacak birisi çıkacaktır herhalde...
“Herhalde” de ne demek, birisi mutlaka çıkmak zorunda.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT