1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. SUDAN

  4. Sudan’daki Olayların Mahiyeti ve Muhtemel Sonuçları
Sudan’daki Olayların Mahiyeti ve Muhtemel Sonuçları

Sudan’daki Olayların Mahiyeti ve Muhtemel Sonuçları

Yazısında Sudan’da gelişen olaylı gösterilerin mahiyetini irdeleyen İbrahim Tığlı, muhaliflerin de katılımıyla büyüyen tepkinin Ömer El-Beşir sultasına yöneldiğini ve Beşir’in 2020’deki seçimlerde işinin bir hayli zorlaştığını söylüyor.

25 Aralık 2018 Salı 13:00A+A-

İbrahim Tığlı’nın Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (25 Aralık 2018) şöyle:

Sudan’da “Bir Şeyler” Oluyor

Sudan’da geçen Salı akşamından itibaren gösteriler yapılmaya başlandı. Arapların yoğun olarak bulunduğu Atbara şehrinde başlayan gösteriler, Sennar, Kadarif, Nyala, Kordofon, Bahri, Omdurman ve Hartum’a kadar yayıldı. Otuzun üzerinde Sudanlı gösterilerde hayatını kaybetti. Ümmet Partisi, Demokratik İttifak Partisi ve Komünist Parti’nin liderlerinin de aralarında bulunduğu 17 üst düzey muhalefet lideri gözaltına alındı.

Sudan’da her şey ekmeğe yapılan zamla başladı. Ekmek fiyatlarındaki artış, özellikle yoksulların sokaklara çıkmasını sağladı. Birkaç aydır devam eden benzin kıtlığı, enflasyonun son altı ayda yüzde 300’lere ulaşması, dolar karşısında Sudan parasının aşırı değer kaybetmesi Sudan’da “bir şeylerin değişeceğini” gösterdi.

Arabaları, hükümet binalarını yakıp yıkarak Fransa’daki sarı yeleklilere öykünen kalabalıklar artık sadece ekonomik nedenlerle sokaklarda değil. Onlar şimdi devleti 29 yıldır yöneten Ömer el-Beşir’in de gitmesi gerektiğini söylüyorlar. İlk defa Sudan’ın son döneminde devlet başkanına yönelik bütün muhalefetin birleştiği ciddi bir tepki gözüküyor.

Ömer el Beşir’in artık işi zor ve kazanmayı arzu ettiği 2020 seçimlerine katılamayacak gibi gözüküyor. Şimdi asıl mesele Ömer el-Beşir sonrası geçişin nasıl olacağıyla ilgili. Ya Ömer el-Beşir sivil güçlerin işbirliği ile barışçıl bir şekilde görevinden çekilecek ya da asker tekrar devreye girerek yönetime el koyacak.

Sudan’ın siyasi tarihine baktığımızda darbeler daha çok ön plana çıkıyor. 1956’da bağımsızlığını kazandığından beri dört kez darbe gerçekleştiren askerler yönetime el koydu. 1958 General İbrahim Abdud, 1969 Albay Cafer Numeyri, 1985 General Abdurrahman Swar el Dahab ve 1989 Ömer el-Beşir darbeleri. Numeyri dönemi hariç diğer darbe yönetimleri kansızdı, Fakat Numeyri’nin 1970’lerde Şabaniye ayaklanmasına gösterdiği tepki birçok Sudanlının öldürülmesi ile sonuçlanmıştı.

Yalnız burada Ömer el-Beşir döneminde Darfur’da yapılan katliamı da görmek gerekli. Cancevid denilen Arap milisleri Sudan hükümetinin rakamlarına göre on binlerce, bağımsız kaynaklara göre ise yüzbinlerce Afrikalı Sudanlıyı öldürüldü.

Ömer el-Beşir, ne Darfur olaylarında ne de 2011’de devletin bölünmesi ile ortaya çıkacak Güney Sudan’ın bağımsızlığında halkın bu kadar öfkesini çekmişti. Kendisine şimdi karşı çıkanlar yalnız Darfurlu siyah Afrikalılar veya Güney Sudan’ın bölünmesini isteyen ayrılıkçılar değil. Atbara, Sennar, Kadarif gibi kendi etnik kökeninden, kendi dininden olan Araplar hatta kendi kabilesinin mensupları.

Atbara şehrinde başlayan gösteriler Sudan’ın tamamına yayılacak gibi. Artık Beşir’in fazla şansının olmadığı görünüyor. Çünkü kendi partisi Milli Kongre Partisi’nde de çatlaklar oluşmaya başladı ve Ömer el-Beşir’in görevini teslim etmesi gerektiğini düşünenlerin sayısı artmaya başladı. Bu isimlerin başında bir dönem Ömer el-Beşir’in yakın çalışma ekibinden olan Nafi el-Nafi, Beşri Salih, Ali Osman Taha başı çekiyor. Beşir’in partisindeki Islahçılar olarak bilinen grup da Beşir’in görevi bırakması gerektiğini düşünüyor ve 2020 seçimlerine başka bir adla girilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Henüz ordunun tavrı net değil. Bazı şehirlerde göstericilere müdahale edilirken bazı bölgelerde ise edilmemesi, ordunun gidişata göre bir tavır alacağını gösteriyor. Orduda bir bölünmüşlük de söz konusu; Beşir taraftarları, milliyetçi-laikler ve bir süre önce orduya dâhil edilen Himidiler denilen eski Cancevidler.

Muhalefet de bu sefer dersine iyi çalışmış görünüyor. Artık kendi aralarındaki çatışmaları bir kenara bırakıp Ömer el-Beşir’in gitmesi gerektiğine kitlenmiş durumdalar. Hükümete destek veren Müslüman Kardeşler’in desteğini çekmeye başladığı bilgileri ulaşıyor. Hasan Turabi’nin kurduğu şimdilerde İbrahim Senusi’nin liderliğini yaptığı Halk Kongre Partisi de muhalefetlerini sert bir şekilde göstermeye başladılar ve ölümlerden doğrudan Beşir’i sorumlu tuttular.

Hakkında idam kararı bulunan Yeni ümmet Partisi lideri Sadık el-Mehdi bir süre önce Sudan’a geldi ve aralarında bakanların da bulunduğu bir heyet tarafından karşılandı. Oğlu ve kızı gözetim altına alınsa da Mehdi’nin her zaman yaptığı gibi duruma göre bir tavır alacağı beklenmekte. Mirgani ailesinin Demokratik İttifak ve Sudan Komünist Partisi, Beşir’e karşı en sert muhalefeti gösteriyor ve protestoları fiili olarak destekliyorlar.

Sudan’ın geleceğine yine İslamcılar karar verecektir. Ya İslamcılar muhalefetin yanında yer alarak kansız bir şekilde Beşir’in devrilmesini sağlayacak ya hükümeti zorlayarak Zimbabwe örneğinde olduğu gibi lidere karşı bir darbe yapacaklar ya da daha önce yaptıkları gibi ordunun yanında yer alacaklardır. Anahtar güç halen İslamcıların elinde. Onlar ikna edilmeden yapılacak bir darbe girişimi, yeni bir iç savaşı körükleyebilir ve kanlı bir darbenin önünü açabilir.

Türkiye ile iyi ilişkileri olan Sudan’ın, her zaman dostumuz olan Sudanlıların akl-ı selim içinde hareket ederek Sudan’ı siyasi karışıklıklara sürüklemeden hele bir iç savaşa geçilmeden her kesimin kabul edeceği ortak bir çözümle geçişi sağlamaları önem taşıyor. Çünkü Sudan’la ilişkilerimiz tarihi, kültürel, siyasi bir iş birliğine dayanıyor. Beşir, kalsa da gitse de bu güzel ilişkilerin etkilenmemesi ve kazananın her zaman Sudan halkı ve onlara gönülden destek veren Türkiye’nin olması gerekiyor.

Türkiye Sudan konusunda çok hassas davranmalı. Bazı Arap ülkeleri Sudan’a şimdiden Türkiye ile ilişkileri keserseniz size akaryakıt ve finans yardımı yaparız demeye başladılar bile. Bu olayların sadece Sudan’ın iç meseleleri ile ilgili olmadığını arkasında İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de bulunduğunu unutmamalı…

HABERE YORUM KAT