1. YAZARLAR

  2. Hayrettin Karaman

  3. Suçta ve Cezada Ferdî Sorumluluk
Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Yazarın Tüm Yazıları >

Suçta ve Cezada Ferdî Sorumluluk

06 Ocak 2017 Cuma 14:04A+A-

“Hiçbir suçlu ve günahkâr başkasının suç ve günahını yüklenmez. / İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. /Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. /Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm: 41).

Meâlini verdiğim âyetlerde hem cezâî sorumluluğun ferdî (bireysel) olduğu hem de insanın kazancının, elde edeceği faydanın ancak kendi emeği, gayreti ve çabasına bağlı bulunduğu ifade edilmektedir.

Cezâî sorumluluğun ferdî olduğu konusunda İslam hukukunda farklı bir anlayış ve yorum yoktur. İlkel toplumlarda ve medeniyet çağında yaşadıkları halde ilkel atalarından kalan bazı kötü mirasları devam ettiren çevrelerde bu altın kurala riayete etmeyenler, kan ve intikam davası güdenler, birinin işlediği suçtan dolayı onun masum (suçsuz, günahsız) yakınlarını cezalandıranlar olmuştur ve hâl da vardır.

İslam adına terör eylemi yapanlar bu ayetleri ve bu tartışılamaz kuralı da ihlal ediyor, kendilerine göre suçlu saydıkları insanlar yanında masumları da yaralıyor, katlediyor, büyük zararlara sebep oluyorlar.

IŞİD'in yaptığı terör eylemlerinde ve katliamlarında “mürted ilan etme” hükmünü kullandığı biliniyor. Başka yazılarımda İslam'ın iman esaslarına inanmış, dinden çıkmayı aklından bile geçirmemiş insanları temelsiz bazı iddialar ve ithamlarla tekfir etmenin ve mürted saymanın İslam'da yeri olmadığını açıkladım ve buna yeri geldikçe devam edeceğim.

Farz-ı muhal (olmazı varsayarak) onların mürted saydıkları insanlara karşı terör eylemi yaptıkları düşünülse bile yaptıklarının yine İslam'da yeri bulunamaz; çünkü terörün gözü kördür; çoluk, çocuk, hayvan, masum ayırmadan vurur, öldürür, yaralar; bunları da mürted saymak hiçbir yoruma göre mümkün değildir.

Âyetlerin ikinci kısmı cezada değil de kazançta ve menfaatte sa'y kanunu adı verilen “emek-kazanç” ilişkisini açıklıyor. Başka âyetlerde, hadislerde, fıkıhta ve uygulamada insanların, kendi emekleri ve çabaları olmadan da mülk, kazanç ve menfaat elde ettikleri, bunun miras, bağış, tasadduk, zekat gibi meşru olanları da bulunduğu için tefsirciler âyeti, çelişki görüntüsünü giderecek şekilde yorumlamak durumunda kalmışlar ve farklı açıklamalar yapmışlardır.

Ben de şöyle anlıyorum:

İnsan bir kazanç ve menfaat elde etmek istiyorsa bunun tabii ve garanti yolu o kazancı ve menfaati elde etmenin bedelini ödemektir; yani sa'ydir, emektir, çabadır. Kazancın tabii ve garanti olan bu yolunu deneyenler mutlaka sonuç alırlar; eğer borçlular hak edenin alacağını ödemezlerse devlet zorla alır ve hak sahibine verir, devlet de bunu yapmazsa ebedî âlemde Allah alır ve hak sahibine verir. İşte bu manada ve bu sonuçları doğuran emek, çaba ve gayretin sağladığını başka bir yoldan sağlamak mümkün değildir. Miras, bağış, tasadduk, hediye vb.'lerine bel bağlayanlar ve bunları bekleyerek çalışmayı, emek vermeyi ve çabayı terk edenler hüsrana uğrayabilirler.

Evlâdın ana babası için yaptıklarından dünyada ve ahirette faydalanmak vardır, müminlerin birbirine şefaatleri de vardır; ancak bunlar da garanti değildir; ya olur, ya olmaz, bunlara güvenerek vazifesini yapmayanlar da sa'y kanununu ihlal etmiş olurlar. Ayrıca bir insanın hayırlı evladı, yakınları ve dostları varsa bunları edinmek için elden gelen yapılmış ve bu manada sa'y gerçekleşmiş demektir.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT