Suçlama Ciddi, Deliller Sığ
Yıldıray Oğur, ABD ile Türkiye arasında büyük krize neden olan vize geriliminin merkezindeki isim Metin Topuz hakkındaki suçlamaların çok da elle tutulur şeyler olmadığına, hukuki açıdan yeterli bir kanıt teşkil etmeyebileceğine dikkat çekiyor.
‘İrtibat Görevlisi’nin İrtibatları…
Yıldıray Oğur / Karar
Aslında her gün boyutları küçülen haberler, tonları düşen açıklamalara bakılırsa sanki daha geçen hafta ABD ile karşılıklı vize yasağı restleri yapıldığına inanmak zor.
Belki de ABD’den krizi görüşmek için gelecek heyet öncesi tamir edici bir sessizliktir bu.
Bu sessizlikten istifade 66 yıllık Türkiye-ABD müttefiklik tarihindeki en büyük krizlerden birinin sebebi olan tutuklanmanın hikayesine daha yakından bakalım.
Hatırlayalım; 1960’dan beri İstanbul’da ofisleri olan ve Türk polisiyle birlikte çalışan Amerikalı narkotikçilerin, 1973’de kurulan FBI statüsündeki, çatı örgütünün adı DEA (Drug Enforcement Administration-ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi)
35 yıldır ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli olan Metin Topuz, son 24 yıldır da İstanbul’daki Amerikan Narkotik Bürosu DEA için çalışıyor.
Muhtemelen konsolosluğun en kıdemli çalışanı. Statüsü Amerikan diplomatik misyonlarında kısaca LES (Locally Engaged Staff) ya da FSN (Foreign Service National) denen diplomatik statüsü olmayan yerel çalışan. İrtibat görevlisi olarak adlandırılan iş tanımının içinde ‘DEA’daki Amerikalı amirlerine tercümanlık, sık sık değişen Amerikalı görevlilerle Türk muhatapları arasındaki ilişkilerde devamlılığı sağlamak ve rehberlik’ var.
25 Eylül’de gözaltına alınan, emniyet ve savcılıktaki sorgularının ardından çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından 4 Ekim’de tutuklanarak Silivri cezaevine gönderilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Metin Topuz’un tutuklanma sebebiyle ilgili elimizde savcılığın mahkemeye gönderdiği tutuklama talebi ve gazete haberleri var.
(ABD Büyükelçisi Bass, Karar’ı da “ciddi medya” olarak kabul etmediği için veda basın toplantısına davet etmedi ve ona ciddi sorularımızı soramadık)
Gazete haberlerine göre Topuz aynı anda hem “Amerikan ajanı” hem de “FETÖcü ajan” hatta “FETÖ imamı”.
Herhalde bu yüzden gazete haberlerinde Topuz'un 90’lardaki narkotik operasyonlarında çekilmiş fotoğrafları bile “DEA mensubuymuş gibi operasyonlara katılmış” diyerek verildi.
Gazetelerdeki bu sıfatların kaynağıysa aslında “FETÖ üyeliği” ya da “Amerikan ajanlığı” suçlamalarının yer almadığı savcılığın tutuklama talebi. O talepte ‘Kuvvetli suç şüphesi” olduğu iddia edilen üç suçlamaya bakalım;
(Savcılığın tutuklama talebinin orijinalini merak edenler için
https://twitter.com/alifuatduatepe/status/917121324237156353.https://twitter.com/alifuatduatepe/status/917121625904025601)
“17/25 Aralık şüphelileriyle, eylemin asıl faili konumundaki dış istihbarat ve ülkeler arasında aracılık”
“17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimini yöneten FETÖcülerle, Gülen arasındaki irtibat”
“Sahte delil ve ses kayıtlarının yurtdışına çıkarılması konusunda FETÖcülerin dış irtibatı olmak”
Bu üç suçlama cümlesindeki ortak kelime dikkatinizi çekmiştir. Resmi görevi ‘irtibat görevlisi’ olan Topuz, ikisinde ‘irtibat’, birinde ‘aracılık’la suçlanıyor. Aslında üç suçlamada da esas fail o değil, esas failler arasındaki aracı o.
Peki bu ‘irtibat’ ve ‘aracılık’ suçlaması için gösterilen deliller ne? Yine savcılık tutuklama talebinden okuyalım.
Topuz’un 13’ü polis, biri asker ve biri savcı 15 FETÖ’cüyle “17/25 Aralık girişimi başlatılmadan hemen öncesinde ortak irtibat noktası olduğunun tespiti”, “şüphelinin iletişimleri kontrol edildiğinde FETÖ/PDY silahlı örgütüne üye olmak suç nedeniyle hakkında soruşturma yürütülen 121 kişi ile daha olağanının ötesinde (herhalde tashih var, hayatın olağan akışının ötesinde denmek isteniyor. YO) yoğun irtibatının bulunduğu gibi FETÖ/PDY terör örgütüne Bylock kriptografik iletişim sistemini kullanan çok sayıda kişi ile yüzlerce irtibatının tespiti” ve ‘1994-2017 yılları arasında 120 kez yurtdışına çıkmış’ olması.
‘İrtibat’ ve ‘aracılık’ suçlamalarına gösterilen deliller de telefon irtibatları. Bunların telefon konuşması mı, mesajlaşma mı başka bir irtibat mı olduğunu bilmiyoruz. Bu telefon irtibatlarında ne konuşulduğu, ne için irtibatın kurulduğunu da...
Topuz’un bu irtibatları yaptığı cep telefonu hattı için savcılık tutuklama talebinde yer alan “Başkası adına kayıtlı” bilgisi boldlanmış.
Peki, bu telefon hattının “başkasına adına kayıtlı” olması bir gizliliğe mi işaret ediyor?
Savcılık tutuklama talebinde yer almayan “Telefonun kimin üzerine kayıtlı olduğu” bilgisini önceki gün Sabah’ta yer alan haberdeki bir belgeden öğreniyoruz. Belgede Topuz’un telefonunun “Murat A. ABD Başkonsolosluğu” üzerine kayıtlı olduğu yazılı.
http://www.sabah.com.tr/gundem/2017/10/13/al-sana-belge-bass.
***
Murat A. kim?
Küçük bir Google araştırmasıyla karşımıza çıkıyor. Elçilikte irtibat kurulan telefonun üzerine kayıtlı olduğu M.A. elçiliğinin telekomünikasyon işlerine bakan bir çalışanı, numaralar onun üzerine kayıtlı.
Yani aslında Metin Topuz, suçlamaya teşkil eden telefon irtibatlarını elçiliğin ona verdiği resmi telefonuyla yapmış.
(Murat A. daha önceki iddianamelerden de hatırlayanlar olabilir. En azından bu köşeyi daha eski takip edenlere ismi tanıdık gelebilir. 17 Aralık tutuklusu iki polisin ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nu aradıklarıyla ilgili ilk tespit bundan iki yıl önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan 25 Aralık İddianamesi’nde yer almıştı. Bu konuda iki önce yazılmış iki yazı için:
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/588281.aspx
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/590485.aspx)
Şimdi de savcılık tutuklama talebinde Metin Topuz’un irtibatta olmakla suçlandığı isimler ve son görevlerine bakalım;
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili firari sanık Zekeriya Öz, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mutlu Ekizoğlu, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mahir Çakallı, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakub Saygılı, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcıları Yasin Topçu ve Kazım Aksoy, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Büro Amiri Mehmet Akif Üner, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Teknik Büro Amirleri Arif İbiş ve İbrahim Şener, İstihbarat Şube Müdürü Serdar Güldalı, İstanbul Narkotik Şube Müdürü Özcan Bulduk, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Oğuzhan Ceylan, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı komutan yardımcısı Yarbay Oktay Akkaya, eski Emniyet Müdürü Zeki Taşkın.
Bu 15 isimden ilk 13’ü 17/25 Aralık soruşturmalarında, son ikisi 15 Temmuz soruşturmalarında sanık.
Peki bu telefon irtibatlarının tarihleri ne?
Bu irtibatların tarihiyle ilgili savcılık talebinde yer alan tek bilgi “17/25 Aralık girişimi başlatılmadan hemen öncesinde” cümlesi. Bunun dışında somut tarihler en azından bu tutuklama talebinde yok.
Tutuklama talebinde Topuz’un 1994-2017 arasında 120 kez yurtdışına çıkış yapmış olması suçlamalara delil olarak gösterildiğine göre, hakkındaki soruşturma geniş bir zaman aralığını kapsıyor ve 121 FETÖ şüphelisi ya da tam sayısı verilmeyen “yüzlerce Bylockçu’yla teması da daha geniş bir aralıkta yapılmış olabilir, bunu da bilmiyoruz.
(Örneğin 2010 yılına kadar devam eden Wikileaks’teki ABD telgraflarında İstanbul’daki DEA çalışanlarıyla ilişki içinde olan ve daha sonra FETÖ üyeliğiyle suçlanan onlarca polisin adı geçiyor. https://wikileaks.org/plusd/cables/09ANKARA445_a.html)
Topuz’la 15 FETÖcü polis, savcı ve asker arasındaki telefon irtibatlarının tarihi hakkında savcılık talebinde geçen “17/25 Aralık girişimi başlatılmadan hemen öncesinde” cümlesinden kastedilen ne olduğunu yine Sabah’taki Nazif Karaman’ın haberinden öğreniyoruz.
Habere göre 17 Aralık soruşturmasını yürüten, tutuklu eski İstanbul Nitelikli Dolandırıcılık Büro Amiri Mehmet Akif Üner, Topuz’un elçilik adına kayıtlı telefonuyla 15, 16, 19 ve 22 Kasım 2013 tarihlerinde 9 kez ve toplam 27 dakika görüşmüş.
Yine tutuklu eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı’nın da bu telefonla 10 Kasım 2013’de bir kez irtibatı var. Eski tutuklu İstanbul Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç’la ise 2 Ekim 2013 günü bir kez 11 dakika 48 saniye telefonda konuşmuş Topuz.
Habere göre Saygılı ile diğer görüşmeleri 2012- 2014 yılları arası 10 kez, Ardıç’la da 2012-2014 arası 10 kez irtibat tespit edilmiş. Eski İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mahir Çakallı’yla da Topuz 2012-2014 yılları arasında 16 kez görüşmüş. Bu görüşmelerin 17/25 Aralık öncesinde olup olmadığıyla ilgili bir bilgi yer almıyor haberde. Haberden bu görüşmelerin Gezi öncesi bir zamana ait olduğunu anlıyoruz. Son olarak Zekariya Öz’ün 23 Eylül-4 Ekim tarihleri arasında Topuz’la görüştüğünü öğreniyoruz.
Bu son görüşmenin belgesi de var. Belgenin adı “Metin Topuz isimli şahsın kullandığı değerlendirilen M.A. ABD Başkonsolosluğu adına kayıtlı 533... numaralı telefon ve T.C. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı adına kayıtlı 212.. numaralı telefonun 2012-2016 yılları arasındaki irtibat tablosu.”
Yani Topuz ve Öz’ün telefon görüşmeleri iki resmi telefon arasında yapılmış. Bir kısmı 17-25 Aralık 2013 öncesinde, listeye göre 2012 yılında da görüşmeleri mevcut.
Ayrıca bu dört isim dışındaki, savcının tutuklama talebinde Topuz’un irtibatı olduğu söylenen diğer 11 ismin irtibatlarının 17/25 Aralık öncesine mi ait olduğunu yoksa 2012-2014 aralığına mı ait olduğunu da bilmiyoruz.
***
Örneğin, tutuklama talebinde “15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişimi öncesinde tutuklu İstanbul İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Gürcan Sercan ile birlikte darbe toplantıları yapan ve darbe girişimi esnasında jandarma personeline silah dağıtarak darbe girişimine katılmalarını sağlayan İstanbul İl Jandarma Komutan Yardımcısı Yarbay Oktay Akkaya” olarak uzun uzun darbedeki rolü anlatılan yarbayla Topuz’un ne zaman görüştüğü, soruşturmayla ilgisi yok gibi görünen ama sanki darbeyle de Topuz’u ilişkili gibi gösteren bu uzun açıklamaların tutuklama talebinde neden yer aldığını da bilmiyoruz.
Bu dosyayla ilgili bildiklerimiz ve çıkan haberlerin çoğunun kaynağı ise ilginç bir şekilde Metin Topuz’un 3 Ekim 2017’de alınan savcılık ifadesi.
Topuz ifadesinde, sadece telefon irtibatlarını kabul etmemiş, bu isimlerle ilişkisi hakkında savcının tespit edemediği bilgiler vermiş, nerede, nasıl tanıştığını, ne zaman ve kimlerle birlikte onlarla görüştüğünü, birlikte yaptıkları ABD ziyaretlerini de bir “FETÖcü ajan” ya da “Amerikan ajanı”ndan beklenmeyecek ayrıntıda anlatmış.
Örneğin İstanbul Jandarma Komutan Yarbay Akkaya ile görüştüğünü kabul etmiş “Jandarma içinde irtibat kurdukları görevlilerden biri olduğunu, iş dışında başka bir irtibatının bulunmadığını” söylemiş.
Savcılığın tutuklama talebinde sadece aralarındaki telefon irtibatı tespiti yer alan eski mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, yardımcısı Yasin Topçu ve baş komiser İbrahim Şener’le birlikte yaptıkları ABD gezisini yine ifadesinde bizzat kendisi anlatmış:
“Yakup Saygılı isimli şahsın Mali Şube Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde kendisini birçok kez ziyaret ettiklerini, şube müdürü olduğunda da DEA görevlileri, yardımcısı Yasin Topçu ve soyadını hatırlamadığı İbrahim (Şener) isimli bir baş komiser ile birlikte bir defa yurtdışına gittiklerini, Washington’da bu konuyla ilgili Amerikan savcısıyla görüştüklerini”
Yine Nazmi Ardıç’la savcının sadece telefon irtibatı bulduğu ilişkisinin ayrıntılarını da şöyle anlatmış:
“Nazmi Ardıç’la DEA görevlileriyle birlikte Narkotik Şube Müdürü Mahir Çakallı’nın makamında tanıştığını, yaptıkları telefon görüşmelerinin de iş gereği Amerika ve müdürü ile aralarında tercümanlık yapmak için olduğunu, ayrıca Nazmi Ardıç’ın ABD konsolosluğuna vize için gelmiş olabileceğini, bu nedenle DEA görevlileriyle birlikte konsoloslukta da görüşmüş olabileceklerini”
Bütün bu irtibatlarla ilgili savcıya benzer açıklamalar yapan Topuz’un ifadesinden bir kaç örnek daha verelim.
“Mehmet Akif Üner ile 2010 yılında Antalya’da bir seminerde tanıştığını, ABD-Türkiye arasında yürütülen ortak bir soruşturma kapsamında yaptıkları çalışmalar sırasında Mali Şube’ye DEA görevlileriyle birlikte geldiklerinde şubede karşılaştıklarını ve telefonda bir kaç kez görüşmesinin olduğunu”
Kazım Aksoy’u DEA görevlileriyle Başsavcı Vekili Zekariya Öz’ün buluşmasını organize etmesi nedeniyle tanıdığını, görüşmenin Zekariya Öz’ün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ndeki makamında olduğunu”
Burada biraz duralım. Savcılık tutuklama talebinde sadece telefon irtibatı olduğu yazan Zekeriya Öz’le olan irtibatını da Metin Topuz ifadesinde ayrıntılı olarak anlatmış:
“Zekeriya Öz ile Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 2 defe görüştüğünü, ilk görüşmenin hatırladığı kadarıyla 2013 yılında olduğunu, Amerika’dan gelen bir heyetle kendisini ziyarete gittiğini, toplantıya şu anda ismini hatırlamadığı bir başsavcı vekilinin de katıldığını, o başsavcı vekilinin adliye girişinde kendilerini karşıladığını ve odasına aldığını, toplantıya 5 dakika sonra Zekeriya Öz’ün katıldığını, toplantıda “adli konularda nasıl beraber çalışabileceklerini” konuştuklarını, grupta kendisi dışındaki herkesin Amerikalı olduğunu, diğer görüşmenin ise Mali Şube’yle yürüttükleri bir başka dosyayla ilgili olduğunu, bu görüşmenin Zekeriya Öz’ün makamında olduğunu, görüşmeyi Mali Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy’un ayarladığını, toplantıda hatırladığı kadarıyla iki Amerikalıyla birlikte kendisi ve Kazım Aksoy’un bulunduğunu, toplantıda takip ettikleri konuyla ilgili savcının Amerika’ya götürülmesi teklifinde bulunduklarını, ayrıca Zekeriya Öz’ü de davet ettiklerini, kendisinin VİP karşılama istediğini ancak kabul etmediklerini, görülmenin bu şekilde sonlandığını”
En başta sadece telefon irtibatından tutuklanması istenen biri için ama özellikle de iddia edildiği gibi ABD devleti adına ya da FETÖ adına gizli bir görev yürüten biri için epey ayrıntılı ifadeler bunlar. Ayrıca FETÖcü biri herhalde Zekeriya Öz’ün açgözlülüğünü ele veren böyle bir ifade vermezdi.
İfadeden Amerika’ya götürülmek istenenin Öz değil, o günlerde mali soruşturmalarla ilgili Başsavcı vekili olan Zekeriya Öz’e bağlı bir başka savcı olduğu anlaşılıyor.
Ama hem burada hem de diğer ifadelerde neden ABD’ye götürdünüz onları, hangi soruşturma için görüştünüz gibi muhakkak sorulmuş olması gereken takip sorularının cevapları yok. Belki de bu sorulara verilen cevaplar konuyla ilgisiz olduğu için özet olduğu söylenen ifadede de yer almamış.
Metin Topuz’un ifadesinde dikkat çeken diğer bir konuda bütün bu görüşmeleri, ziyaretleri, ABD gezilerini “DEA görevlisi Amerikalılarla birlikte” yaptığını söylemesi.
Burası aslında bu soruşturmadaki en kritik nokta.
Tam da suçlamalara konu olan bu irtibatlar Topuz’un irtibat görevlisi olarak işinin tanımı içine giriyor çünkü; DEA’daki müdürlerinin Türk muhataplarla görüşmelerini organize etmek, o görüşmelere katılmak ve tercümanlık yapmak.
Yani aslında bütün bu görüşmeleri bu isimlerle Metin Topuz değil, DEA’daki amiri olan Amerikalılar yapıyor.
Peki kim bu amirler?
1960’den beri İstanbul’da ofisleri olan, 1973’den beri DEA adıyla çalışmalarını yürüten Amerikalı Narkotikçilerle 1993’den beri birlikte çalışan Topuz’un ilk müdürü Michael Spasaro. Açık kaynaklardan araştırılarak bulunabilecek 2010’daki müdür Mark Synder ve bu görüşmelerin yapıldığı 2013’teki müdürü iseJason J. Sandoval.
Google’da adını arattığınızda Sandoval’ın 2013 yılında Türkiye’de yapılmış başka ziyaretleri de görülüyor. Örneğin 2013 Ağustos’unda Trakya Gümrüğü’nü ziyaret etmiş.
2014 Şubat’ında ise gümrük çalışanları DEA görevlileriyle birlikte ABD Meksika Sınırı’nı ziyaret etmişler.
Sandoval, 2016 Mayıs’ından beri de DEA için Güney Karolanya’nın Charleston şehrinde çalışıyor, sık sık medyada yaptığı uyuşturucu operasyonlarının haberleri çıkıyor.
Linklere basıp DEA şefi Sandoval’ı görenler, dünkü gazetelerde çıkan Metin Topuz’un 5 Aralık 2013 günü İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı’ya ziyaret görüntülerinde arkasından odaya giren kişiyi ona benzetmiş olabilirler.
https://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/feto-irtibatcisi-yakup-saygili-ile-gorusmus
Nitekim önceki gün, Metin Topuz tek başına Saygılı’yı ziyaret etmiş gibi verilen haberler, dünkü haberlerde revize edildi ve ‘bu görüşmeye “DEA’daki amiri Sandavol’un da katıldığının belirlendiği” yazıldı.
***
Toparlarsak;
Eğer ABD İstanbul Başkonsolosluğu irtibat görevlisi Metin Topuz hakkındaki deliller savcılık tutuklama talebindeki telefon irtibatlarından ibaretse, bu suçlamanın birinci muhatabı herhalde irtibatı sağlayan, tercümanlık yapan Topuz değil, İstanbul DEA’daki esas sorumlu olan Amerikalı müdürleri ve bu görüşmeleri yapan Amerikalılar olmalı.
Esas uzmanlıkları narkotik ve ilgili suçlarla mücadele olan ve Türk muhataplarıyla da bu soruşturmalar kapsamında görüşmesi gereken DEA çalışanı Amerikalı görevlilerin, konsolosluk çalışanı Metin Topuz’la birlikte, o sırada 17/25 Aralık soruşturmalarını da yürüten FETÖ’cü polis ve savcılarla olan görüşmelerinin hangi dosyalarla ilgili olduğu sorusu cevabı bulunması gereken en kritik soru. Hem bu görüşmeleri, ziyaretleri ayrıntılı olarak anlatan Topuz, hem hali hazırda İstanbul’da ofisi olan DEA görevlileri hem de tutuklu polisler üzerinden bu sorunun cevabı bulunabilir.
17/25 Aralık’ı yapan polislerden 3’üyle bu soruşturma öncesindeki içeriği belirsiz telefon irtibatı, bu soruşturmayla ilgiyi kanıtlamadığı gibi, işi bu polislerle görüşmek olan bir DEA görevlisinin resmi olarak o tarihlerde devletin polisi ve savcısı olan bu isimlerin FETÖ’cü olmasıyla herhalde bir ilgisi yok.
Halbuki, 17/25 Aralık soruşturmalarıyla ABD’nin ilişkisini sorgulamak haklı bir şüphe.
BM kararıyla uygulanan İran’a ambargosunu Türkiye’nin altın ticaretiyle deldiği 2010’lardan itibaren ABD’nin dillendirdiği bir şikayetti.
Hatta 2011’de Türkiye’ye gelen Amerikan Hazine Bakanlığı'nın Terörizm ve Finansal İstihbarat konularından sorumlu Müsteşarı David Cohen, bakanlar, bürokratlar, aralarında Halkbank’ın olduğu bazı resmi ve özel bankalarla görüşmeler yapmıştı.
https://www.youtube.com/watch?v=nPARoiYkhI8
Hatta bazı özel bankaların bu görüşmelerden sonra bu ticaretten çekildiği iddia edilmişti.
Aynı David Cohen, 17/25 Aralık girişimlerinden bir ay sonra da Türkiye’deydi.
http://www.aljazeera.com.tr/haber/abd-hazine-mustesari-ankarada-0
Yine ABD’de görülen Zarrab davasının hakimi Richard Berman’ın 8-9 Mayıs 2014’te İstanbul’da bir FETÖ’cü avukatlık bürosunun düzenlediği ve 17/25 Aralık soruşturmalarının da konuşulduğu bir sempozyumda moderatörlük yaptığı ortaya çıkmıştı. Reddi hakim sebebi olacak ziyareti, hakim davanın başında kabul etmiş ve anlatmış ama sanık avukatlarından reddi hakim talebi gelmediği için davaya bakmaya devam etmişti.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tolga-tanis/zarrab-davasi-ve-gulenciler-40103985
Yine ABD’nin 15 temmuz darbesiyle ilişkisi olup olmadığı Fethullah Gülen’in ABD’de yaşaması, hem Türkiye’nin darbeler tarihi, hem ABD’nin darbelere destek tarihi düşünüldüğünde yine haklı olarak şüphelenilip araştırması gereken ciddi bir iddia.
Ama darbeyi ABD organize etmişse bile bunu konsolosluklarının resmi telefonlarıyla görüşmeler yaparak yapmammış olma ihtimali çok yüksek!
Liderleri ABD’de yaşayan FETÖ’cülerin sık sık vize için ABD elçiliklerini aramış olmaları da herhalde sürpriz değil.
Polis ve savcılıklar keşke bu konudaki haklı şüpheciliklerini 2014’ten sonra paralel yapı soruşturmaları sırasında Sakarya’da görevli bir İlahiyat yardımcı doçentinin neden iki yılda 20 kez ABD’ye uçtuğundan şüphelenerek de gösterselerdi.
Ya da sahiden ABD’nin darbeyle ilişkisi araştırılmak isteniyorsa, şu ana kadar çıkmış hiçbir iddianamede görülmeyen darbe soruşturması için ABD’ye bir ziyaret gerçekleşseydi. ABD’li muhataplardan, darbeden birkaç gün önce New York’a uçan Adil Öksüz ve Kemal Batmaz’ın havaalanı çıkışından itibaren nereye gittiğini gösteren kamera kayıtları istenseydi örneğin.
Bir kısmı şu yazıda da mevcut olan daha ciddi soruların peşine düşülseydi.
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/596151.aspx
Ama ABD gibi her kesimin karşısında birleştiği, depremi bile suni makinelerle yaptığından şüphelenilen bir ülkenin büyükelçiliğinde Amerikalı polislerle çalışan bir Türk görevlinin neyle suçlandığı aslında belki de kimsenin umurunda değildir.
Boş yere merak edip, şüpheleri üzerinize çekmeye de gerek yok.
Ama en azından Türkiye’yi yönetenlerin dış politikayla ilgili böyle tarihi kararları sadece polis ve savcı soruşturmalarına, önyargılı gazete haberlerine bakarak vermediklerini umalım. Bu konuda epey kötü tecrübeleri olan bir ülkeyiz çünkü...
HABERE YORUM KAT