Şu bardakları kırsak artık
Bir toplumu ancak kendi iradesi ile seçtiği yol kalıcı çözümlere götürür. Şüphesiz aydınların, sanatçıların, meseleleri daha derinden düşünüp önceden tahlil eden, çözümler öneren münevver kesimlerin yol açıcılığı çok önemlidir. Ama onlar da toplumun bir parçası olmak, hayatın içinden konuşmak ve halka, onu güdülecek bir sürü görme kibrinden sıyrılarak ilişki kurmak zorundadır. Yoksa yaptıkları önünde sonunda elitlerin sözcülüğü olur. Burada önerdiklerinin 'doğru' olması da bir şeyi değiştirmez. O sorunlu bakış açısı nihayetinde kendilerine tökez taşı olur.
'Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz' diyerek diyalektiği ve değişimin özünü şahane yorumlayan Herakleitos, eserlerini halk anlamasın diye bulanık bir dille yazıyordu. Efes kolonisini kuran Kodrus'un soyundan gelen soylu filozof, Efeslilerin son yetişkine kadar asılmayı hak ettiğini yazmıştı. Çünkü halkı düşünceden yoksun olmakla suçluyordu.
Toplum-aydın ilişkisi bu temel sorunla her zaman malul olmuştur. Hele Herakleitos kalibresinde bilgi ve düşünce üretmenin uzağına bile yaklaşamayacak hasbelkader bir mecra bulmuş insanların, sadece o mecraya sahip olmanın verdiği kibirle halkı küçümsemesi, bugünün ileri bilgi toplumunda kaldırılabilecek bir bulantı değildir.
Son 11 yıldır ise, aşkın bir kibir-önyargı simülasyonu içinde yaşıyoruz. Tartışmaları nesnel götürmenin açlığı içindeyiz. Hükümet, Başbakan veya diğer iktidar odaklarından eleştirilerimizi esirgemiyoruz; ancak bu eleştirilerin, eleştiri-demokrasi ambalajlı siyaset mühendisliklerinin arasında eriyerek suiistimal edilmesini önlemek için de ayrıca bir efor sarf etmek gerekiyor. İşte bu çabaya acıyorum. Ancak, geçiş dönemlerinde mücadele bu minvalde veriliyor. O nedenle, bunu da bir diyet olarak görmek lazım.
Demokratikleşme Paketi... Erdoğan'ı reform yapmamakla suçlayanların, bu sefer de Erdoğan'ı reform yapmakla suçlamaları, yapılan işi küçümsemeleri, istihza ve hiçbir şeyden memnun olmamaya ant içmiş kinizmleri ile 'ama'lı cümleler kurmaları ne kadar da usandırıcı!
Bu kinizm yüzünden kelimelerimizin, deyimlerimizin anlamlarının içi boşaldı. Dürüst, eşitliğe razı ve cesur olmamanın bedelini kullandığımız dil ve dolayısıyla birbirimizle kurduğumuz ilişkilerin gerçekliği-samimiyeti ödüyor. Bir kelimeyi kullanırken, bazen ne demek istediğimizi anlatmak için birkaç cümle kurmak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle, 'Ama ama'larla konuşanlara, Yılmaz Özdil gerçekliğini tercih ediyorum. Böyleleri zırhı soyulmuş bir sarihlikle ayrımcılık ve sınıfçılık yapıyor ve daha dürüstler. Dindarları sevmiyorsan, Erdoğan'dan nefret ediyorsan, eşitliği istemiyorsan bunu açık açık söylemelisin. Demokrasi ve ilke ambalajlı yalanlardan, ikiyüzlülükten çok daha tercih edilir bir tavır bu. Ve evet, insanların bu ülkede darbe isteme, kendi üstünlüklerini savunma ve bunları ifade etme özgürlüğü de olmalı. Ama kinizme, eleştiriyi bir iktidar aygıtı olarak suiistimal etmeye gelince, işte ondan gına geldi. 'Her şey yanlış, her şey gereksiz ve eksik!' böyleleri için.
Şimdi de 'bardak' kelimesinin ırzına geçiliyor. Demokratikleşme paketinden yola çıkarak, bardağın boş kısmını mezura ile ölçüp, dolu kısmına galebe çaldığını ispatlamaya çalışarak, bardağın dolma süresinin kifayetsizliğinden dem vuruluyor. Kardeşim, açıkça 'Memnun değilim, bu reformlar beni rahatsız ediyor, reformlar rahatsız etmiyorsa bile, bunu dindar bir liderin yapmasını hazmedemiyorum, Erdoğan'ın güçlenmesine yarayacak her şeye iyi bile olsa karşıyım' desene. Bunu söylemeye, bunları engellemeye çalışmaya hakkın var. Ama bunu dürüstçe yapsana!
Yok, bunu açıkça söylemeye engel olan vicdani-ahlaki bir ikilem yaşıyorsan, ne olur içine dön ve bir hallet şu sorununu artık, Allah aşkına!
Bardak su içmek içindir. İçine suyu koyar ve içersin. İşlevi budur. Eğer susamışsan, içindeki su yarıyı geçmemiş diye omzunu silkip onu bir kenara fırlatıp atmazsın. Hatta, çok daha değer verirsin ki, o bardağı daha fazla doldurabilmek için mehil kazanasın. Hayatla bir derdin varsa bu böyledir.
Doğru ve ahlaklı eleştiri ise, bardağı bir bütün olarak görmekten geçiyor. Bu çok mu zor? Değil... Bardağa saygı duymak kâfi... Eşyaya, kelimelere saygı göstermek için de insanların kendisine karşı yitirdiği saygıyı yeniden kazanması gerekiyor sanırım.
Ve asıl zorlanılan kısım da bu.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT