Stratejik Ortaktan Azılı Düşmana: İhvan'ın BAE Serüveni
“Arap Baharı, BAE'nin kontrol altında tuttuğunu düşündüğü İhvan hareketini bölgesel bir güç haline getirerek, ikili arasındaki köprüleri, muhtemelen bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde yakmış oldu.”
HAKSÖZ-HABER
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Müslüman Kardeşler Teşkilatını (İhvan) el Kaide, IŞİD gibi örgütlerle birlikte terör listesine aldı. İhvan'ın Körfez topraklarına gelmesinden terör listesine alınmasına kadar geçen süreçte ne yaşandı? Konuyu Feyza Gümüşlüoğlu Timetürk sitesindeki köşesinde değerlendirdi.
***
Stratejik ortaktan azılı düşmana: İhvan'ın BAE serüveni
Feyza Gümüşlüoğlu / Timetürk
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Müslüman Kardeşler Teşkilatını (İhvan) el Kaide, IŞİD gibi örgütlerle birlikte terör listesine aldı.
Söz konusu gelişme, BAE'nin İhvan ile gerçekte ne sorunu olduğu sorusunu bir kez daha gündeme getirdi. İhvan'ın Körfez topraklarına gelmesinden terör listesine alınmasına kadar geçen süreçte ne yaşandı? İşte bu yazı, tarihsel bir perspektifte bu soruya cevap arayacak...
Tarihte 'Umman Sahili' diye isimlendirilen ve bugün BAE olarak anılan bölgede 19. yüzyıl başı itibarıyla iki yerel güç vardı: Birincisi ciddi bir deniz gücü olan el Kavasım kabilesi, diğeri ise kara gücü olan Beni Yas…
El Kavasım bugün Emirlikler'den Ras el Hayma, Şarga (Şarika/Şarja), Fuceyra, Acman ve Um el Kuveyn'i içine alan kuzey bölgesini kontrol ederken, Beni Yas ise Liva vahasını da içeren güneyi elinde tutuyordu. Bu iki güçlü kabile arasında sürekli bir rekabet vardı.
Kavasım ile Beni Yas arasındaki güç mücadelesinde, Beni Yas kabilesi Umman (Muskat) Sultanını yanına aldı. Buna karşın Kavasım da o esnada Necid merkezli ortaya çıkan Suudi Vahhabi devleti ile işbirligi yapma yoluna gitti. Kavasım'ın Vahhabilik ile olan ilişkisi bu dönemde başladı. Bu birliktelik çıkış noktası itibarıyla stratejik olsa da, takip eden on yıllarda Kavasım'ın kontrol ettiği bölgeleri Vahhabiliğin kaleleri haline getirdi.
Kavasım uzunca sayılabilecek bir süre Vahhabiliğin kalesi olarak kalmaya devam etti. Öyle ki Mısır ordusundan kaçan, Muhammed İbni Abdulvahhab'ın ailesinden bazı fertlerin de aralarında olduğu Vahhabi ulemanın, Kavasım'ın kontrolündeki Ras el Hayma'ya yerleştigi iddia edilir.
Ne var ki Kavasım ve Vahhabi Suudi devleti arasındaki ilişki çok uzun ömürlü olmadı. İngiltere'nin, Kavasım'ın deniz gücünü 1819'da yok etmesi ve Osmanlı'nın talebiyle Mısır'daki Muhammed Ali Paşa'nın Necid merkezli Vahhabi Suudi devletini yıkması, Beni Yas ve Umman cephesi ile mücadelesinde Kavasım'a büyük darbe vurdu. Bir daha gücünü toparlayamayan Kavasım, İngiltere'nin bölgedeki hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Bu süre içerisinde Beni Yas kabilesi ise Abu Dabi'yi merkez yaparak gücünü pekiştirdi.
Kavasım'ın aldığı yenilgi, hakim olduğu bölgelerin iyice bölünmesine, aile içi ayrılıkların yaşanmasına neden oldu. Takip eden süreçte Kavasım kabilesi, Ras el Hayma ve Şarga olarak ikiye ayrılırken, Fuceyra, Acman ve Um el Kuveyn bağımsızlığını ilan etti.
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Vahhabi Suudi devletinin tekrar canlanması ile Kavasım kabilesine, Beni Yas ile olan mücadelesini kendi lehine çevirme ümidi doğdu. Öyle ki Suud Kralı Abdulaziz'in Kavasım'ın hakim olduğu yerlere Vahhabi uleması gönderip propaganda yaptırdığı, Kavasım kabilesi ve onunla işbirliğindeki tüccarların bunu büyük sevinçle kabul ettiği söylenir. Ancak Kral Abdulaziz'in İngiltere'yi karşısına almak istememesi, Beni Yas ve Umman karşısındaki Kavasım'ın ümitlerini boşa çıkardı.
1950'lere gelindiğinde, zaten birbirinden kopmuş olan Ras el Hayma ile Şarga, ideolojik olarak da ayrıldı. Ras el Hayma Vahhabiliğin kalesi olarak kalmaya devam ederken Şarja, muhtemelen o dönemki Emirin şahsi tercihi sonucu dönemin popüler ideolojisi olan Pan Arabizme kaydı.
İhvan'ın Gelişi
İhvan'ın bölgeye ilk geldiği 1960'ların başında Emirlikler'de böyle dağınık bir tablo hakimdi. Ras el Hayma Vahhabiliğin merkeziyken, bir kaç yüz kilometre ötedeki Şarja Pan Arabist bir çizgideydi.
İhvan Körfez'de en son BAE'ye geldi. Petrolle daha önce tanışan Kuveyt, Bahreyn ve Katar gibi ülkelere gidip eğitim alan, daha sonra ülkelerine dönen BAE'li ögrenciler BAE'yi İhvan ile tanıştırdı.
BAE'nin 1971'deki bağımsızlık sonrası ilk kabinesinde yer alan Said Abdullah Selman ve yine 1970'lerin sonunda BAE'nin Adalet Bakanı olan Muhammed Abdulrahman el Bakir'in, Şeyh Yusuf el Karadavi'nin Katar'dan öğrencileri olduğunu not düşmekte fayda var...
Söz konusu öğrenciler 1974 yılında, İhvan'ın BAE'deki kolu olan Islah cemiyetini kurdu. Pan Arabizmin merkezi haline gelen Şarja haricinde tüm Emirlikler İhvan'a kucak açtı, zira bu dönemde eğitimli, iyi yetişmiş insan ihtiyacı hayli fazlaydı. BAE'nin İhvan ile olan iyi ilişkileri 1980 ortalarına kadar sürdü.
Stratejik Partnerden Azılı Düşmana
1980 ortalarında Karadavi'nin eski öğrencileri olan iki bakanın kabineden atılmasıyla, İhvan ile yolların ayrılacağının ilk sinyali verilmiş oldu. 1980 ortalarında yaşanan bu gelişme, 79 İran devriminin, İhvan dahil bölgedeki siyasal İslamcıları daha cüretkar ve talepkar hale getirmeye başlaması ile açıklanabilir.
Düzenli olarak çıkardıkları bir dergileri ve bir çok camide imamlık yapan din adamları olan BAE İhvanı (Islah), gittikçe daha çok politize hale gelerek Emirlikler'i ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı.
BAE'nin İhvan'dan asıl kopuşuysa, İhvan ideolojisinin, Emirlerin ülke için belirlediği yeni vizyona ters düşmesi neticesinde oldu. Zira dünya ekonomisi ile yüzde yüz entegre, globalleşmeyi ve Batılılaşma'yı esas alan BAE vizyonu ile İhvan'ın muhafazakar anlayışı çatışıyordu.
BAE üniversitesinin İhvan mensubu rektörünün atılması ve hemen ardından zorunlu İngilizce programının konması, yeni vizyon ile İhvan ideolojisi arasındaki çatışmaya örnek teşkil edebilir.
BAE'nin hızla benimsediği yeni vizyon, İhvan için Arap ve İslam kültüründen uzaklaşma anlamına geliyordu. Nitekim İhvan bu duruma sessiz kalmadı. Dergi ve cami vaazları yoluyla açıktan yapılan eleştiriler Emirleri öyle rahatsız etti ki, 1988 yılında söz konusu dergi yasaklandı.
1990 ortalarındaysa BAE, Islah hareketinin bütün ofislerini devlete bağladı. Böylelikle BAE, grubun tüm faaliyetlerini kontrol altına alırken, yöneticileri de kendisi atamaya başladı. Buna ek olarak İhvan'ın tüm yurt dışı faaliyetleri yasaklandı. Yalnızca Ras el Hayma Emiri, BAE İhvanı'nı koruması altına aldı. Öyle ki Islah, organizasyonel olarak faaliyetlerine bugüne kadar devam edebildi. Bu durumun, Ras el Hayma'nın Vahhabilik ile kurduğu güçlü bağ sayesinde geliştiğini söylemek mümkün...
Suudi Arabistan'ın dini üniversitesi İmam Muhammed bin Suud'un Riyad'dan sonra bölgedeki tek kampüsünün Ras el Hayma'da olması, Ras el Hayma'nın bugün hala Vahhabiliğin merkezi olarak kaldığının en önemli göstergesi…
Herşeye rağmen, organizasyonel anlamda varlığına müsaade olmasa da İhvan üyeleri Emirlikler'de çalışmaya devam edebildi. Ta ki 'Arap Baharı'na kadar… Arap Baharı, BAE'nin bugüne kadar bir şekilde kontrol altında tuttuğunu düşündüğü İhvan hareketini bölgesel bir güç haline getirerek, ikili arasındaki köprüleri, muhtemelen bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde yakmış oldu…
HABERE YORUM KAT