Stratejik Menfaat mi Kardeşlik ve İnsanlık mı?
Suriye’de Esad rejimi tarafından katledilen insanları veya bir insanı kurtarma ve Esed zulmünü kınama iradesi gösteremeyenlerin dillerine tebliğ, direniş, adalet, şehadet gibi kavramlar yakışmamaktadır.
HAMZA TÜRKMEN, Suriye direnişinin arka planını, İran ve Hizbullah'ın tavırlarını analiz eden ve Müslümanların sorumluluklarına dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. İlginize sunuyoruz:
Suriye’de Stratejik Menfaat mi Kardeşlik ve İnsanlık mı?
Adem (a)’ın iki oğlundan birinin diğerini öldürmesi kıssası Maide Suresi’nde bildirilir. Bu kıssaya bağlı olarak aynı surenin 32. ayetinde şöyle buyurulur:
“Cinayet işleyen veya yeryüzünde fesad çıkartan hariç kim bir can öldürürse o sanki bütün insanlığı öldürmüş gibidir.”
Tarihte de günümüzde de İslam coğrafyasında vahiyden ve fıtrattan uzaklaşan yönetimler veya şakiler, kendilerini Hak ve adalet yoluna davet edenlerin sesini kısmak için birçok katliamlar işlemişlerdir. Nefsin, itikadın, birlikte yaşama şartlarının ve yönetimlerin Hak’ka, adalete ve şuraya dayalı olmasını istemek, bizzat fesadın yolunu kesmek anlamına gelir. Ama fesad içindeki fasık ve zalim kişi, fırka ve yönetimler tarihte birçok muslihunu, sıddığı, salihi, şehidi Hak’kı, adaleti ve şurayı esas edindikleri için öldürmüşler ve fesadı yaygınlaştırmışlardır.
Tarihte Emevi yönetimi nasıl ki Cuma hutbesinde Hz. Ali ve evladına söven saray ulemasına karşı çıktığı için Hucr bin Adiy ve 14 arkadaşını katlettiyse; Bağdat’taki Abbasi hanedanlığı, teklif ettiği Başkadılığı zalim yönetime itaat olur diye kabul etmeyen İmam Ebu Hanife’yi bu nedenle ağır hapis şartları ve işkence altında öldürdüyse; Türk Cumhuriyeti rejimi de Frenkleşmeyi ve Avrupa kanunlarını kabul etmeyen Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca gibi binlerce Müslümanı katletmişti.
Son olarak da Suriye’de İslami ve insani kimlikleri dolayısıyla ırkçı ve seküler Esad-Baas rejimine Hak’kı, adaleti, şurayı hatırlattığı için Humus’ta, Hama’da, İdlib’te, Şam’da, Der’a’da ve diğer birçok yörede her gün birçok insan, çocuklar ve kadınlar öldürülmektedir.
Yeryüzünde fesad; savaş ve kısas dışı adam öldürmek, Allah’ın hadlerinin yerine getirilmesini yasalarla veya silahla engellemek, emniyeti ortadan kaldırmak, mal yağmalamak, ekini ve nesli helak etmek vd. seyyieler suretiyle gerçekleşir. Bu gibi fesad çıkartanların hükmü şudur: “Allah ile ve Rasûlü ile savaşan ve yeryüzünde fesad çıkartanların cezası; öldürülmek veya çarmıha gerilmek veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya yeryüzünden sürülmeleridir.” (5/33) Rasûllerin siretlerinde görüldüğü gibi müfsidler ve tuğyan içindeki ileri gelenler öncelikle uyarılmışlar, yapılan tebliği kavramaları için mühlet anlayışı içinde yeniden tekrar tekrar uyarılmışlardır. Ve müminler güç yetirebildiklerinde tüm mükerrer uyarılara rağmen fesadına devam eden fasıklara bu ayetin hükmünü uygulamışlardır.
Suriye’de fesad çıkartan Arap ırkçısı, Batılı yaşam tarzına öykünen, Kur’an’ı Türkiye’deki Kemalistler gibi parçalara ayırmaya çalışan müfsid Baas Rejimidir. Baas rejimi kendi ifsadını antiemperyalizm, anti Siyonizm kartı ile örtmeye çalışmaktadır. Suriye’deki diktatörlük Büyük Şeytan denilen ABD’nin ifsadına karşı çıkma bahanesi ile kendi ifsadını örtmekte ve kendi ifsadına karşı çıkanları muhtelif bahane ve iftiralarla katletmektedir. Suriye ekseninde birbirini besleyen iki müfsid ve iftiracı vardır. Birincisi; ABD’den Rusya’ya AB’ye Çin’e ve Hindistan’a kadar kalpleri farklı atan; ama küfür de tek bir millet olanlardır. Bunlar İslam’ı üst kimlik olarak gören ve cihanşümul bir dünya görüşü olarak algılayan tüm İslami çabaları metodolojik ve metodik farklılıklarını ayır etmeksizin toptan olarak irticacı, radikal İslamcı ve terörist olarak itham etmekte ve hedef göstermektedirler. Dünden bugüne bu şer odaklarının ellerinden Müslüman kanı akmaktadır. Müslümanların feryadı Irak’ta, Afganistan’da olduğu kadar Doğu Türkistan’da da, Keşmir’de de, Çeçenistan’da da yükselmektedir. İkincisi; Suriye’deki fasık Esed rejimidir. Esed rejimi dünya istikbarını ve komşusu İsrail’i muhalefetin radikal İslamcı olduğunu ilan ederek uyarmakta ve onlarla dolaylı konsansüz arayışına gitmektedir.
Suriye’de öldürülen insanlar genellikle Müslümandır, Siyonizm ve emperyalizm karşıtlıkları Filistin direnişinde olduğu gibi sözde değil özdedir. Suriye’de HAMAS’ın fiil idestek aldığı insanlardır. Bu insanlarla HAMAS’ın bağı kesildiğinde HAMAS Merkez Bürosu Suriye’yi terk etmek zorunda kalmıştır. Bu insanlar ifsadı ve fesadı değil Hak’kı, adaleti, şurayı ve kimliksel özgürlüklerini istemektedirler. İşte bu insanlardan ayetin gösterdiği gibi bir kişiyi öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Çünkü bir fert, genelde kendi türünü temsil eder. Bir ferdin kanını haksız yere veya sudan bahanelerle helal sayanlar, o türün her birinin kanını da aynı mantıkla dökmekten çekinmezler.
Bizi Suriye’deki katiller ve katil rejim kadar, Müslüman olarak bilinen kişi ve kurumların üzülen ama seyretmekten de öteye gitmeyen tutumları yaralamaktadır. Hemen kapı komşumuz olan Suriye’deki Müslüman kardeşlerimize 30-40 yıldır uygulanan ve son bir yıldır dozajı şiddetle artan zulüm ve katliamlara Türkiye Müslümanlarının ilgilerinin seyirlik düzeyde kalması üzücü bir durumdur. Bu acizlik, Türkiye’deki Kürt sorunundan, başörtüsü sorunundan veya eğitimde resmi ideoloji dayatmasını aşamama halinden doğan öncelikler sorunu ile izah edilebilecek bir durum değildir. İstisnalar dışında doğrudan İslami cemaat ve kuruluşların önde gelenlerinin, kanaat önderlerimizin bilgi ve ilgi yetersizliğinden ve ataletten kaynaklanan bir durumdur. Eğer namazımız bizleri fahşadan alıkoyuyorsa, bu namaz bilincimizi Suriye’deki fahşanın karşısına da hızla ulaştırmalıyız. (...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
HABERE YORUM KAT