STK’lara yaptırım hakkını eline alan hükümet neyi amaçlıyor?
“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” dün gece meclisten geçti. Hükümet bu düzenlemeyle ciddi bir yaptırım gücüne ulaşmış oldu.
HAKSÖZ HABER
Türkiye’de ulus devletin inşası diğer örneklerde olduğu gibi devletin görünürlüğünü artırması ile sağlanmıştır. Ulus devlet mantığında devletten azade hiçbir alan düşünülemez. Onun izin vermediği bir şeyi yapmanız kutsal kitaplarda dahi olmayan cezalara çarptırılmanıza sebep olur. Kutsal kitap örneğini vermemizin sebebi yaratıcının tahakküm gücünün ötesinde bir mantıkla ulus devletin kendisini nasıl Tanrı yerine ikame etmeye çalıştığını göstermektir.
En başta devletin, kendisinden üst/aşkın hiçbir yapı olmadan yasa çıkartması bile yeterince ürkütücü bir şeydir. Ancak ulus devlet aynı zamanda seküler/la dini bir zemin üzerine inşa edilmiştir. Bu sebeple kendisinde bu ürkütücü hakkı görmektedir. İslam tarihinde devletin hiçbir zaman böyle bir gücü ve yaptırım hakkı olmamıştır. Bu yönüyle Hallaq ve benzeri düşünürlerin öne sürdüğü gibi modern dönem öncesinde -hatta tarih boyunca- bizim bugün anladığımız şekilde bir ‘devlet’ düşüncesinden bahsetmek mümkün değildir. Aslında insanlık tarihi düşünüldüğünde oldukça yeni bir durumdan söz ediyoruz. Bu durum bile devletin gücü veya güç algısını görmek açısından ibretliktir. Oldukça yeni bir olgu olmasına rağmen sanki tarih ile kaimmiş gibi kendisini kabul ettiren ulus devletin baskıcı yönü varoluşuyla eş değer olarak görülebilir.
Kısaca çizmeye çalıştığımız bu çerçeve devletin inşa edildiği Batı düşünce geleneğinde bir takım tartışmalar ortaya çıkarttı. Liberal ve Marksistlerin yaklaşım tarzları liberallerin kesin zaferi ile son buldu. Batı Avrupa’da hukuk ve birey temelli inşa edilen devletin görünürlüğünü azaltmayı amaçlayan düzen, dünyanın geri kalanında devletin yaptırımlarına maruz kalan farklı dünya görüşlerinden kimselerin bu ülkelere sığınmasının temel sebebidir. STK’lar da bu açıdan devletin izin verdiği oranda bireylerin toplumsal farkındalık oluşturma çabalarına ön ayak oluyor. Hulasası tartışmalar kendi bağlamı içerisinde anlamlı hale geliyor. Bu bağlamda Türkiye gibi Kemalistlerin darbelerle inşa ettikleri anayasalarla yönetilen bir ülkede en azından yaşanabilir bir düzlem oluşturmak adına STK’ların sağladığı imkanlar Müslüman, sosyalist, liberal insanlar tarafından kullanılıyor.
Ulus devletin tasallutunu aşmak açısından verimli olan bu imkanın statüko ile verdiği mücadeleyle anılan bir hükümet tarafından sınırlandırılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. Absürt bir durum olarak nitelenebilecek bu hadise artık olağan bir şey haline gelmeye başladı. AK Parti devlet ile mücadele ettiği için Türkiyelilerin gözünde kıymetli bir yer edinmişti. Devlet gibi hareket etmeye başladığı vakit ise hem toplumsallığını hem meşruiyetini kaybediyor. Zira daha evvel aktarmaya çalıştığımız gibi devlet düşüncesinin beslendiği zemin masum olmaktan oldukça uzak.
STK’lara yönelik yaptırım hakkını da içeren “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” devlete derneklere yönelik inanılmaz imtiyazlar sağlıyor. Artık bir kuruluş hakkında yayınladığı bir bildiri ya da düzenlediği bir basın açıklaması nedeniyle emniyet raporuna dayanılarak savcılık tarafından açılan bir soruşturma gerekçe gösterilerek kuruluşun yönetimine kayyım atanabilecek. İşin özü dernekleri anlamlı kılan zemin ortadan kaldırılıyor. Bu duruma karşı sessizliğini koruyan veya cılız sesler çıkartan “STK’lar” için ise söylenecek çok fazla söz yok!
Hukuk reformu vaad edip sivil topluma sıkıyönetim getirmek!
HABERE YORUM KAT