1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Srebrenitsa'da Müslümanlar "yeterli" sayıya ulaşıncaya kadar katledildi!
Srebrenitsa'da Müslümanlar "yeterli" sayıya ulaşıncaya kadar katledildi!

Srebrenitsa'da Müslümanlar "yeterli" sayıya ulaşıncaya kadar katledildi!

Taha Kılınç, Srebrenitsa katliamının yıldönümünde yaşanan zulmü unutmamanın önemini vurguluyor.

12 Temmuz 2023 Çarşamba 16:45A+A-

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Tek suçları...

Her yıl temmuz ayında, Bosna’nın gündemi aynıdır: Srebrenitsa. 1995’in yazında Sırplar tarafından işlenen o korkunç vahşet hem hatırlanır hem de önceki bir yıl zarfında kimliği yeni tespit edilen kurbanlar Potoçari Şehitliği’ndeki geçici istirahatgâhlarına tevdi olunur. (Bizde “ebedî istirahatgâh” ibaresi kullanılır genelde, ama ben kasten “geçici” dedim, ölümden sonra dirilmek ve âhirette dünyadaki her eylemin hesabını vermek için kıyam etmek var çünkü.)

Potoçari’de bu seneki merasimler yine hüzün doluydu:

En küçükleri 15 ve 16 yaşında tam 30 kişi, şehitliğe kendilerinden evvel defnedilen Boşnakların arasına katıldılar. Dün Potoçari’de ilave olarak 41 kabir daha açılarak, orada medfûn bulunanların yeni tespit edilen kemik parçaları da gömüldü. Kemik parçaları, evet. Zira soykırım kurbanlarının birçoğunun naaşları Sırp caniler tarafından parçalanarak farklı noktalardaki devasa çukurlara atılmıştı. Kalıntılar keşfedildikçe buralar “toplu mezar” olarak isimlendirildi, parçalar da -bazıları yıllar sürecek- kimlik tespit süreçlerine dâhil edildi. Ailelerin sağ kalan mensuplarından alınan DNA örnekleriyle kalıntıların eşleştirilmesi sadece uzun sürmüyor, kurban yakınları açısından acılarla ümitlerin iç içe geçtiği, travmatik ve çok sancılı bir zaman dilimi bu. Dakika dakika, soykırım kâbusunun yeniden hatırlandığı… Meselenin duygusal bir yanı da var: İnsanlar, yakınlarının kemiklerini defnederken, en azından “vücut bütünlüğü” sağlansın istiyor. “Belki devamı bu sene bulunur” diyerek, bulunan ve kimlik tespiti yapılan eksik kalıntıları hemen defnettirmek istemeyen aile çok.

Srebrenitsa Soykırımı’nda 7 binden fazla Boşnak katledilmişti. Dünkü definlerle birlikte, kurbanlardan 6 bin 751’inin en azından artık bir mezarı ve isimlerinin yazıldığı taşları oldu. Geriye bin civarında insan kaldı…

Tam bir ay önce, haziranın ortasında ziyaret etmiştim Potoçari Şehitliği’ni. Tek “suç”ları Müslüman isimleri ve soy isimleri taşımak olan Boşnakların mezarları arasında dolaşırken, dilimizden şu cümleler dökülmüştü:

“Avrupa’nın gözlerinin önünde böyle bir vahşet sergilenebildiğine göre, ‘modern’ dünyanın adaletine veya hukukuna asla bel bağlamamak gerekiyor. Güçlü olmaktan, elinde caydırıcı güç bulundurmaktan, kimliğini korumaktan ve daima tetikte durmaktan başka çare yok…”

Öyle ya, Srebrenitsa’daki kurbanların pek çoğu, komşuları ve hemşehrileri tarafından öldürülmüştü. Savaştan önce kaybolmuş, birlikte yaşam çerçevesinde erimiş ve mazide kalmış zannedilen farklılıklar, kinler ve düşmanlıklar aniden dirilmiş, en yakındaki Müslümanın boynuna bir hançer olarak inmişti. Aynı köyü, kasabayı ve şehri paylaştıkları Sırpların içinden fışkıran düşmanlık, herhalde Müslüman Boşnakları savaşın bizatihi kendisinden bile daha fazla sarsmış olmalı. Ve şimdi, yaşananların neticesi, nesiller boyunca üzerinde tefekkür edilecek ve sonraki kuşaklara aktarılacak bir ibret silsilesi şeklinde önümüzde duruyor.

Srebrenitsa Soykırımı üzerine çok şeyler söylenebilir. Zaten söylendi, söyleniyor ve söylenecek de. Ancak, bu acı tecrübeden çıkarılacak başlıca üç dersi, Müslümanlar olarak sürekli zihnimizin bir köşesinde tutmak durumundayız:

Bosna Savaşı, “modern” Batı’nın gözleri önünde, Müslümanlar “yeterince” katledilinceye kadar devam ettiğine göre, aynı mezalim başka zamanlarda ve başka coğrafyalarda da tekrarlanabilir demektir. Nitekim tekrarlanıyor. “Bu yüzyılda, bu kadarı da olmaz” yanılgısını zihinlerden kovmak şart.

Hiçbir şekilde rehavete kapılmadan, her alanda güçlü ve zinde olmaktan başka çare görünmüyor. İnsanoğlu, ancak karşısında caydırıcı bir kuvvet gördüğünde haddini bilen bir varlık. Zalimleri ve hukuksuz canavarları böylesine pervasız yapan şey yalnızca kendi yırtıcılıkları değil, aynı zamanda karşılarında duranların dağınıklığı ve korkaklığıdır.

Tarih şuuru, nesilden nesle devamlı surette canlı tutulması gereken bir haslettir. Yakın ve uzak çevreyle barış içinde yaşamak temel bir hedef olmakla birlikte, eğer muhataplarımızın ısrarla altını çizdiği bazı noktalar varsa, oralara odaklanmak ve kendimizi korumak artık vazife haline gelir. Tarihi bilmek, işte tam burada hayatî bir rol oynayacaktır.

HABERE YORUM KAT