Söz ve Eylem Platformu’ndan “Kur'an ve Şiir” Paneli
7 Nisan 2016 Perşembe günü, Söz Eylem Platformu Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi, Üsküdar Atik Valide yerleşkesinde "Kuran ve Şiir Paneli" gerçekleştirdi.
Şair Ali Emre ve Şair Ali Ural’ın konuşmacı olduğu programda moderatör İslami İlimler Fakültesinden Hatice Hüsna Yıldırım'dı. Kuran’ın şiire ve şaire bakışı değerlendirmesinin yapıldığı programda ilk sunuma Şair Ali Emre'nin konuşması ile başlanıldı.
Kuran’ın şiir bağlamında nelere dikkat çektiğini görebilmek için şiirin kavram olarak ne ifade ettiğini bilmek, tekniğinde ve hissiyatında insana ne vermek istediğini iyi görmek gerekir.
Ali Emre genel itibariyle insanların, Kur'an ile her alanda hemhâl olmaları gerektiğinden ve bunun eksik bırakılan/unutulan temel husus olduğundan bahsetti. Ortadoğu'da son yıllarda bizatihi şahit olduğumuz müslümanlar üzerindeki âtıllığın şiir alanına da yansıdığını, şairlerin ilham alabilecekleri Kur'an gibi ilahi bir nimet ellerindeyken dahi, Ortadoğu'da Müslümanların dertlerini gündeme getirecek, bunları şiir diliyle işleyecek, bir Akif gibi yahut Karakoç gibi şairlerin eksikliğini ifade etti. Halbuki Kuran-ı Kerim edebi diliyle şairlere menheç/yöntem öğretebilecek bir kitaptır. Bunu içerisindeki simgesel, mecazi anlatımlarda, yapılan tasvirlerde görebildiğimizi söyledi:
"Kur'an, 'teraziyi eğri tutanların' kınandığını, 'atalarının dinini menfaatleri uğruna kullananların' kınandığını, yahut 'iman edenlerin mustazaflara karşı, zayıf ve güçsüzlere karşı tavrında' bazı tutumların kınandığını ifade ederken, ilahiliğine yaraşır bir biçimde edebi bir üslüp kullanır. Bu anlamda baktığımızda Kuran’daki kıssalarda, peygamberlerin biyografilerinde Kuran’ın edebi üslübu örneklik teşkil ederken, her peygamberin kıssasında insanoğlunun yaşayabileceği bir ifsâdın etkileyici bir dille anlatıldığını görüyoruz. Şuayp (as) kıssasında ekonomik ifsâdı okurken, Lut (as.) kıssasında cinsel ifsâda rastlarız. Bütün bunlar müslüman bir şairin eserinde kullanabileceği metaforlardır.
Sosyolojik anlamda dönemi değerlendirecek olursak, Kuran’ın indiği dönemin cahiliyesi, döneminin en fâsid toplumudur. Üretim anlamında, iktisadi alanda yahut sosyolojik alanda yeryüzünde döneminin en aşağı özelliklerini taşıyan bir topluluktur. Bu Kuran’ın böyle bir topluluğun yeniden doğuşunu ve inşâsını gerçekleştirmesini 'kepekten ekmek yapmaya' benzetmiştir. Edebiyatımızın bu yeniden doğuşu içinde barındıramadığını ve bu doğuşu içselleştiremeyimişizin edebiyatımıza da bir şekilde yansıdığını dile getirerek, müslümanların asıl dertlerini işleyemediklerini belirtmiştir." Cümleleri ile belirterek, Kur’an’ın bir ürün ortaya çıkarırken takınılması gereken tavırla birlikte, o tavrın eleştirisi hakkında da bize bir yöntem sunduğunu ve bu yöntemin emri bi’l ma’ruf nehy’i an’il münker çizgisiyle olabileceğini vurguladı.
O dönemin şairlerinden söz ederken onları günümüzün satılmış medya organlarına benzediğini ve bu nedenle Kur’an’ın onlara karşı duruşunun bu denli sert olduğunu söyledi.
Son olarak Yusuf’un üç gömleği simgesinde anlatılmak istenenlerden şairlerin neler alması gerektiğini söyleyerek şiirin müslümanca olabileceğini ifade etti ve ‘Batı’ya, batılı paradigmaya boyun eğmeyen, diz çökmeyen bir edebiyatın, şiir eleştirisinin hala var olabileceğine inanıyorum’ sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
İkinci konuşmacı Ali Ural; Ali Emre’nin söylediği şeye mukabilen, kendi sözlerine onu tamamlarcasına başladı. Aslında cahiliye toplumunun, döneminde hiçbir şey üretmeyen bir topluluk olduğunu ancak sözü üretmede başarısının kayda değer olduğunu belirtti. Öyle ki o dönemde sözün satışa sunulduğu panayırlara rastlanıyordu. Buradan hareketle her sene düzenlenen Ukas panayırından ve dönemin ünlü şairi Kus Saide’den söz etti: "İlginçtir ki şiir ve şair toplumda bu denli önem arz ederken Efendimiz(sav.) islamı ve Kuran ayetlerini onlara sunduğundan onu aşağılamak için kullandıkları sıfatlardan biri de şair sıfatı olmuştur."
Sözün cahiliye toplumundaki gücünden, kelâmın etkisinin büyüklüğünden bahsederken Hz. Ömer’in müslüman oluşundaki etkisini de değindi. Yine aynı minvalde dönemin kodamanlarından olan Velid bin Muğire’nin Kur’an’ı Kerim’deki ifadelerden, ahenkten nasıl etkilendiğini rivayetlerle anlattı: "Netice de Kur’an’a yöneltilen kötü ithamların yalan olduğuna inanmakla birlikte onun büyüleyici bir anlatımı olduğunu da görmezden gelemeyiz.
Kur’an’daki meydan okumalardan biride bir benzerinin getirilmesi hususudur. Öyle ki aşama aşama bir meydan okuma söz konusudur. Ancak ayetler, her bir aşama da muhatabını aciz bırakacak ilahi bir anlatımla gelir. Hatta Müseylemetü’l kezzab kendisini ayete muhatab görüp Fil Suresi başlığı altında komik ifadelerle bir şiir yazmaya çalışmıştır."
Ali Ural sunumunda Şeyh Galib ile birlikte birçok alimin ifadelerine de yer verdi.
Efendimiz(sav)’in sahabeleriyle birlikte şiirler okuduğunu ondan beri durmadığı ve hatta hutbelerinde de şiire yer verdiğini buna ehemmiyet gösterdiğini ifade etti. Çünkü Efendimiz(sav)’in şairlerinin aslında birer hakikat habercisi olduğunu vurguladı.
Son olarak ‘ Kur’an’ı Kerim insanların rehberidir. Şairler de insandır. Kur’an şairlerin de rehberidir.’ Sözleriyle konuşmasına son verdi.
Program katılımcıların soruları ve hediye takdimi ile nihayete erdi.
HABERE YORUM KAT