Şovenizm hattı
Dünkü Taraf’ta (pazartesininki) Neşe Düzel haftalık konuşmasını BDP’den Nuri Yaman’la yapmıştı. Nuri Yaman şimdi milletvekili ama uzun süre İçişleri Bakanlığı’nda çalışmış biri. Bu nedenle polisin, jandarmanın yapısını, iç işleyişini iyi biliyor. Bu konuşmasında da birçok ilginç ve önemli bilgi vermiş.
“Samsun-Trabzon hattını Ergenekon kurdu” diyor, örneğin ve Veli Küçük’ün Giresun’da Jandarma Bölge Komutanı olduğu sıradaki etkinliğini anlatıyor.
Bu “hat” ilgilendiriyor beni. Buralara birilerinin bir çeşit yatırım yaptığı belli oluyor. Yoksa, Nuri Yaman’ın da işaret ettiği gibi, rahip Santoro’nun öldürülmesinden Hrant cinayetine, linç girişimlerinden bu son yumruk olayına, bu kadar olay burada yoğunlaşmazdı. Epey bir yıl önce, bir grup milliyetçinin tehditleri yüzünden Mehmet Ali Talat’ın Trabzon’a sokulmadığını hatırlıyorum.
Yatırım yapılmış olmasına yapılmıştır mutlaka, ama bu bölgenin kendisinin de herhalde böyle bir potansiyeli vardı. Nedendir bu, bir “Türklüğünü kanıtlama” çabası mıdır, neye dayanır? Kurtuluş Savaşı’na bakıyoruz, bu sefer de karşımıza on altı kişilik Mustafa Suphi grubunun öldürülmesi çıkıyor; bunun sorumlusu Yahya kâhyanın savaş yıllarında da Ermeni öldürmekle meşgul olduğunu öğreniyoruz. Bir süre sonra da Yahya öldürülmüştür ve bunun da nasıl, kimler tarafından yapıldığı belli değildir. Ama Kâzım Karabekir, bu işi Giresun’daki Topal Osman’ın adamlarının yaptığını iddia etmiştir. “Topal Osman kimdir?” dediğinizde aşağı yukarı aynı hikâye karşınıza çıkmaktadır: savaş sırasında Ermeni öldürmüş, savaştan sonra, hele Pontus devleti söylentileri ortaya çıkınca, Karadeniz Rumlarına karşı kıyım yürütmüştür. (Falih Rıfkı Çankaya’da nasıl bir katil olduğunu anlatır). En son milletvekili Ali Şükrü’yü öldürdükten sonra öldürülmüştür. Tabii onun ölümüyle birlikte birçok sır da toprağın altına gömülmüş oldu. Heykeli hâlâ Giresun’da duruyor, ama birtakım korkunç övgülerin yazılı olduğu kaidesi nihayet değiştirildi. Nuri Yaman’ın bölgedeki faaliyetini anlattığı Veli Küçük de Topal Osman’ın hayranları arasındaydı (kaidenin kaldırılmasına çok üzülen Emin Çölaşan’la birlikte).
Yani Karadeniz’in özellikle doğusunda böyle bir damar uzun zamandan beri var. Buna bütün ora halkına yaymak elbette doğru değil, ama böyle bir damarın olduğunu görmezden gelmek de doğru değil. Son yıllarda Kürt bölgesine, yani sıcak çatışma ortamına, buradan daha çok insanın gönderilip gönderilmediğini de doğrusu merak ediyorum.
Bu durum, son derece rahatsızlık verici bir durum. Şu günlerde yaşadığımız aşırı gerginlik ortamı ilânihaye böyle gitmez, gidemez. İnsanoğlu sürekli bu dozda bir gerilimle yaşayamayacağına göre, bu da bir gün durulacaktır; hattâ galiba durulmaya başladı da. Ergenekon işi varacağına varacak, ulusalcılık da görece daha makul bir yerlere gerileyecektir. Ama sanırım bütün bunlar olduktan sonra da Nuri Yaman’ın “Samsun-Trabzon hattı” dediği bölgede bir burukluk, bir acılık kalacaktır. Rahatsızlık verecek olan da işte bu durum. “Kambur” mu diyeceğiz, ne diyeceğiz. Olan olduktan sonra geriye kalan iz, görüntü. “Bunlar oldu”yu hep hatırlatacak olan bir “yadigâr”.
Çok ciddi, hem derin hem de yaygın bir arınma gerekiyor bu topluma. Böylesine sorumsuzca rayından çıkarılmış, beyni yıkanmış bir toplum... Cinayetle beslenmiş, “diğer” diye eline her türlü silah tutuşturulmuş, cinayetlere itilmiş bir toplum... Konuşmayan, dinlemeyen, düşünmeyen, yalnız vurmasını bilen bir toplum...
Bunu yaratan mekanizmalar hâlâ çalışıyor. Onların bir an önce durdurulması gerek. Ama onları durdurmak da kendi başına yeterli değil. Şimdiye kadar verdikleri zararı gidermenin de yollarını bulmamız gerekiyor.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT