Sosyal Medyanın Faydaları
Birkaç yıl önce üniversite eğitimi alabilmek için sınavlara hazırlandığım özel bir dershanede, bir arkadaşım bana şu soruyu sormuştu: "Dördüncü kuvvet nedir, biliyor musun?" Bende kendisine: Bırak bu sorunun cevabını, daha soruyu anlamadım. Demiştim. O da yüz ifadem ve ses tonumdan, kendisine cevap olarak bu karşılığı vermemdeki ciddiyeti anlamış olacak ki beni daha fazla yormadan kendi sorusunu kendisi cevaplamak zorunda kaldı.
- Medya.
- Anlamadım.
- Dördüncü kuvvet; medya...
"Demokrasi ile yönetilen devletlerin" üç başat kuvveti varmış; yasama, yürütme ve yargı. Medya ise bu diğer üç kuvveti kontrol altında tutan, denetleyen bir özelliğe haizmiş. Bu yüzden de kendisine "dördüncü kuvvet" unvanı layık görülmüş. Bu bilgiyi o vakit öğrenmiştim. Bu vakit ise, medyaya yakıştırılan "dördüncü kuvvet" tabiri internet ağlarının ve özellikle de çok fonksiyonlu (akıllı telefon, tablet vb) teknolojik aletlerin gelişimiyle geride kaldı. Arkadaşımın dediği gibi; "medya dördüncü kuvvet" değil. O, birinci kuvvet artık! Öyle de değil mi? Medyanın dönem itibariyle "demokrasilerde" salt yasama, yürütme ve yargıyı denetleyen bir görevi yok. Bilakis bu ayrışık kuvvetlere yön veren bir özelliğe sahip. Tebaa'nın yönlendirilmesinde bu üç kuvvetten daha çok medyanın etkisinin olduğuna hepimiz şahidiz.
TDK sözlüğünde medya 'iletişim ortamı' anlamında kullanılmakta. TV, Radyo, Gazete, Dergi vb.leri de bu ortamın araçlarından sayılmakta. Bir diğer husus ise internet ağlarının gelişmesi sonucu ve sanal ortamdaki paylaşım sitelerinin çoğalmasına paralel internetteki 'iletişim ortamı'nın ‘sosyal medya’ tanımıyla kelime haznemizdeki yerini almış olması. Son yazılarımızda medyaya dair dolaylıda olsa vurgular yaptığımızı fark etmişsinizdir. Bu yazımızda da üzerinde durmak istediğimiz nokta biraz da işin sosyal medya kısmı aslında.
Sosyal Medya'nın sözlük anlamının TDK'da herhangi bir karşılığı yok. WikiPedia ise sosyal medyayı şu şekilde detaylandırılarak ifade ediliyor: "Tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına ulaşılmasını sağlayan medya sistemi... Kişilerin (...) birbirleriyle yaptığı diyaloglar ve paylaşımların bütünü (...) Herkes aradığı, ilgilendiği içeriklere ulaşabilmekte (...) Zaman ve mekân sınırlaması olmadan (...) iletişim şekli (...) WikiPedia bu ve benzeri açıklamalarından sonra son olarak şunları ilave ediyor…. İnsanlara yardım eder, yardım alır, sorularına cevap verir ve kendi sorularınızı sorarsınız. Bu bakımdan sosyal medya resmi olmayan eğitim yollarından da bir tanesidir.
Hakikatte de öyle midir? Yani, sosyal medya kullanıcıları, sosyal medyada muhatap olduklarına karşı gerçekten yardımcı mıdır? Ya da herhangi bir problemde muhatap oldukları kişilerden yardım alıyorlar mı? Veya sosyal medya kişinin eğitiminde, insani ilişkilerinde, sağlığında, ahlakında gelişimler sağlıyor mu?
Bu soruların tek bir cevabı var. O da evettir. Biliyorum. Bu cevap çoğunuza ilginç gelse de gerçek budur. Sosyal medya ile alakalı bütün bu soruların tek bir cevabı vardır. O da evettir! Evet; çünkü sosyal medya, kullanıcısının amaca bağlı olarak yöneleceği her sosyal medya ağı kendisine büyük yararlar getirecek imkanları barındırır. Evet; çünkü sosyal medya, kullanıcısının yeni insanları tanımasını sağlayan bir alan olma özelliğini taşır. Evet; çünkü sosyal medya, kullanıcısının bilgi birikimini artırmasını sağlayacak kaynaklara sahip koca bir dünyadır.
Sosyal medya, bu ve bunlara benzer bir vasatı teşkil eder. Bunlardan dolayı her alanda olduğu gibi sosyal medyada da insanın karşısına çıkan olumsuz bir tabloda suçun sosyal medyanın kendisinde olmadığını bilmek zorundayız. Yazı, haber sitelerinden tutunda video-fotoğraf paylaşım sitelerine, blog sayfalarına kadar tüm sosyal medya alanlarında insanlık alemine katkı sunabileceğimiz bir ortam sosyal medya. Durum böyleyken ne yazık ki bu ortamı insanlığın faydasına kullanmaya yönelik herhangi bir girişim içerisinde değiliz. Bu şekilde bir girişim aslında sadece sosyal medya alanında da yok ne yazık ki. Normal şartlarda, günlük hayatın olağan seyri içerisinde de böyle bir kaygımız yok. Bireysel yaşamın öne çıktığı günümüz insanı kaç gazete okuyor, hafta da kaç kitap bitiriyor, aylık kaç dergi okuyor? Sorularına vereceğimiz cevaplar hiç de iç açıcı değil. Tv izleme oranımızın yüzdelik dilimi her ne kadar fazla olsa da bu oranın yüzde kaçı faydalı programlara ait ya da tv’de kaç tane faydalı program var? Sorularının cevapları muallak. Radyo ise müzik kutusu görevini icra etmekten öteye geçmiyor. Faydamıza dokunduğuna inandığımız ve okuduğumuz bir kitap, izlediğimiz bir tv kanalı, dinlediğimiz bir radyo yayını varsa da onları da tavsiye etmekten aciziz. Akraba, dost, arkadaşlar ile olan birebir ilişkilerimiz “aramızda sırada dağlar, aramızda denizler” dizeleri mesabesinde! Günlük hayatın olağan bir yansıması/yüzü de olan sosyal medya alanına da bakış açımız bu şekilde! Bu alanda da insanlığın yararına olmak, insanlığa katkı sunabilmekten çok modern insanın tabiatıymış gibi bireyselciliğin öne çıktığını görüyoruz. Beğeni sayımızı artırabildiğimiz oranında iyi bir iş yaptığımızı var sayıyoruz. Takipçi sayımız çoğalmışsa fenomen olma yolunda emin adımlarla yürüyoruz. Paylaştığımız her foto-video’nun tıklanmasını / RT almasını bir değer ölçüsü olarak addediyoruz. Bir başkasının açığını yakalamayı (kapak yapmayı) zekice davranış olarak hanemize yazıldığını düşünüyoruz.
Oysa ki durum bunların tam tersi olmalı. Günlük hayatımızda okuma, araştırma, sorgulama mekanizmalarını geliştirerek insanlığa olan katkımızı nasıl ki artırmamız gerekiyorsa; sosyal medya kullanıcıları olarak aynı şekilde sosyal medya ortamını da kişisel haz alma durumunda çıkartıp hem kendi yararına hem de insanlığın yararına olabilecek bir alana çevirmeliyiz. Okuma, araştırma, sorgulama neticesinde edindiğimiz bilgi, birikim ve tecrübeyi günlük hayatımızda birebir diyaloglar neticesinde insanlık alemiyle nasıl ki paylaşmamız gerekiyorsa; sosyal medya’da muhatabı olduğumuz kesim ile de aynı sorumluluğu taşıdığımızı aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu alanı ulvi bir amaca ulaşmada kendimize hizmetkar kılarken de peygamberi bir duruş sergileyeceğimizin de farkında olmalıyız. Ki böylece daha sonra oluşabilecek beğeni sayımızın azalması, takipçi sayımızın düşmesi gibi durumlara da üzülmeyelim!
Unutmamalıyız ki, yeryüzünü sular kapladığında gizli ve açık -medyada-, gece ve gündüz -sosyal medyada- yaptığı tebliğler sonucunda kendisini beğenen kişi sayısı bir elin parmağını geçmeyen Nuh (as)’ı, Allah selamete çıkarırken; oğlu Kenan ise fenomen olacağım derdiyle dağın zirvesine tırmanmaya çalışıyor ve sel sularına kapılıp boğuluyordu. Daha genç yaşında olmasına rağmen sağlam bir kulpa tutunarak ister sokak da olsun –hayatta- isterse de put hanede –sanalda- siyasal ve sosyal şahitliğinin gereğini yerine getiren İbrahim (as) çağlar boyu “tek başına bir ümmeti” övgüsüne mahzar olurken; babası Azer, kendi elleriyle yaptığı ve paylaştığı putların Nemrut’un sarayında beğenilmesine rağmen kendisini helak olmaktan kurtaramıyordu. Yaşamın her alanında olduğu gibi sosyal medyada da kişi üzerine düşeni yapmalı. Ali Şeraiti’nin, “Sizi rahatsız etmeye geldim” sözünün muhtevası bir nevi bu alanı da kapsıyor. Malcolm X’in, “Meşru olan her yolla” sözü de aslında tüm bu yazılanların özeti.
Gerçek yaşamımızda üzerimize düşen sorumluluklardan kaçamayacağımız gibi bu alandaki sorumluluktan da kaçamayız, kaçmamalıyız. Sosyal medya hakikatin bir parçası olarak yaşamamızda yer edinmiş vaziyette. Kendi değerlerimiz ve ilkelerimiz ile bu alanda da söz sahibi olmak durumundayız. Absürd olan… Kişinin ne kendisine ne de bir başkasına fayda vereceği paylaşımlar yapmak yerine hayatın öznesi olmamız gerektiği gibi sosyal medyanın da öznesi olabilecek paylaşımlara yer vermeliyiz. Hayata müdahil olmamız gerektiği gibi sosyal medyada da müdahil olmak zorundayız. Yersiz tartışmalardan, anlamsız fotoğraflardan, devrimci takılayım/marjinal kalayım derken kutsallara hakaret eder tarzdaki paylaşımlardan kaçınmalıyız.
Öne çıkmış, belli başlı birkaç sayfa dışındaki alanlara da yönelmeli, bu engin deryadan azami derecede faydalanmanın yollarını aramalıyız. Bu anlamda birkaç örnek vermek gerekirse işe şunlardan başlayabiliriz: Çektiğimiz fotoğrafları betimleyebilir yada deklanşörün yakaladığı o an ile alakalı güzel bir kompozisyon neşredebiliriz. Konser yada etkinlik videoları yerine kısa kısa filmler çekerek sinema sanatına küçük küçük adımlarla katkı sunabiliriz. Şahit olduğumuz bir olayı üstünkörü bir şekilde ve kısa kısa paylaşmak yerine bir blog sayfası açarak daha özenli ve daha geniş bir çerçeveden, o olayı aktararak yazarlığa adım atabiliriz. Sözlük sayfaları açıp yada o sayfalara üye olup, açılan bir başlık ile alakalı kendi düşüncelerimizi yansıtarak düşünce dünyalarına farklı bakış açıları kazandırabiliriz. Yemek fotoğrafları paylaşmak yerine sosyal medya aracılığı ile edindiğimiz arkadaşlar ile beraber on tane ihtiyaç sahibinin kapısını çalabiliriz. Bir çocuk yuvasını, bir huzurevini, bir mülteci kampını ziyaret edebilir; sokak çocuklarına yönelik girişimler başlatabiliriz. Bu manada bizlere sınırsız imkanlar sunan bu alanı art niyet sahiplerine bırakmamalıyız.
Sonra dedim ki; en çok da Allah'ı razı edebilecek eylemler peşinde olmalı insan; en fazla O'nun beğenisini kazanmak için yazmalı, konuşmalı, paylaşmalı ve koşturmalı.
YAZIYA YORUM KAT