1. HABERLER

  2. HABER

  3. TEKNOLOJİ

  4. Sosyal Medya Aileyi Böldü
Sosyal Medya Aileyi Böldü

Sosyal Medya Aileyi Böldü

​​​​​​​Prof. Dr. Hoon Ma, “Sosyal medyanın refahı bizim dünyamızı tehlikeye sokuyor. Çünkü bu medya toplum için ortak bir vizyon sağlamıyor. Toplumları ortak rüyadan, ideadan uzaklaştırıyor” diyor.

16 Aralık 2018 Pazar 21:19A+A-

Güney Koreli akademisyen ve yazar Prof. Dr. Dong Hoon Ma, Kore Üniversitesi Medya ve İletişim Okulu direktörü. Popüler kültür ve toplum, yaratıcı medya planlaması, medya teknolojileri ve kültürü üzerine dersler veren Prof. Hoon Ma ile geçtiğimiz günlerde İstanbul’da buluştuk. Kültürel ve tarihsel medya teorileri, gelecekteki medyanın görünümü gibi konular üzerine düşünen ve akademik çalışmalarda bulunan profesör bize yeni medyayı okuma noktasında nerede olduğumuzu, post truht çağda sosyal medyanın nasıl bir yer edindiğini anlattı. Prof. Dr. Hoon Ma, toplumların acilen yeni medyayı okumayı öğrenmesi gerektiğini söyleyip şöyle devam ediyor: “Sosyal medyanın refahı bizim dünyamızı tehlikeye sokuyor. Çünkü bu medya toplum için ortak bir vizyon sağlamıyor. Toplumlara ortak rüyasını, ideasını unutturuyor.”

Röportaj: Merve Akbaş / Yeni Şafak

Bugün medya bilimleri üzerine bildiğimiz her şeyin değiştiği, hatta dönüştüğü bir çağdayız. Peki önce toplum mu değişti, medya mı?

Dünyadaki değişimi dikkatli bir biçimde izlediğimizde önce teknolojinin geliştiğini görüyoruz. Sosyal değişiklikleri başlatan teknolojinin kendisi oldu. Bu nedenle kurallar ve yeni teknolojiyle ilgili düzenlemeler daha sonra gelişti. Yeni iletişim teknolojileri çokça sosyal konuyu da beraberinde getiriyor. Bilgi eksikleri, nesiller arası enformasyon dengesizliği, toplumsal cinsiyet konusu... Önce teknoloji gelişti. Bu gelişime- değişime cevap verme sırası bizde. Bu gelişimin çok hızlı olmasının temel bir nedeni de var. O da şu; Facebook, Youtube gibi kanalların bize bu kadar çabuk ulaşabileceğini düşünmemiştik. Belki de biraz bu nedenle çok hızlı cevap veremedik.

Siz David Morley’in Aile Televizyonu kavramının yerine Sosyal Medya Ailesi kavramını getiriyorsunuz. Yani Televizyon başında toplanan aile değil, ellerinde tablet, telefon gibi cihazlarla birbirlerinden tamamen kopmuş aileler. Aslında 60’lar, 70’ler hatta 80’lerdeki medya teorilerinin günümüzde yetersiz kaldıklarını söylemek mümkün. Sizce bu gerçeklik nereye varacak?

Medya üzerine bildiğimiz teorilerin hepsi çok büyük bir hızla yetersiz kalmaya başladı. Ben de bu nedenle o örneği veriyorum. 80’lerde televizyon oturma odalarımızın tam ortasındaydı ve ailecek diziler, eğlence programları izlenirdi. Ailenin her bireyini bir araya getiren, kollektif bir etkinlikti. Tabi ki herkes aynı şeyi, aynı anda, aynı mekânda izliyordu. Hatta bu TV izleme ritüelleri esnasında aramızda iletişim kurabiliyorduk. Aile izlediği programı birlikte tecrübe ederdi, tepkiler verirdi, müşterek bir tecrübeydi. Ama bugünlerde artık birlikte TV bile izlemediğimizi görüyoruz. Herkes kendisi bir şeyler izliyor. Paylaşmıyoruz, bireysel dünyalarımızda kalmış durumdayız. Bu da bizi giderek daralan toplumlara doğru götürüyor. Dar perspektfilerimiz var. Çünkü artık tek başımıza, kendi seçtiğimiz sosyal medya kanalına bakıyoruz. Bakış açımız daralıyor. Sadece kendi isteklerimizi görüyoruz. Bu bakış açılarını düzeltmek, genişletmek için de çok az şansımız var. Çünkü etrafımızdakilerin bizim ne izlediğimize dair bir fikri yok. Oysa ki konuşmamız lazım. Artık birbirimizle konuşmuyoruz. Sorunumuz bu. Ben şunu öneriyorum, günde en az iki saat cep telefonlarımızı kapatıp, birbirimize vakit ayırmalıyız. Artık toplumun en küçük birimi olan ailede merkez yok, merkezler var.

ORTAK DEĞERLER ÇÖKEBİLİR

Ailede merkezin olmaması demek her bireyin sadece kendisi adına düşünüyor, karar veriyor olması demek. Bu içe dönüşün sonuçları ne olacak?

Artık geniş aile içinde bile perspektif uçurumları var. Aile birliğini etkileyecek seviyede farklılıklar bunlar. Her toplumda yaşlı jenerasyon tutucu, gençler ise ilericiler, progresifler. Artık bu iki grup birbirileriyle konuşmuyor, iletişim kurmuyorlar. Ama ilginçtir ki bu iki jenerasyon için de Youtube’da izlenecek içerikler var. Kendi inançlarını güçlendirecek içerikler bunlar. Yani kutuplaşma yaşanıyor. Toplumların birliğini etkileyecek sonuçlar doğuruyor. Bu da herhangi bir toplumdaki ortak değerleri çökertebilir.

Sosyal medya ağları bir gün amacı olan insana ulaşma hedefini aşıp hatta bu hedefi şaşırıp insanı, sınırlarını kendinin belirleyeceği metaforik bir hapishaneye tıkayacağı söylenebilir miyiz? Böyle bir topluma doğru mu gidiyoruz?

Bu ilginç bir benzetme oldu. Aslında doğru. Çünkü küçük toplumlarla sınırlanıyoruz. Birey, içerisi dediğiniz yerin dışarısına çıkmak istemiyor. İlerleyen dönemlerde, tam bu nedenle dünyanın daha da ayrıştığını görebiliriz. Tabi popüler sosyal medyanın gerçek küreselleşmeyi getirdiğini düşünenler de var. Çünkü her şeyi bir paylaşıma konu edebiliyoruz. Ama ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Bugünün sosyal medyası kişinin kendine özgü perspektifini hazırlayan ve sunan bir yapıya sahip. Bunlar aslında belli gruptaki insanlar için hazırlanmış. Dolayısıyla içerisi dediğimiz alanın dışına çıkmanın belki de nedeni bile ortadan kalkacak. Kişisel olarak şuna inanıyorum ki küresel sosyal medyanın refahı bizim dünyamızı tehlikeye sokuyor. Çünkü bu medya toplum için ortak bir vizyon sağlamıyor. Toplumların ortak rüyasını, ideasını unutturuyor. Onların istediği ortak fikirler değil, çeşitlilik. Sosyal medyanın gücü işte tam olarak bu.

Ortak rüyalarımızdan uzaklaşmamız bizi kültürlerimizden, geleneklerimizden ve sahip olduğumuz renklerden mahrum kılacak bir süreç...

Aynen öyle. İnsanlara iyi bir şey sunduklarını söylüyorlar. İnsanlar da bu platformlarda istedikleri her şeyi söyleyebiliyorlar, herhangi bir kısıtlama da çoğu zaman olmuyor. Peki üzerinde hepimizin mutabık kalacağı o rüyada nasıl ulaşabiliriz? Bakın, sosyal medya denen şey sadece ticari gelir üzerine temellenmiştir. Popülerlik, tıklanma sayısıdır aynı zamanda. İnsanların genel olarak beğendiği, tıklandığı içeriklerle ilgileniyorlar. Küresel vizyon, huzur, barış, uzlaşma gibi konulara ilgi gösterildiğini görmüyoruz. Bunlar o mecralar için önemli değil. Realite şu, yeni sosyal medya döneminde teyakkuzda olmamız gerekiyor. Bu nedenle insanları eğitmemiz gerekiyor.

Haberler ‘iletiye’ dönüşüyor

Perşomenden başlayarak insanlık her döneminde kullandığı iletişim araçlarını palimpsest bir okumaya da tabi tutabilmiş. Yani geri dönüştürebilmiş. Bunun organik olması ve yeniden üretime olanak sağlaması gibi olumlu yanları olduğunu söyleyebiliriz. Ancak günümüzde dijital medyanın bırakın yeniden üretime zemin sağlamasını, yıkıcı bir etkisi var. Bu sizce insanlığın bilgi alma ve iletişim kurma hırsının bir sonucu mu?

Sosyal medya elimizde olmadan önce çoğunlukla televizyon ve gazete gibi geleneksel iletişim mecralarına bağlıydık. Bilginin paylaşılması adına bunlar önemli bir mecralar olarak yer tutuyordu. Tabi sosyal kredileri, güvenilirlikleri de vardı. Evet bugün de benzer bir geri dönüşümlü okuma yaptığımızı söyleyebiliriz. Ama biraz daha farklı. Bugün TV’de çıkan bazı haberlerin geri dönüştürüldüğünü görüyoruz. Tabi eğer buna geri dönüşüm diyebilirsek. Çünkü bu malzemeler, yani haberler birer sosyal medya iletilerine dönüştürülüyor. Ancak belirtmemiz gereken bir noktada şu ki artık Youtube, Facebook gibi mecralar haberin asıl üreticisi oluyor. Yani sosyal mecralar haberin asıl ve tek üreticisi olabilirler. Bu nedenle çok fazla sahte haberle karşılaşıyoruz, güvenle bakamıyoruz.

Sektöre değil muhattaba odaklanalım

Medyanın içerik sağlayıcıları gelecekte Youtube, Facebbok, Twitter gibi benzer kanallar mı olacak? Bunları denetlemek ne kadar mümkün?

Evet, böyle olması kaçınılmaz. Zaten şu an sosyal medyanın gücü inanılmaz bir noktaya ulaşmış durumda. Bu tüm dünyayı etkiliyor. Söz konusu medya platformları ise öz düzenleme sistemleri geliştirmeye çalışıyorlar. Tüm içeriğin taranması, denetlenmesini sağlamak üzerine düşünüyorlar. Okuyup, yorumlayıp, etiketlendirmeyi hedefliyor bu sistemler. Ama bir yandan da biliyoruz ki bize ulaşabilecek milyarlarca içerik var sosyal medyada. Sadece Youtube’un bir günde sağladığı içeriği izleyebilmemiz onlarca yıl sürebilir. Bu anlamda bakınca medyanın dönüşümünün ne kadar büyük olduğunu da görebiliriz. Toplumun bugününün ve yarının üzerinde büyük bir etkisi olacağı da kesin. Teorik olarak söylemek gerekirse bu içeriği düzenlemek mümkün. Pratik olarak ise mümkün değil. Ben içerik üzerinden iletişim sektörünü- sanayini ele almak yerine bunun muhattabına odaklanmayı tercih ederim. Çünkü bu içeriğe karşı insan kendini hazır hale getirmek zorunda.

Yeni medyanın fact checkers’a ihtiyacı var

Geleneksel medya bize yeni medyayı, internet haberciliğini getirdi, sonra da sosyal medya haberin asıl kaynağı olmaya başladı. Bunların denetlenebilirliği noktasında zaten ciddi tartışmalar söz konusu. Bu bağlamda habere bakışımız nasıl bir değişim yaşadı sizce?

Açık olan şu, bizlerin etrafı artık sadece geleneksel medyayla çevrili değil. Çokça sosyal medya kaynağı var. Bu nedenle artık bu içerikleri gözden geçirecek kurumlara ihtiyacımız var. Örneğin ABD, Avrupa’da ve hatta Güney Kore’de fact checkers ( haber doğrulama oluşumları) grupları oluştu. Bu kimseler medyanın içinde değiller. Sadece haberleri kontrol edip, gerçekliğini teyit ediyorlar. Yine de bu oluşumlar çok fazla soru işaretini daha getiriyor. İlk akla gelen bu görevi devletlerin de yürütüp, yürütmemesi noktasında. Tabi bu başka sansür gibi tartışmaları da doğurabilir. Dediğim gibi ABD, Avrupa ve Güney Kore’de bu görevi STK’ların yapması noktasında bir fikir öne çıkıyor. Ancak tabi bir yandan da çöp olan, değersiz olan veya sahte olarak tanımlayabileceğimiz o kadar çok haber var ki bunların doğruluğunu teyit etmek giderek imkansızlaşıyor. Örneğin bugün Youtube’a girdiğinizde İslam ile ilgili olumsuz birçok iddianın yer aldığı videoyla karşılaşabiliriz. Bunlar beynimizde bazı streotiplere neden oluyor. Birey, bunların ne kadarının gerçek ne kadarının sahte olduğunu çoğu zaman anlayamayabiliyor.

Bunun önüne nasıl geçeceğiz?

İnsanları bu konuda eğitmeliyiz. Bütün bu argümanların aslında incelenmesi gereken içerikler olduğunu anlamalıyız. Bu eğitim bize dünyayı daha iyi görmemizi sağlayacak net bir perspektif sunacak.

O halde yeni medyayı okumayı öğrenmeliyiz mi demeliyiz?

Aynen öyle, yeni medyaya anlamak, doğru yorumlayabilmek için yeni medya içeriğini okumayı öğrenmemiz gerekiyor. Okulların dışında, sivil toplum kuruluşları da bireylere, ailelere bu eğitimi vermeli. Medya eğitiminin ev tabanlı başlaması gerekiyor. Aynı zamanda okullar medya eğitimine yönelik müfredat hazırlamalı.

HABERE YORUM KAT