Sorunun sebebi Meclis değil ki...
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) kararını vermiş görünüyor: Destekleriyle seçilmiş 35 milletvekilinin Meclis çalışmalarına katılmasına izin vermeyecek; 36. arkadaşlarının milletvekilliği Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından iptal edildiği için...
Yerinde kullanıldığında bazen sonuç alabilen bir yöntemdir boykot; ancak boykota sebep olan eylemi yapanla boykot edilenin birbirinden bu denli farklı olduğu bir durumla galiba ilk kez karşılaşılıyor.
Boykot kararının alınmasına sebep YSK'nın kararı, BDP'liler ise Meclis'i boykot ediyorlar...
Eğer iki milletvekilinin Meclis çalışmalarına katılmasına mahkemeler izin vermediği için aynı yönteme başvurursa, aynı garip çelişkiye CHP de düşmüş olacak...
Oysa yapılması gereken bunun tam tersidir: Yani, YSK ile mahkeme kararlarının yanlışlığına Meclis'le birlikte karşı çıkmak... Gelir Meclis'te yemin edersin, önleri kesilmiş milletvekillerinin durumlarının değiştirilmesi için ortak bir cephe oluşturmaya ve kısa sürede onların da yerlerini almalarını sağlamaya çalışırsın... Milletvekili olma hakkı YSK tarafından engellenmiş olan Hatip Dicle'nin mutlaka Meclis'e girmesini istiyorsan, ona bu yolu açmak için diğer partilerden destek devşirme çabası gösterirsin...
Tıpkı Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olduğu için Meclis'e girmesinin engellenmesi üzerine Ak Parti'nin vaktiyle yaptığı gibi...
Ak Parti de kolay yola başvurup Meclis'i boykot yolunu seçebilirdi 2002'de... Öyle yapmadı Ak Parti, yargının sebep olduğu sorunun çözümünü Meclis'te aradı. İyi ki öyle yaptı. Halktan yüksek oy almış bir partinin liderinin yargı tarafından Meclis-dışı bırakılmasını muhalefet taşıyamadı ve CHP'nin uzattığı el sayesinde gerekli yasal düzenlemeler gerçekleştirilebildi.
Hatip Dicle'nin mutlaka Meclis'e girmesini isteyenler de Ak Parti'nin davranışını örnek almalı...
Demokrasilerde sistemin kalbini teşkil eden Meclis, dışarıdan müdahaleler yüzünden sıralarının boş kalmasına göz yumamaz. BDP desteğiyle seçilmiş milletvekilleri de Meclis çalışmalarına katılacak olursa, mahkemeler 'tahliye etmeme' kararlarında ısrar ettikleri takdirde, öncelikle yargının önünü kestiği milletvekilleriyle ilgili yasal düzenlemeler gerçekleştirilir...
Ardından da, YSK müdahalesiyle Meclis dışı kalmış Hatip Dicle'nin önünü açmak için formül aranır...
"Demokrasilerde çare tükenmez" sözü böyle durumlar için söylenmiştir zaten...
Boykot, hiçbir zaman çare bulma amaçlı bir formül değildir. Hatta boykot yaptığınızda çözümü sizin dışınızdakilere bırakmış olduğunuz için, demokratik bir yöntem bile değildir boykot... Boykot sırasında istemeseniz dahi sebep olacağınız yan sorunlar yüzünden sürekli suçlanmanız ve işin özünün unutulup boykotun zararlarının ön plana çıkması da mümkündür.
Üzerinde durulacak çok nokta var, ama biri önemli: Karşı karşıya bulunduğumuz siyasi kriz ya hesaplı kitaplıysa? Ya aslında istenen, BDP'nin böyle bir tepki vererek kendisini Meclis dışında tutmasıysa?
Sırf bu yüzden bile 'boykot' pek mantıklı görünmüyor...
BDP'nin boykot girişimine kimler destek çıkıyor, kimler yanlış olduğu uyarısında bulunuyor; bu ayrım bile üzerinde düşünmeye değer...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT