Sorunların Kemalizm'le ilgisi ne?
Geçen gün çıkan "Kemalizm'in zincirlerinden kurtulmadan olmaz" başlıklı yazıma, farklı tepkiler geldiğini tahmin edersiniz.
Mantığına da bilgisine de güvendiğim eski bir dostumdan gelen, beni şaşırttı. "Yazıda ele aldığın sorunların (Kürt ve PKK sorunları) Kemalizm'le ilgisini anlamadım..." diyordu. Bu uyarıdan Kemalizm dediğimde neyi kastettiğimi kısaca, tekrar açıklamam gerektiğini anlıyorum.
Kemalizm ile kastettiğim, Batı'dan esinlenen otoriter bir modernleşme anlayışıyla tek-parti döneminde Mustafa Kemal Atatürk ve CHP tarafından temelleri atılan; daha sonra "Atatürk ilke ve inkılapları"na bağlı asker ve sivil bürokrasi tarafından geliştirilen, laik Türk milliyetçiliği ideolojisi. Kemalizm üç temel fikre dayanıyor.
Birincisi, elitizm/seçkincilik: Modern bir toplumun demokratik bir rejim içinde kurulamayacağı, ancak tepeden-inme reformlar yoluyla gerçekleşebileceği fikri. İkincisi, modern bir toplumun ancak merkezden yönetilen bir ulus-devlet olarak örgütlenen; aynı dili konuşan, aynı kültürü, aynı dini inancı paylaşan, yani tekkültürlü, tek-tip bir toplum olabileceği düşüncesi. Bunun için toplumdaki farklı etnik grupların ve dinsel inançların tek bir Türk kimliğine ve Sünni-Hanefi İslam inancına asimile edilmesi gerektiği fikri.
Üçüncüsü, modern bir toplumun ancak laik, yani dini inançların vicdanlarla sınırlandığı, dinin toplum hayatında rol oynayamadığı bir toplum olabileceği fikri. Bunun için, İslam'ın (Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla) devlet tekeli ve denetimi altına alınması; dini özgürlüklerin kısıtlanması; Sufi İslam'ın (tarikatların) yasak ve baskı altına alınması; Aleviliğin yok sayılması.
Kemalizm'in birinci ilkesi, 1925-50 arasında otoriter tek parti yönetimi; 1950'den (diyelim ki) son yıllara gelinceye kadar askeri-bürokratik vesayet altında çok-partili düzen biçiminde uygulandı. Çok-partili dönemde Kemalizm'in laikliği bir hayat tarzı, kendi başına bir inanç olarak algılayan "laikçi" yönünün temsilini CHP; "Türkçü" yönünün temsilini ise MHP üstlendi. "Milli irade"yi temsil iddiasında olan partiler (başlıca DP, AP, ANAP ve AKP) Kemalizm'in katı uygulamalarını yumuşatmaya çalıştılar. Buna karşılık asker-sivil bürokrasi 1960, 1971, 1980, 1997 ve 2007 müdahaleleriyle Kemalizm'i güçlendirdi; "milli irade" partileri ya kapatıldı ya da kapatılmak istendi.
AKP, Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin sağladığı imkanla, Kemalist politikaların yumuşatılmasında ve bürokratik-vesayetin geriletilmesinde en ileri giden "milli irade" partisi oldu. AKP hükümeti, Kürt kimliğinin inkarına son verdi; Kürtçe üzerindeki yasakları kaldırarak Kürt kimliğinin tanınması yönünde azımsanmayacak adımlar attı. Son zamanlarda 1997 müdahalesiyle gelen, Kemalist laiklik politikalarını güçlendirmeye yönelik önlemleri yürürlükten kaldırıyor. Üniversite öğrencileri için başörtüsü yasağının fiilen kalkması, imam-hatip ortaokullarının yeniden açılması, imam-hatip mezunlarına katsayının, Kur'an kurslarında yaş kısıtlamalarının kaldırılması bu bağlamda atılan adımlar.
Son bir iki yıldır Türkiye siyasi hayatında yaşanan önemli gelişmelerden biri, Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP (belki 1970'lerde Bülent Ecevit başkanlığında olduğu gibi) Kemalizm'le bağlarını "yumuşatma" arayışında iken, 2011 seçimleriyle iktidarını sağlamlaştıran Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP'nin Kemalizm'le bağlarını "güçlendirme" sinyalleri veriyor olması.
Bu sinyaller kısmen "Kürt açılımı"nın, yani Kürt sorununa yönelik reformların durması ve PKK'ya karşı askeri çözüme yönelmeyle kendini gösteriyor; kısmen de özgürleşme yönündeki öteki önemli girişim olan "Alevi açılımı"nın sona ermesiyle... "Kemalizm'in zincirlerinden kurtulmadan olmaz" diyorum, çünkü Türkiye'de huzur ve istikrar Kemalist asimilasyon, kültürel eritme, tektipleştirme politikalarında ısrarla değil, toplumun etnik ve dinsel çoğulculuğuna tam saygıyla tesis edilebilir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT