1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Son pişmanlık!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Son pişmanlık!

12 Mayıs 2010 Çarşamba 02:09A+A-

Hadi bütün yazarlar birlik olalım ve şu “mütareke basını” diye bizi suçlayan paşa hakkında dava açalım..

312 yazar, Genelkurmay'a ve Başkanına tazminat ve ceza davası açalım, bakalım sonuç ne olacak?.
Bir gazeteci bir paşaya “Onbaşı olamayacakların general olduğu ülke” dediği için 312 general birlik olup dava açabiliyorsa, biz niye açmayalım ve bu sözü söyleyen / yazan mahkum oluyorsa, niye biz bu davayı kazanmayalım ki? Hadi Ahmet Altan, bir iyilik yap..
Aslında düşünüyorum da, “onbaşı olamayacakların general olduğu ülke” cümlesinde tüm generallere hakaret varsa, o zaman bu ifade ile topyekün ülke de suçlanmış oluyor.. O zaman mesela, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, hatta Başbakan da dava açmalı Vakit'e.. Hatta onbaşılar ne güne duruyor. Onbaşılar da aşağılanmış oluyordur belki de..
Yazıda konu edilen somut bir örnek var ve burada kişiler, manevi hak kaybından söz ediyorlar. Aslında asıl hedefte “ülke” olduğuna göre, bu yoldan geçerek 70 milyon vatandaş dava açabilir.. Avukatlık parası 1000 liradan hesaplasanız 70 milyar lira yapar.. Bunun adına “hukuk” diyorlar bu memlekette. CHP, MHP işte bu düzenin savunuculuğunu, bu kişilerin avukatlığını yapıyor..
Hani eşkıya eşkıyalığını yapar da, “kanun namına” birileri adaleti satarsa ve şaki korunum, mazlum sanık sandalyesine oturtulursa, asıl vahim olan durum bu.. Bunun adı “kurtlar vadisi”nin hukuk düzeni olur.. Kurt kuzuya şah olsa ancak olacak olan budur çünkü..
Saçmalığın derinliği, boyutu, sınırı yok.. İşte bu “Ergenekon hukuku”.
Sahi, hak ve hukuk konusunda böylesine duyarlı olan TSK, kendi içindeki “çürük yumurta”lara niye sahip çıkıyor? Onları görevden almama konusunda direniyor.. Adeta suça ve suçluya bu şekilde yardım ve yataklık etmiş olmuyor mu, bir bakıma, DGM'nin eski içtihadlarına göre?.
Başörtüsü, irtica konusunda en küçük emareyi bile suç kabul edenlerin somut bilgi, belge ve tanıklar karşısındaki derin sessizliğini anlayabiliyor musunuz?
Erdil paşa “ER” olduğuna göre artık, en azından davanın onun açısından düşmüş olması gerekirdi..
Hadi, diyelim ki, davada adı geçen 3 paşa var, onlar için tazminata hükmetti! Gerisi ne oluyor.. Hani bu yazının muhatabı bu 3 paşa da sütten çıkmış ak kaşık olsa. Bunların bir kısmı, emekli olunca gidip batık bankalara danışman olan takımdan.. Normal şartlarda bunların büyük bir kısmına kimse sıradan bir iş bile vermeyecek tipten adamlar.. Ama paşa olmuş işte. Kimlerin niçin ve nasıl paşa yapıldığını da görmüş olduk bu vesile ile.. İlmi ve ahlaki seviyeleri, dürüstlükleri ile ilgili bilgi ve belgeler bütün ıslaklığı ile Ergenekon iddianamesinde duruyor.. Evren gibilerini de içeri tıkmak yerine beslemeye devam ediyor.. Celladımızın konforunun faturasını da bize ödetiyorlar.
Bu dava AİHM'den de döner, BM İnsan Hakları Komiserliği'nden de.. Bu kararı verenler, kendileri ile birlikte koca bir ülkeyi dünyanın gözünde küçük düşürdüklerinin farkında değiller mi?
Bu hakim hakkında, sıradan vatandaş bile bana göre, “ülkeyi küçük düşürdüğü ve hukuku alaya aldığı” gerekçesi ile dava açabilir. Bunun hakim güvencesi ile filan bir ilgisi yok..
Gerekçeli kararını görelim bakalım önce, ne diyor hakim.. Bu kararının gerekçesi ne, nasıl savunuyor?. O kararı tam sayfa basıp, o sayfayı çerçeveletip, ibreti alem olsun diye, baroların, hukuk derneklerinin, avukatların odalarına asmak gerek..
Baksanıza, dini, aileyi, kutsalı savunmak yasak, cinsel sapkınlıkları eleştirmek suç!
Taşların toprağa bağlanıp, köpeklerin serbest bırakıldığı bir memlekette yaşıyoruz sanki! Bir kısım media, mafia, sermaye, STK, siyaset ve bürokrasi arasında sanki “derin bir mutabakat” var gibi.. Reklam filmlerine, dizilere, magazin sayfalarına, afişlere baksanıza..
Hani bizim F-16’mız yok ki, duruşma günü bazı mahkemelerin üzerinden uçuralım..
Bizim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcımız, HSYK'mız da yok..
Ya hu, bu adamlar, 28 Şubat günlerinde, beni beraat ettiren mahkemenin hakimini, savcısını hepsini sürdüler.. İşaret aldığın gün “Cumhuriyet”ten sen yürüyeceksin, laikler ordusu yürüyecek ardından!
Brifinglenmiş yargıçlar, akredite basın, derin paşalar.. Hepsi el ele.
Evet Gülay Göktürk’ün dediği gibi “bu rezalete bir son vermek lazım”. Ve bu adamlar orada durdukları sürece de alttaki birtakım adamlar, onların işmarları ile vicdanları arasına sıkışıp kalmaya devam edeceklerdir.. Kimileri de vicdan ve cüzdan arasında tercihlerini cüzdanlarından yana yapmaya başlayacaklardır. Çünkü vicdan bir kere yara aldı mı artık her şey mübah olur onlar için.. Sahi, MSB bu sanıklar konusunda neden yasal işlem başlatmıyor? Hükümet neden bu konuda hukuki süreci başlatmıyor, doğrusu bunu da tam olarak anlamış değilim..
“Millete ihanet için” tek doz brifing ya da akreditasyon ilişkisi yeter de artar bile. Derin bağımlılık kendiliğinden oluşur.. Politikacı ya da işadamı, STK fark etmez.. Şeyh de fahişe de aynı kadroda sessizce yerini alır..
Geçenlerde Hasan Cemal yazıyordu: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ bu yakınlarda yine basına, gazeteci milletine giydirdi. “Mütareke basını” dedi. “Vatan hainleri” dedi. Tepki gösterdik. Bir meslek büyüğümüz, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’ye gelince... Dedi ki: “Orgeneral Başbuğ’un sözleri, bir kısım medya mensupları tarafından kabul edilmese, yahut tepkiyle karşılansa bile, ifade özgürlüğü çerçevesi içinde değerlendirilmesi gereken düşüncelerdir.” Basın Konseyi Başkanı böyle buyurmuş, üstelik Dünya Basın Özgürlüğü Günü münasebetiyle söylemiş bunları.”
Biz ne günler gördük. Post modern darbeler, balans ayarları, muhtıralar, darbe planları, andıçlar... Hep onların yanına kâr kaldı..
Peki şimdi ne olacak?. Basın Konseyi başkanı ne diyecek şimdi? Başbuğ ne yapacak? Muhalefet partilerinin liderleri susup oturmaya devam mı edecek? Belki de “oh olsun” diyecekler, bilmiyorum.. Çünkü yakışır onlara. Anayasa değişikliği konusundaki performanslarına bakınca başka türlüsü sürpriz olur bizim için..
Bana göre, birilerinin korkusu ve öfkesi aklını zail etmiş. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder derler ya, bunlar sınırı aştılar.. Bu silah geri teper.. Böyle böyle tükenecekler.. Şecaat arzedeyim derken kendi günah defterlerini, kendi aleyhlerinde olacak işlerle dolduruyorlar.
Durmak yok, yola devam.. Yarın uyandığınızda iş işten geçmiş olacak. Son pişmanlık fayda vermez çünkü.
Ha bu durum, diğer yargıçlar için de ders olsun ki, yüzlerini hukuktan çevirmesinler.. Selam ve dua ile.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT