1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Son Diktatör Abdullah Öcalan İlkeleri Uğruna İnfaz Ediyor
Son Diktatör Abdullah Öcalan İlkeleri Uğruna İnfaz Ediyor

Son Diktatör Abdullah Öcalan İlkeleri Uğruna İnfaz Ediyor

Tam itaat bekleyen bir diktatörün ve örgütünün hapishane ve genel atmosfer içerisindeki tutumunu anlatan Aytekin Yılmaz’ın Son Diktatör adlı eseri Vadi Yayınları tarafından yayımlandı.

04 Temmuz 2020 Cumartesi 11:58A+A-

Fatih Demir / Haksöz Haber

"Önderliği dinlemeyen cehenneme gider onunla oynayanı korkunç bir son bekliyor." Bu satırlar Abdullah Öcalan'ın çözümlemeler kitabında yer alan bir ifadeydi. Abdullah Öcalan örgüt militanlarına göz dağı vermek için çoğu zaman buna benzer tehdit dilini kullanmayı tercih ediyordu. Aytekin Yılmaz Son Diktatör adlı eserinde PKK ve Öcalan üzerinden Türkiye'nin örgüt kültürünü ve psikolojisini analiz eden içeriden bir bakış sunmakta okuyucusuna.  Eser örgüt adı fark etmeksizin silaha bulaşmış ve şiddeti kurtuluşun tek yolu olarak görenlerin şiddet sarmalına nasıl kapıldıklarını gözler önüne sermekte. Yazar aynı zamanda hapishanelerdeki örgüt yapılanmasının gücüne, mahpusların gündelik yaşamlarına, eğitimlere, koğuşlardaki yoz ilişkilere, iç infazlara ve PKK’daki kişilik tiplerine kadar birçok konuda bilgiler vermekte okuyucusuna.

Abdullah Öcalan örgüt içi iktidar mücadelesinde kendisine muhalefet eden rakiplerini Stalinist yöntemlerle haysiyetsizleştirdiğini belirten yazar, Abdullah Öcalan’ın kendisiyle aynı düşünmeyen veya ne düşündüğünü bile bilmediği örgütün lider kadrolarından üçünü acımasız bir şekilde önce itibarsızlaştırıp ardından infaz ettiğini aktarır eserinde. “Kendine muhalif gördüğü kadroları tasfiye etmek için önce olmadık suçlamalar yaptı sonra da teşhir edip itibarsızlaştırdı ardından da infaz ettirdi.” Abdullah Öcalan 18 Haziran 1998'de Şam’daki kampında etrafındaki militanlarına şöyle sesleniyordu, “Köyde bir köpeğim vardı hep komşuya kaçardı aynı bu Zeki gibi -Şemdin Sakık’ı kastederek- ihanet ediyordu güvercinler vardı aynı öyle. Güvercinleri yoldum köpeği de kovdum, çocukluk ilkelerime ters düşmem onlara bağlılığımı sürekli korudum, ona göre bizi anlayın, inceleyin.” Abdullah Öcalan bu sözlerle örgüt içerisindeki muhaliflere yönelik tutumunu da açığa vurmuş oluyordu.

Yazar hapishane süreci boyunca 40 civarında mahpusun koğuşlarda kendi örgütleri tarafından öldürüldüklerini belirtmekte eserinde. Örgüt içi infazlar örgütün siyasal ve ideolojik terminolojisine uygun olarak, hain ve işbirlikçi olmak ile yaftalanan mahkûmların infazına zemin hazırlamaktaydı. Türkiye'nin karanlık dönemlerinden olan 90'lı yıllarda hapishanelerde örgütlerin hapishaneleri adeta örgüt kampı olarak gördüklerini ve bu kamplarda yani hapishanelerde kendi sistemlerini ve işleyişlerini merkeze alan çalışmalar yürütmekte olduklarını belirterek, örgütlerin lider kadrolarından gelen emirleri sorgusuz sualsiz uygulamaya ve hapishane içerisinde örgütün devamlılığını sağlamaya yönelik çalışmalarıyla örgütün uzun bir süre daha bekasını sağlayan sözde devrimcilerden bahsetmektedir Yılmaz.

sondiktator1.jpgAbdullah Öcalan'ın yakalandığı ve mahkemede kendisinin söz alıp savunmasını yaptığı, özür dilediği görüntüleri izleyen örgüt üyelerinin kısa süreli öfke nöbetlerine kapıldıklarını belirtir yazar. Örgüt militanlarının örgüt için ve örgüt içerisinde bedel ödediklerini ve devrimin lekelendiğini düşünen örgüt militanlarının çıkmazlarını aktararak yaşanan içsel sorunları aktararak, Abdullah Öcalan’ın sözlerinin örgüte bağlılığı seyrekleştirdiğini ancak zamanla tekrar diriltildiğini aktarmaktadır. Yazar örgütün iç işleyişine değinerek Abdullah Öcalan'ın liderliğinin tartışmasız kabul edildiğini belirtmektedir. Yılmaz, Abdullah Öcalan’ın aslında asla geçmişiyle yüzleşmediğini ve gerektiği zaman geçmişini yaktığını ve yeni hedefler ve söylemler ile kendi liderliğini pekiştirecek bütün kombinasyonları denediğini belirtir. 

Örgüt içi infazların özellikle aktarıldığı eserde, infazların emirlerinin tamamının Abdullah Öcalan tarafından verilmese de örgüt içi sistematik işkence ve sorgulama yöntemlerinin örgütü ve  üyelerini sürekli olarak tetikte tutmaya yaradığını aynı zamanda liderliğe karşı herhangi bir yanlış söyleme kapılmama durumunu da beraberinde getirdiğini belirten yazar, sürekli tedirgin ve gergin olan militanların örgüte olan sadakatlerini ispatlamak için her türlü eylemi göze aldıklarını belirtmektedir.

Aytekin Yılmaz, eserinde 90 yıllardaki polis işkenceleri nedeniyle örgüt üyelerinin aşırı çözülmesi sonucunda örgütün tamamen polisin denetimine geçtiğini örgüt sorumluları tarafından her fırsatta bunun beyan edildiği ve çözülenlere karşı sürekli bir sitem halinin var olduğunu ve bu sitemin beraberinde örgüt kadrolarının bazılarını koğuşlarda tutuklayıp sorgulayıp ardından da infaz ettikleri bir süreci beraberinde getirdiğini anlatır. “Osman Tim adlı örgüt militanı poliste konuşmuştu. İfadeleri sonucunda örgütten İnsanların yakalanmasına neden olduğu söyleniyordu öldürülmeden önce yaklaşık 2 ay kadar bir süre adına “uygulama” denilen benim ‘hapishane içinde hapishane’ dediğim koğuş içinde ranza hapsinde tutuldu. Ardından bir gece infaz edildi. Havalandırma saatleri esnasında ise öldürülmesi kutlandı. Ardından halay çekilip, ihanetin cezalandırıldığı ve devrimin adaletinin tecelli ettiğini ifade eden sloganların atıldığını belirtir.” Aytekin Yılmaz bu olaydan çok etkilendiğini belirterek “hapishanede örgüte dâhil ilk hayal kırıklığımdı diyebilirim” demektedir.

Aytekin Yılmaz satırlarına şöyle devam eder, “Hele bir de Osman'ın ölümüne sevinip halay çekmek aklımın ve vicdanımın alacağı bir şey değildi. Halay sonlarında canımızla kanımızla seninleyiz ey serok sloganları atıldı.” Abdullah Öcalan’ın örgüt içerisindeki itibarını ve etkisini gözler önüne seren bu satırların örgütün iç mekanizmasının anlaşılmasına katkı sunacağını düşünmekteyiz. Bu tarz tepki veya “kutlama” olayları sadece örgüt üyeleri infaz edildiğinde değil polis asker gibi devlet görevi yürüten şahısların ardından da gerçekleştirilirdi diye belirtir Yılmaz.

“Örgüt koğuşunda bulunan yoldaşlara göre devrim düşman askeri öldürerek yapılabilirdi bu yüzden de ne kadar çok asker polis öldürülürse devrim o kadar erken olacaktı, bu bakış açısı diğer radikal sol örgütlerde de vardı o yıllarda DHKP-C neredeyse her gün İstanbul'un sokaklarında polis öldürüyordu en son trafik polisini öldürdüklerini duyduk onlar da kendi koğuşlarında polis ölümlerinin ardından halay çekiyorlar, tatlı dağıtıyorlar ve mutlu oluyorlardı.” 

Kaostan beslenen bu tip örgütlerin kendi içlerindeki bu çelişkili acımasız ve gayri insani tutumlarının sebebi neydi? Son Diktatör adlı eserin bir nebze de olsa bu sorulara yanıt sunduğunu söyleyebiliriz. 

HABERE YORUM KAT

5 Yorum