Sol-seküler kesimin Gezi kalkışmasını tarihselleştirme çabası
Turgay Yerlikaya, Gezi kalkışmasına dair oluşturulan nostaljik söylemin nasıl bir ideolojik arka plana yaslandığını inceliyor.
Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Bir nostalji olarak Gezi
Türkiye sosyo-politik tarihi açısından farklı bir momente karşılık gelen Gezi süreci, yakın siyasi tarihi okumak açısından da önemli bir dönem. Bugün muhalefetin önemli ölçüde sahiplendiği ve yıldönüm-lerinde andığı bu dönem, 2013 Mayısının son günlerinde küçük ölçekli bir protesto olarak başlamış ve süreç içerisinde yurt ölçeğinde etkisini gösteren bir boyuta ulaşmıştır. Facebook ve Twitter gibi platformlar üzerinden etki alanını genişleten ve Türkiye’nin hemen her yanına taşınan Gezi muhalefeti, zamanla ivmesini kaybetmiş ve nostaljik bir atfa dönüşmüştür.
Hemen her yıl dönümünde Gezi’yi sahiplenen siyasilerin yanı sıra süreci yöneten ve talepleri ile iktidarı ikna ya da icbar etmeye çalışan platformların tavırları, bu nostaljinin sürdürülmesine katkı sunmaktadır. Nihayetinde Gezi, 2002 yılından itibaren aralıksız olarak iktidarda olan ve Türkiye’nin kadim sosyal ve siyasi sorunları ile yüzleşerek önemli devrimlere imza atan bir siyasi anlayışa karşı güçlü ve geniş katılımlı bir muhalefeti temsil ediyordu. Her ne kadar Gezi, bir çevre hareketi olarak tanımlansa da olayların yaşandığı dönemde yapılan saha araştırmaları, hareketin politik saiklerle oluşan bir eylem olduğuna işaret etmektedir.
Nitekim o dönemde neden buradasınız ve neye karşısınız sorusuna muhatap olanların verdikleri cevaplara bakıldığında, çevresel taleplerin ikincil öneme sahip olduğu ve dönemin iktidarına yönelik öfkenin daha baskın bir motivasyon kaynağı olduğu görülebilmektedir. Bu nedenle Gezi, dünden bu güne iktidarın karşısında konumlanan muhalif tavrın kendisine dayanak oluşturduğu bir tarihsel moment olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan Gezi, muhalefetin kendisini güçlü hissettiği ve her aşamada referans vererek yeni anlamlar yüklediği bir sürecin kendisi olarak konumlandırılmakta ve her sene yeniden üretilmektedir.
Geziyi tarihselleştirme çabası
Gezi’nin başladığı gün ve hemen ertesinde, hem akademik hem saha araştırmaları hem de köşe yazıları aracılığıyla oluşan külliyat da bu dönemi tarihselleştirmeye çalışmıştır. Bir direniş miti ekseninde yorumlanan Gezi süreci, bu açıdan barışçıl ve çevresel yönleri ile ele alınmakta ve Gezi’yi farklı şekillerde tanımlamaya müsait olay ve olgular paranteze alınmaktadır. Bu nedenle Gezi’yi sahiplenen muhalefet anlayışının en temel sorunu, Gezi’yi çevresel taleplere indirgeyerek demokratik bir toplumsal hareket olarak kategorize etmek ve süreç içerisinde gerçekleşen şiddet eylemlerini görmezden gelmektir. Süreci anlamlandırmaya dönük erken tanımlama biçimleri bu açıdan tek boyutlu bir Gezi anlatısı ortaya çıkarmakta ve Gezi’yi, sorgulamadan muaf bir nostaljik moment olarak kabul etmektedir.
Gezi parkı protestolarını sadece belirli bir dönemdeki eğilimleri ile kimliklendirmek ve monolitik bir analiz yapmak oldukça sorunludur. Gezi protestolarının bir bütün olarak incelenmesi yerine süreç içerisinde geçirdiği evrimlerle birlikte analiz edilmesi farklı tanımlamalar yapılmasını mümkün kılacaktır. Bu nedenle Gezi parkı protestoları başlarda çevreci iddia ve şikayetlerle ortaya çıktığı düşünülen sonrasında ise kendisini sınıfsal ve ekonomik çıkarlarını kaybetmek istemeyen aktörlerin sembolize ettiği bir eylemliliğe dönüşmüştür. Nihai kertede protesto ve gösterilerin ilk evresinde katılımcı kimliği heterojen bir görünüm arz ederken sonraları daha popüler ve sınıfsal pozisyonu baskın olan isimlerin öncülüğünde ideolojik bir karaktere bürünmüştür. Bu nedenle, başlarda çevresel taleplerle ortaya çıktığı ifade edilen toplumsal hareket dalgalanmaları süreç içerisinde AK Parti ve dönemin Başbakanı Erdoğan’a yönelik öfke patlamasına evrilmiş ve bu durum protestoların kimliğini belirleyen en önemli etmen olmuştur. Buna Gezi’nin taşıyıcı unsuru olan ve protestoların kurumsallaşmasına etki eden Taksim Dayanışmasının HES projeleri, 3. Köprü ve diğer bazı makro çalışmaların iptal edilmesi ve muhtelif illerdeki valilerin görevlerden alınması ve bütün tutukluların serbest bırakılması gibi maksimalist talepleri de eklediğimizde sorunun farklı boyutlarına temas etmiş oluruz.
Peki neden?
Hemen her şehirde karşılık bulan ve bir dizi şiddet olayının yaşanmasına neden olan Gezi süreci sonrasında Türkiye’nin ekonomik ve sosyal işleyişi açısından da ciddi sonuçlar ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu ağır sürecin sonrasında, uzun süreli bir piyasa krizi yaşanmış ve ekonomik göstergeler açısından negatif bir sürece girilmiştir. Belirsizlik ve krizin söz konusu olduğu Gezi döneminde, borsa düşüş trendine girmiş, enflasyon ve işsizlik rakamlarında yükselişler görülmüştür. İşleyen bir ekonomik model, siyasi istikrarsızlık riski ile karşı karşıya kalmış ve yabancı yatırımcının kısmi geri çekilişi ile uzun ve kalıcı etkilerin yaşanması kaçınılmaz olmuştur.
Peki, AK Parti’nin en özgürlükçü dönemi olarak değerlendirilen, düşük işsizlik oranları ve ekonomik büyümenin pozitif seyrettiği 2013 yılında neden Gezi gibi geniş ölçekli bir hareket ortaya çıktı? Bir diğer soru, bu denli geniş bir ölçekli bir toplumsal harekete evrilen protestolara katılan insanların temel motivasyonu ne idi? Ya da neden çevresel talep ve o talebe verilen cevaplar uluslararası basında kendisine bu kadar yer buldu? Mesele sadece ağaç değil sloganı üzerinden daha net biçimde okunabilecek bu politik tavır, çevresel taleplerin göz ardı edildiği ve bambaşka bir noktaya evrildiği bir denklemi de birlikte okumayı gerektirmektedir.
HABERE YORUM KAT