Sol-Kemalistlerin tutarsızlıklarının biri bitmeden biri başlıyor...
İsmail Kılıçarslan, "uzay çalışmalarının" mahiyetini sorguladığı yazısında sol-Kemalistlerin içine düştüğü derin tutarsızlığın ise uzaya gitmekten bile daha anlamsız olduğunu vurguluyor.
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
O ‘ikonik’ anda
Fikrim değişmeyecek. Uzaya çıkmanın “mutlak bir gelişmişlik” ve “kesin bir ilerleme” olarak değerlendirildiği bilimsellik dinine kuşkuyla bakmaya devam edeceğim ve Türkiye dahil hiçbir ülkenin uzaya gitmesine sıcak bakmayacağım.
Bunun benim açımdan net bir sebebi var. İnsanoğlu uzaya “hayırlı bir amaçla” yahut hiç olmazsa “salt bir merakla” gitmiyor. Niyeti de iyi değil zihni de. Kolonileşmek ve uzay madenciliği “bu verili dünyayı bitirdik, tüketmek için başka gezegenler bulalım” demenin ötesinde hiçbir amaç taşımıyor bana kalırsa. Daha da basitçe ifade etmem gerekirse bence kesinlikle uzayda hayat var ama insan uzaydaki hayatın değil, sömürebileceği kaynakların peşinde. Dün Amerika’yı “bir uzay olarak” güya keşfeden insanlık, Avustralya’yı “bir başka uzay olarak” fetheden insanlık soykırım ve emperyalizmden başkaca ne götürmüş oralara da şimdi bu insanlığın uzay yolculuğundan hayır umuyoruz?
Türklerin uzaydaki etkinliği bu berbat hikâyeyi pozitife çevirir mi, çevirebilir mi; önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Sadece bu bakımdan önemsiyorum Türkiye’nin uzay çalışmalarını.
Bu, burada bir dursun.
2014’te Marmaray yapılırken “Millet uzaya gidiyor, biz Marmaray inşa edince uzaya gitmiş gibi seviniyoruz” yazanlardan haber alınmayacak zannettik ama elbette boş durmadılar. “Yeterli bağlantısı ve parası olan herkes uzaya çıkabilir. Bu rutin bir gezi. Bunca ekonomik sıkıntı varken uzaya niçin insan yolluyoruz ki?” yazmaya başladılar.
Allah’tan astronotumuz Alper Gezeravcı yolculuğunun ilk dakikalarında aslında Mustafa Kemal’e ait olmayan ama onun olduğuna yürekten inanılan “İstikbal Göklerdedir” cümlesini sarf etti de bu kitle az da olsa rahatladı. Elbette bunu “Akepe iktidarı” sağladığından gurur duymadılar bir Türk çocuğunun uzaya gidiyor olmasından ama hiç olmazsa “İyi bari, Mustafa Kemal’den söz ettiler” diyerek bünyelerini rahatlattılar mebzul miktarda.
Bu da burada bir dursun.
Alper astronotun uzay yolculuğuna başlamasına saatler kala CHP’lerin yepyeni bir krizi vardı ellerinde. Büyükçekmece Belediyesi’nde çalışan biri, oldukça yaşlı olduğu görülen bir hanım teyzenin boğazını sıkıp ona ağza alınmayacak bir küfür etmiş, olaya müdahil olmaya çalışan A Haber muhabiri kardeşimize (çok geçmiş olsun bu arada) dayak atmışlardı.
Bu da burada bir dursun.
Akşam saatlerinde Alper astranotun başörtülü annesini görünce kendi kendime “Demek o ikonik an’a gelip çattık” dedim kendi kendime.
Senelerce Türkiye’deki ötekileştirmeden bîzar olan ve bu ötekileştirmenin sembolü olarak başörtüsü mücadelesini sürdüren dindar kesim, sıklıkla “Türkiye uzaya roket yolladı da başörtüsüne mi takıldı?” diye sordular.
Sorunun tuhaflığı emin olunuz başörtüsü yasağının tuhaflığının yanında solda sıfır kalırdı.
Aslında bu soru bir bakıma “çağdaşlık, modernlik, ilerleme gibi diskurlarınızın hiçbiri bu aptal başörtüsü yasağınızı izah etmiyor” demenin bir yoluydu.
Giderek bu sorunun kendisi bir bakıma ikonikleşti ve toplumsallaştı. Başörtülü ilk polis memuru göreve başladığında “Sanki uzaya gittik, ne bu sevinç?” diye soranları hatırlıyorum mesela.
Nedense “başörtüsü ve uzay” arasında bence epeyce anlamsız ve çok da Türkiye’ye mahsus bir dikatomi oluştu seneler içerisinde.
Önceki gece Alper astronotun annesi, bu dikatomiyi bir daha geri alınmayacak şekilde dindarlar lehine sonlandırdı. Türkler uzaya gitti ve başörtüsü buna engel olmadı. Dahası, “Sanki uzaya mı gittik?” sorusunu muhalefet etmek sayan tüm kesimler derin bir mahcubiyetin içine düştüler.
Eh, bu da Türkiye’nin belli alanlarda “ikon kırıcısı” olmayı hep başarmış Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu yine. Ayasofya’yı açan, başörtüsü yasağı dahil olmak üzere seçmenlerinin üzerindeki tüm “ikincil iktidar baskılarını” ortadan kaldıran, askeri ve siyasi tüm vesayet biçimlerini paketleyen Erdoğan, “uzaya gittik, başörtüsü de rokete takılmadı” diyerek bir ikonu daha parçalamış oldu.
Şimdi inleyerek “Ya bu uzay yolculuğuna parası olan herkes gidebilir” yazarak Türkiye’nin başarısını küçümsemeye çalışanların kesin olarak bildikleri bir şey var. Tayyip Erdoğan “Gideceğiz” diyorsa o uzaya Türk yapımı roket ve mekiklerle gitmeye de az kalmış demektir. Şimdiden “Bakalım o zaman ne mazeret bulacağız?” diye düşünmeye başlamışlardır. “Aslında bu roketin iniş takımları yerli değil” falanla başlayıp “Roketler komple İtalya’dan gemilerle geliyormuş” cümlesiyle devam edip “Aslında ilk astronot Erdoğan zamanında yetişmedi. Türkiye’nin ilk astronotu Sabiha Gökçen’dir” cümlesiyle final yapabilirler bence.
Olmadı İlber Ortaylı zaten yetişir imdada. “Filistinli diye toprağını satan adama derler” palavrasıyla soykırım destekçiliği yapan düzenbaz, Kemalistlere uzay konusunda sufle mi veremeyecek Allasen?
HABERE YORUM KAT