Sokaktaki köpeklerin dokunulmazlığı nereden geliyor?
Ersin Çelik, Türkiye'de son yılların en çok tartışılan meseleleri arasında olmasına rağmen sokaktaki köpeklerin nasıl önüne geçilemediğini inceliyor.
Ersin Çelik / Yeni Şafak
Sokaktaki köpeklerin dokunulmazlığı nereden?
Yıllardır önlem alınmadığı ve eleştirilere kulak tıkandığı için dağ gibi büyüyen, son aylarda canlara mal olan, sokakları, parkları güvenli olmaktan çıkaran ve sosyal medyanın da tetiklemesiyle kaosa neden olan sahipsiz köpekler için nihayet bir adım atılıyor.
Yasal düzenleme önümüzdeki günlerde Meclis’e gelecek. Madem yeni bir döneme giriliyor, düğmeyi de en başından doğru iliklemeliyiz.
“Sokak köpeği” veya “sokak hayvanları” tanımları sokaklardaki kontrolsüzlüğün ve can alıcı saldırıların önünü açıyor aslında.
Mesela, çıkacak yasal düzenlemeye karşı türlü direnişler sergilemesi beklenen ve bugünlerde kamuoyunda örgütlenme çağrıları yapan hayvan hakları savunucusu bazı yapılar, “Sokak hayvanının adı üstünde yeri sokaktır” diyerek, sokakları hayvanların doğal yaşam alanı ilan ettikleri gibi, barınaklar için de “hapishane” diyorlar.
Bu anlayışın bir aşama sonrası şu olacak gibi: “Sokaklar zaten köpeklerindi, insanlar olarak bizler onların yaşam alanlarını işgal ettik. Şimdi çoğunluğu ele geçirdiler. Köpekler nasıl isterse öyle yaşamalılar. Bizlerin söz söylemeye hakkımız yok”.
Aslında söylemiş kadar oldular. Bakın, sokaklardaki köpekler son iki yılda 100’e yakın vatandaşın ölümüne neden oldu. Ancak mevcut yasalar ile sorumlu olan yerel yönetimler ölümlerin, yaralanmaların ve köpek saldırılarına bağlı travmaların önüne geçemedi bir türlü. Üstüne üstlük seslerini yükseltenler, sorumluluklarını yerine getirmek isteyenler de birtakım çevrelerce baskı altına alındılar. Belediyelere barınak kumpasları kuruldu. Türlü tezviratlar yapıldı. Sosyal medyadan tehditler savuruldu. Bazı insanlar mahkemelerde süründürüldü. Sivas’ta bir baba, küçük yaştaki kızına saldıran köpekleri silahıyla vurduğu için gözaltına alındı, hakkında soruşturma açıldı. Akıl almıyor ama memlekette, insana saldırdığı esnada vurulan köpeği koruyan ve yücelten dokunulmaz bir anlayış oluşturuldu. Bakınız sanatçı Yıldız Tilbe, insanları parçalayan köpeklerin itlaf edilmesini istedi diye deyim yerindeyse mahkemelerde süründürüldü.
Neymiş, adı üstünde sokak köpeğiymiş. Onlarla yaşamayı öğrenmek gerekiyormuş. Çöplerinizi dahi köpeklerin beslenmesine göre planlamalıymışsınız. Nasıl mı? Hayvan Hakları Derneği (HAYTAP) sitesinde şöyle diyor: “Sokak hayvanları insanlar gibi çatalla yemek yemez. Ağızları bağlı torbaları patileriyle açmaları mümkün değildir. Eğer çöp torbalarınızın ağzını sımsıkı bağlamazsanız onlar da parçalamak zorunda kalmaz ve böylece tüm çöpler sokaklara dağılmaz. Bunlardan şikâyetçiyseniz ve sokak hayvanlarının yegâne beslenme kaynağı olan çöp torbalarının geldiği halden memnun değilseniz basitçe kapınızın önüne bir kap mama koyabilirsiniz.”
Yani ya hijyen koşullarını hiçe sayarak çöpünüzü köpeklerle paylaşacaksınız ya da mama alıp kapınızın önüne koyacaksınız. Benzeri taleplerin, yönlendirmelerin, şirinliklerin, sevecenliğin sınırı yok. Bir de insana verilen değerden eser yok.
Bu nedenle önce tanımları değiştirmek gerekiyor. ‘Sokak köpeği’ demek parklarda, bahçelerde, caddelerde ve okul önlerinde dehşet saçan köpeklere dokunulmazlık kazandırıyor. Tüm Türkiye’nin ve özellikle de büyükşehirlerde yaşayan insanların iki sınıf köpek sorunu var aslında. Birincisi sahipsiz köpekler, ikincisi ise başıboş köpekler. ‘Ne farkı var?’ diyenler olacaktır.
Sahipsiz köpekler sınıfına; kontrolsüz üremeyle hızla çoğalan, ırkı bozulmuş, çeşitli sağlık sorunları yaşayan, insanlara teması az olan ve sürü halinde gezmeye başladıklarında tehlikeli olan köpekler giriyor.
Başıboş köpekler ise; mevcut ekosistemi besleyen ve çıkmaza sokan bir başka sorun. Aslında ‘sahipli olan’ ancak bir süre sonra sokaklara terk edilen köpekler. Mamayla beslenmeye alışmış, kaostan uzak, sıcak bir ortamda büyümüş ama bir süre sonra terk edilmiş genellikle de cins köpekler. Uzmanlar bu sınıftaki köpeklerin, sokaklara, açlığa ve sağlık sorunlarına adapte olamadıkları için kendilerini koruma içgüdüsüyle saldırganlaştıklarını söylüyorlar. Aralarında bir de tehlikeli ırklar var tabii.
Sahipsiz köpekler ciddi bir ekonomik kaleme dönüşen mama sektörünün, başıboş köpekler ise yasal olmayan ve büyük paraların döndüğü “sahiplendirme” sektörünün sokağa yansıyan sonuçları aslında.
Başıboş ve sahipsiz köpeklerle ilgili tasarıya göre her belediye imkanı dâhilinde sokak köpeklerini toplayacak ve köpekler için sahiplendirme ilanı yayınlayacak. Her bir köpeğin sahiplenilmesi için 30 gün beklenecek. İncelediğimde İngiltere ve birçok Avrupa ülkesinde bu sürenin 30 gün olduğunu gördüm. Yine örnek alınan ülkelerde de olduğu gibi 30 gün sonunda sahiplenilmeyen köpekler, acısız yöntemlerle uyutulacak.
Sokaktaki köpekler toplatılır, bu sayede popülasyon kontrol altına alınırsa ve isteyenler için sahiplendirmeler barınaklar üzerinden yapılırsa kaosun önüne gayet geçilir elbette.
Tam bu aşamada yasa tasarısı görüşülürken, sahipsiz ve barınaklardaki köpekler üzerinden sabotajlar “üretilmesinden” çekiniyorum açıkçası. Sözde hayvan hakları savunucularının kurdukları ekonomik düzen ve sosyolojik rantın bozulmaması için birtakım videoları yayınlayacakları söyleniyor. Daha önce bu yönde şantaj yapanlar olmuştu zaten. Özellikle barınakları olan belediyeler şu günlerde çok dikkatli olmalı. Önlemler almalı. Görüşülen tasarı üzerinden sert tartışmalar yaşanacağı aşikâr. İstenmeyen, tasvip edilmeyen, vicdanları yaralayacak, kurgu ya da gerçek fark etmez kısa bir görüntünün, bir hukuk ihmalinin ne tür tartışmaların ve hatta yasal düzenlemelerin kapısını araladığını daha önce görmüştük. Aman dikkat. Sokakları sosyal medyadan beslenen ve köpeklere teslim etmek isteyen kaosçulara, rantçılara, insana değer vermeyen, bu uğursa köpekleri de suiistimal eden sözde hayvan severlere teslim etmek istemiyorsak bu süreci suhuletle atlatmak gerekiyor.
HABERE YORUM KAT