Sokağa Çıkmak Kadar Adalet İstemek de Vatanseverliktir
Darbeyi engellemek isterken darbeciler gibi üç gün ya da üç yıl sorgulamalara maruz kalmış üç örnekle darbe sonrası süreci anlatan Oğur, üç yıl önce sokağa çıkmak cesaret gerektiriyorken, bugün de herkes için adalet istemenin cesaret istediğini belirtiyor
KARAR/ Yıldıray Oğur
Cihat’tan Adalete Bir 15 Temmuz Hikayesi…
15 Temmuz 2016 gecesi darbecilere direnmek için İstanbul ve Ankara’da sokaklara çıkan cesur vatandaşlar içinde herhalde o gece Genelkurmay Karargahı’nın önünde toplananlara ayrı bir parantez açmak gerekir.
Sıradan vatandaşların normal zamanlarda dahi önünden geçerken tedirginlik duyduğu Genelkurmay Başkanlığı binası o güne kadar yapılmış her darbenin merkeziydi.
Şüphesiz bir darbeye direnmek için gidilecek en doğru ama en tehlikeli adresti.
Ama bu risk bile binlerce insanın o gece Genelkurmay’ın önünde toplanmasını engelleyememişti.
Gece boyunca binadan, helikopterlerden üzerlerine ateş açıldı, karargahtan çıkan tanklar insanları ezdi. O gece İstanbul ve Ankara’da darbeye direnilen noktalar içinde en çok şehit de (35) Genelkurmay’ın önünde verildi.
Ama buna rağmen gecenin ilerleyen saatlerinde bir grup vatandaş bir adım daha ileri gidip, darbeyi merkezinde durdurmak için Genelkurmay’ın içine girdi.
O anlara ait cep telefonu kayıtlarında bir grup vatandaşın Genelkurmay karargahının koridorlarındaki odalara girip çıkararak o saatlerde kendisinden haber alınamayan Genelkurmay Başkanı’nı aradığı bile görülüyor. Bu cesur insanların çoğunun adını bilmiyoruz.
Biri hariç.
Koridordaki güvenlik kamerası görüntülerinde kendinden emin adımlarla Genelkurmay’da dolaşan, telefonuyla görüntü çeken, kapıları zorlayan lacivert t-shirt, kot pantolon ve beyaz spor ayakkabılı gencin adı Muhammet Cihat Tahiroğlu.
(https://www.youtube.com/watch?v=2wg6x1lYzyE 0.12 saniyeden sonra)
Gazi Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği okuyan 20’li yaşlardaki Tahiroğlu, Afşin’den Ankara’ya üniversite okumaya gelmiş. Babası Afşin’de esnaflık yapıyor.
Onun hakkında bu kadar çok şey bilmemizin nedeni 2581 sayfalık iddianamede saklı.
Geçen hafta üç yıllık mahkeme sonunda kararların verildiği Genelkurmay Çatı Davası’nın iddianamesinde yer alan darbeci askerlerin ifadelerden okuyalım:
“İkinci katta kalabalık bir sivil vatandaş grubu vardı. Vatandaşlara çıkmaları yönünde telkinde bulunduk, bunun üzerine bu esnada yukarıdaki kattan birkaç el silah sesi
geldi, bir süre sonra Genelkurmay İkinci Başkanı’nın eski koruma subayı sivil bir vatandaşa tabanca ile ateş ederek ayağından vurdu, tuğamiral ... vatandaşlara sürekli küfür ederek boşaltmalarını istediğini, bu esnada Özel Kuvvetlerden tam teçhizatlı 3 kişi geldi ve katta bulunan vatandaşlar dışarıya çıkarıldı.”
Güvenlik kamerası görüntülerinde az önce Cihat’ın da aralarında olduğu vatandaşların dolaştığı koridorlarda artık tam teçhizatlı askerler ve yerde yatan bir sivil görünüyor. Herkes dışarıya çıkarılmış.
Ama bir kişi hariç. İddianamedeki bir ifadeden devam edelim:
“Bekleme salonuna geçerek sabah saat 05:00 sıralarına kadar bekledik... Aynı katta bulunan Protokol Subaylarının
odasına gittiğimde burada masanın altına gizlenmiş 20’li yaşlarda kendisinin makine bölümü öğrencisi olduğunu söyleyen sivil bir vatandaş gördüm, kendisi ‘ateş etme çıkıyorum’ diye seslendi ve şahsa silahını doğrultarak ayağa kalkmasını söyledim. Mehmet Partigöç’ün yanında bulunan kareli gömlekli sivil giyimli subay olduğunu düşündüğüm
kişiye bu şahsı teslim ettim, bu kişi de sivil vatandaşı yere yatırarak ellerini gözlerini bağladıktan sonra onu tuvalete götürdü.”
Hikaye burada da bitmiyor. O akşam MİT’e gelen ihbar üzerine Kara Kuvvetleri Komutanı ile birlikte Kara Havacılık Okulu’nu teftişe giden, Genelkurmay’a döndükten sonra da darbeciler tarafından komutanlarıyla birlikte derdest edilip gözaltına alınan Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı’nın emir subayı yüzbaşı anlatmaya devam etsin:
“Beni Genelkurmay 2. Başkanı’nın Emir Subayı odasına götürdüler ve kontrol altında tutulmam talimatını verdiler. Sabah 8-9 sıralarına kadar bu odada bekledim. Bir müddet sonra yanıma Cihat isimli bir vatandaşı Genelkurmay’a girdiği için getirdiler. Bir müddet sonra özel kuvvetler personeli güvenlik gerekçesiyle beni ve sivil vatandaşı üst kata çıkardı, saat 13.00 sıralarına kadar burada bekledik ve yanlarımıza özel kuvvetler personeli yoktu. Seslerin kesilmesi üzerine aşağı indik ve dışarıda bekleyen polislere teslim olduk.”
Artık darbe bastırılmış, polis Akıncı Üssü’ne gitmeyen Genelkurmay’da kalan darbecileri gözaltına almıştır.
Ama o gece darbeye direnmek için Genelkurmay’a giren Makine mühendisi Cihat’ın uzun gecesi hala devam etmektedir.
Hikayenin devamı iddianamenin 1534 ve 2499’uncu sayfalarında yer alan iki fotoğraf karesinde.
Fotoğraflarda sadece iç çamaşırlarıyla kalmış darbeci askerler polislerin arasında gözaltına alınırken görülüyor.
İddianamedeki o karelerde bir kişinin ismi yok; Üzerindeki kıyafetler çıkarılmış olarak polislerin arasında götürülen Muhammet Cihat’ın.
Muhammed Cihat, 16 Nisan günü öğle saatlerinde diğer darbeci askerlerle birlikte gözaltına alınıp, Başkent Spor Salonu’ndaki gözaltı merkezine götürülmüş, iki gün boyunca polislere sivil bir öğrenci olduğunu, darbecilere direnmek için Genelkurmay’a girdiğini, darbeciler tarafından gözaltına alındığını anlatmış ama o şartlarda kimseyi inandıramamıştı.
Bu arada ondan geceden beri haber alamayan Maraş’taki ailesi endişeye kapılıp, Ankara’ya gelerek oğullarını aramaya başlamış, hastaneleri, morgları, polis karakollarını gezmişlerdi.
Ailesi, Cihat’ın izini ancak üç gün sonra bulabildi.
18 Temmuz sabahı gerçek ortaya çıkınca Cihat serbest bırakıldı.
Başından geçenleri daha sonra sadece Maraş’ta çıkan bir yerel gazeteye anlatmış:
“Karargaha girdiğimizde o gece, darbeci askerler tarafından bizim üzerimize açılan ateş sonucu çoğu vatandaş canlarını kurtarmak için tekrar dışarı çıkmayı başardı. O gece Genelkurmay Karargahında en son ben kalmıştım. Boş olan, güvenlik kameralarının da bulunduğu bir odada gizlenmeyi başardım. Ancak sabahın erken saatlerinde darbeci subaylar tarafından yakalandım. Ellerimi ve gözlerimi bağlayarak sorguya aldılar. Bana, kimin talimatı ile buradasın diye sordular. Bende, o gece Cumhurbaşkanımızın canlı yayında vatandaşlara, sokaklara, meydanlara inin talimatıyla buraya geldiğimi söyledim. 16 Temmuz günü saat 15.00'a kadar darbeciler tarafından rehin alındım. Daha sonra Genelkurmay Başkanlığına giren polisler tarafından ifademe başvurulmak üzere götürüldüm. 18 Temmuz sabahı saat 06.00'da serbest bırakıldım."
O gece darbecilere Genelkurmay’ın içine girerek direnen, darbeciler tarafından gözaltına alınan, ardından darbeci diye gözaltına alınıp günlerce bir spor salonunda yarı çıplak direndiği darbecilerle yaşamış bir gün içinde darbenin bütün cephelerini görmüş o gecenin isimsiz kahramanlarından Muhammed Cihat’ın hikayesi böyle.
Yine de o karmaşadan kurtulduğu, hakkındaki adalet de üç gün içinde tecelli ettiği için şanslı sayılır.
O gece Genelkurmay’da onunla birlikte darbeciler tarafından gözaltına alınan, ardından darbeci olarak tutuklanan ama hakkında adaletin tecelli etmesi için üç yıl hapiste yatması gereken Genelkurmay Harekat Plan Daire Başkanı Tümgeneral Baki Kavun onun kadar şanslı değildi.
Savcı iddianamesinde darbe gecesi sabaha karşı Genelkurmay’daki tutuklanma görüntülerini “darbe başarısız olunca kendi kendisini derdest ettirdiği” şeklinde değerlendirmişti.
O görüntüler “Kendi kendini derdest ettiren FETÖ’cü” başlıklarıyla günlerce gazetelerde ve televizyonlarda dolaşımda kaldı. Hatta Anadolu Ajansı onun için özel bir video bile hazırladı.
https://www.youtube.com/watch?v=PI8fiFOOu6Y
Üç yıl süren mahkemede Tümgeneral Kavun, bu suçlamaları reddetti. Onun derdest edilerek, gözlerini bağlanıp gözaltına alındığını gören pek çok tanık ifadesi ortaya çıktı.
Ve geçen hafta de Baki Kavun Genelkurmay Çatı Davası’ndan beraat etti.
Yine aynı davada üç yıldır tutuklu yargılanan Genelkurmay Başkanlığı Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı Korgeneral Salih Ulusoy da darbecilik suçlamasından beraat ederek, tahliye edildi.
1959 doğumlu Ulusoy, darbe davasında yargılanan en üst düzey komutanlardan biriydi. Darbeden beş gün sonra Genelkurmay Başkanı’nın yaveri Levent Türkkan’ın “Kesin cemaatçi olduğunu biliyorum” ifadesi üzerine tutuklanan Ulusoy, darbe sırasında bulunmadığı karargaha görüntülere göre gece yarısı gelmiş bir süre koridorlarda dolaştıktan sonra da oradan ayrılmıştı.
Mahkemedeki savunmasında darbe haberini alınca direnmek için akrabası olan Memur-Sen’e bağlı sendika başkanı ile nizamiyeden Genelkurmay’a girmeye çalıştığını oradaki durumu görünce ayrılıp, başka karargahları denediğini, o gece Savunma Bakanı, Başbakan’ın danışmanıyla darbeye karşı faaliyetler için görüşmeler yaptığını anlatmıştı. Aleyhindeki haberlere, televizyonlara çıkan bazı emekli askerlerin ifadelerine rağmen, askeri bilirkişi raporu, HTS kayıtları ve tanık ifadeleri de bu anlatımları destekleyince Ulusoy üç yıl sonra darbe suçlamasından beraat etti.
Üç yıl sonra da olsa darbe yöneticisi üst düzey komutanların yargılandığı davada, iddianamelere rağmen verilen bu beraat kararları, Ankara’daki darbe davalarının Türkiye’deki yargı standartlarının çok üstündeki adalet performansının ve hakimlerin özgüveninin göstergesi.
Özellikle de üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hala darbeyle ilgisiz, mensubiyet dışında bir suçun, suçlamanın, delilin ortada olmadığı, düşük profilli isimlerin yargılandığı FETÖ davalarında bile pek çok hakimin eli bir türlü beraat kararı vermeye gitmezken...
Halbuki nasıl 15 Temmuz gecesi vatandaşların üzerine düşen görev darbeye direnmekti, Cihat’ın yaptığını yapmaktı.
Bugün herkesin üzerine düşen görev de adaleti savunmak, masumların arada kaynamasını engellemek için titizlik göstermek, Ankara’da darbenin yöneticilerinin yargılandığı davadaki hakimlerin yaptığını yapabilmek.
Üç yıl önce o gece sokağa çıkmak cesaret istiyordu, üç yıl sonra bugün de herkes için adalet istemek cesaret istiyor.
İkisi de riskli, ikisinin de bir bedeli var ama ikisi de vatanseverlik.
Günün sonunda da hem Cihatlar hem de adaleti sağlayan hakimler hatırlanacak...
HABERE YORUM KAT