1. YAZARLAR

  2. Ahmet Altan

  3. Şizofreni
Ahmet Altan

Ahmet Altan

Yazarın Tüm Yazıları >

Şizofreni

28 Haziran 2011 Salı 18:31A+A-

Hemen hemen hepimiz gerçeklerin farkındayız.

Cumhuriyet tarihi boyunca süren devlet yapısı, bu yapının çağdışı çarpıklıkları, siyasal ve sosyal ilişkiler, toplumsal katmanlar, kullanılan aletler, ekonomik düzen, dünyaya bakışımız, dünyanın bize bakışı ciddi biçimde değişiyor.

Bunu biliyoruz.

Değişim sürecinde geldiğimiz nokta, bundan on, hatta beş yıl önce bile hayal edilemeyecek bir nokta.

Herşeyi bir yana bırakın, bugün PKK’nın lideri Öcalan’la devlet müzakereler sürdürüyor, bu gerçek Başbakan tarafından açıklanıyor, ana muhalefet lideri bunu olumlu karşılıyor, sürmanşetimizde okuyacağınız gibi Apo “sözleşme safhasına gelindiğini” söylüyor.

En önemli sorunumuzun çözümünde sona yaklaşıyoruz.

Bunu da hepimiz biliyoruz.

Sorunun çözümü gerektiğini de kabul ediyoruz.

Kürt meselesinin çözümünden ve yeni anayasanın hazırlanmasından sonra bambaşka bir hayata başlayacağımız da kimsenin meçhulü değil.

Buraya kadar herşey normal geliyor.

Şizofreni bundan sonra kendini gösteriyor.

Bütün bu değişimleri biliyoruz, görüyoruz, kabul ediyoruz ama sanki bunlar olmuyormuş gibi davranıp, konuşmak istiyoruz.

Bugünü yaşıyoruz ama otuz yıl öncesinin dilini konuşuyoruz.

Söylediği bir cümle yüzünden mahkûm olan Hatip Dicle’nin milletvekili olmasını sağlayacak formül aranırken,  yaşadığımız gelişmelerde en büyük paya sahip olan AKP, aniden otuz yıl öncesinin konuşma biçimine dönerek “Ne yapalım, yasalar böyle” diyebiliyor.

Belki alttan alta bir çözüm arıyor ama bunu ortalığı yatıştıracak bir biçimde anlatmaya yanaşmıyor.

PKK, Öcalan “Sözleşme safhasındayız” derken gidip, sanki böyle bir şey olmuyormuş gibi bir çavuşu öldürüyor.

AKP’nin “ne yapalım” katılığı da, PKK’nın orada burada insanları öldürmesi de bugünün gerçekleriyle örtüşmüyor.

Geçmişin davranış kalıpları bunlar.

Yaşadığımız gerçeğin tümüyle biçim değiştirmek için esnediği bir zaman diliminde, esneyen gerçeklikle uyuşmayan bir katılık, bütün toplumu hastalıklı bir gerginliğin içine kilitliyor.

Kendi yarattığımız yeni gerçeğe uymakta zorluk çekiyoruz.

Kabul edelim ki bu, zihinsel bir konformizmin, düşünsel bir tembelliğin sonucu.

Toplumun ulaştığı aşamanın gerisinde kalıyor bu davranışlar.

Önce Türkiye nerede, bunun cevabını vermek zorunda herkes.

İlk görülmesi gereken gerçek, adam başına on bin dolarlık bir milli gelir yaratacak düzeye gelmiş olduğumuz, toplumun zenginleştiği, bütün eksikliklerine rağmen yaşam standardının yükseldiği.

Ve, devlet yapısıyla hukuk sisteminin, bu gelişmenin gerisinde kaldığı.

Zaten bu yüzden yeni bir anayasa yapmak istiyoruz, bu yüzden Başbakan’ın Apo’yla görüşmeler yapıldığını kabul etmesinin hemen ardından gelen referandumda yüzde 58 oy çıkıyor, bu yüzden muhafazakârlar demokratik değişimleri destekliyor, bu yüzden CHP biçimden biçime giriyor, bu yüzden Kürtler “demokratik özerklik” talep edebiliyor, bu yüzden darbecileri yargılayabiliyoruz, bu yüzden devletin içinden Ergenekoncuları ayıklayabiliyoruz, bu yüzden askerî vesayeti geriletebiliyoruz, bu yüzden Murat Karayılan Hasan Cemal’e “2011’de çözüm beklediklerini”söyleyebiliyor, bu yüzden “değişimin siyasi sembolü” konumundaki AKP her iki seçmenden birinin oyunu kazanabiliyor.

Böyle büyük bir esnemeyi yaşarken, görürken, bilirken, konuşurken...

Nasıl oluyor da aniden “geçmişin tepkileriyle” sahneye çıkılabiliyor?

Nasıl oluyor da AKP o kadar katı bir açıklama yapabiliyor, PKK hiçbir anlamı olmayan saldırılarla insanları öldürebiliyor?

Geleceği kurarken geçmişten kopmamaya da özen gösteren siyasetin ikili yapısından kaynaklanıyor sanırım bu tuhaflık.

Bir yandan geleceği yaratırken bir yandan da geçmişten korkuyorlar.

Bu aşamada, hem Türk siyasetinin, hem de Kürt siyasetinin ciddi bir yardıma ve desteğe ihtiyacı var bence, onların korkularını, takıntılarını, günün gerçeğiyle geçmişin alışkanlıkları arasında sıkışan şizofrenilerini yatıştırmak, onları cesaretlendirmek, hatalarını göstermek topluma düşüyor.

Bu da ancak, onlara sürekli olarak geleceği hatırlatmakla, bu geleceği yaratmada gösterdikleri çabayı övüp, bu gelecekten kaçmaya çalışan korkularını eleştirmekle, ilerici her hamleyi destekleyip, gerici her hamleyi alabildiğine kınamakla mümkün.

Dürüst ve açık yürekli olmanın tam zamanı anlayacağınız.

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT