Sizin Günahlarınız Saymakla Biter mi?
Sabah yazarı Melih Altınok’un Rus katliamlarını örtme çabasını teşhir etmemize bir başka Sabah yazarı cevap vermeye kalkışmış! Ama nedense dün sosyal medyada beğenip onay verdiği Pelikancı ortağının yazısına bu kez hiç değinmemiş!
HAKSÖZ-HABER
Pelikan tayfasının uzun bir süredir İslamcılık ve İslamcılara karşı karalama kampanyası yürüttükleri biliniyor. Normaldir, İslamcılar keyiflerini kaçıracak şeyler söylüyorlar, tavırlar alıyorlar, rahatsız olacaklar elbette. Ayrıca iktidardan okkalı bir aferin almanın en sağlam yolu olarak ‘en yakında görünenlerin ihaneti’ni yazıp çizmek bu tayfanın öteden beri sıkça yöneldiği bir taktik! 15 Temmuz'da darbecilerin tankları halkın üzerine sürülürken Pelikan yalısında birlikte projeler geliştirdiğiniz Can Paker İslamcıları tasfiye etmek mealinde mesajlar geçiyordu derin dostlarına… Şimdi 15 Temmuz günü büyük üstatları Can Paker’in attığı “İslamcılardan kurtulmak lazım” mealindeki mailinin gereğini yapıyor olmalarına da zaten şaşırmamak lazım!
Ama garip olan, daha ötesi komik olan tavırlar sergiliyorlar. Hayatları lobicilik üzerine kurulu bu tipler bir yandan İslamcılara kıyasıya bindirirken, aynı zamanda İslami söylemleri de elden bırakmama gayreti içinde gözüküyorlar ama tüm bunları yaparken her türlü müfsid tiple yol arkadaşlığı yapmayı da sürdürüyorlar.
İşleri zor mu zor! Dün sarfettikleri onca sözü, bugün yalayıp yutmak zorunda kalmaları kolay olur mu hiç? Dün ikrahla andıkları devlet icraatını, bugün kutsama ile kendilerini vazifeli addetmeleri elbette kolay olmayacak! Dün neredeyse hep bir ağızdan PKK’ya destek çıkacak tavırlar sergilemiş tiplerin bugün iktidarın giderek daha yoğun bir şekilde MHP’nin ipoteğine girme sinyali veren Kürt politikasını ve devlet adına sergilenen akıl ve vicdandan uzak tepkileri bile savunmak durumunda kalmaları az biraz bel bükmeyle altından kalkılabilecek bir iş değil tabi ki!
E, bu durumda ne yapalım, biz yine İslamcılara saldıralım!
Buldukları malzemeye bakın! Suriye devriminden yanaymışız ama İrancı televizyonda program yapıyormuşuz!
Biz böyle laf dolaştırmayı, gölge boksu yaparcasına kelimelerin arkasına saklanmayı sevmeyiz. Hedef aldıkları Haksöz’dür, cevap vereceğiz!
Kast ettiklerinin ise Hilal Tv olduğu anlaşılıyor. Hilal TV hakkında dile getirdikleri iddia ile ilgili olarak sadece, müddei iddiasını ispatla mükelleftir, ilkesini hatırlatalım! Ayrıca da ekleyelim ki, bizlerin o kanalda ne söylediğimize herkes şahittir.
Sabah yazarı Hilal Kaplan aşağıda da okuyabileceğiniz yazısında Melih yoldaşını savunurken, bizleri PKK’yla, HDP’yle, Barzani’yle, Kürt ulusalcılarıyla aynı çizgide iktidara karşı çıkmakla da itham etmiş. Doğrusu bu iddiaya cevap vermeyi bile kendimiz için zül addederiz.
Ama şu kadarını söyleyelim: Bu ithamı dillendiren kişi ve iş ortaklarının daha düne kadar, yani iktidarın imkanları önlerine serilmeden evvel, mezkur kesimlerle ilgili neler söylediklerini sıralasak Kandil’den İrlanda’ya yol olur!
Ve bozgunculuğumuza destek babından bulabildikleri son örnek, Tatvan’da Selahaddin Eyyubi İmam Hatip Ortaokulunun isminin Ömer Halis Demir olarak değiştirilmesini Hamza Türkmen’in sosyal medyada eleştirmiş olması. Neymiş, aynı mahallede Selahaddin Eyyubi ismini taşıyan bir okul daha varmış, değişiklik bundan ötürü yapılmış ama bizler mevzunun aslını saklayarak devleti suçlamak için fırsat kolluyormuşuz!
Tatvan’da 2014’ten beri bu okulun Selahaddin Eyyubi olarak devam eden ismi neden şimdi değiştirilmiş? Bu değişiklik kararı kime sorulmuş? Okul idaresinin ve velilerin değiştirilecekse okulun eski ismi olan Ravza adı geri verilsin önerileri neden dikkate alınmamış, bunlar acaba sizi hiç ilgilendiriyor mu?
Ve adetleri olduğu üzere hemen her yazılarını, her sözlerini bitirirken başvurdukları artık klasikleşmiş selamlama seremonisi burada da karşımızdadır. Sabah yazarı yazısını bitirirken Erdoğan’a selam çakma ritüelini atlamaz! Ve böylece sözlerini de, konumlarını da sağlama alma refleksi bir kez daha devreye girmiş olur. Bu tavrın ne kadar ciddi bir şahsiyet zaafı olduğunu dünya alemin görmediğini düşünmeleri ise gerçekten akıl almaz bir körlüktür!
Son olarak şunu sorup bitirelim: Hilal Hanım, Pelikan familyasının sözleşme yapıp görmezden geldiği Putin'in Suriye'deki cinayetleri için de bir kaç cümle kurmama kararınıza ne zaman son vereceksiniz?
---
Bundan Âlâ ‘Günah’ mı Olur? / Hilal Kaplan - Sabah
Bir zamanlar anti-semitist, 'Yahudilerden nefret eden adam' anlamına gelirdi. Şimdiyse, 'Yahudilerin nefret ettiği adam' anlamına geliyor.
Arkasında tartışmalı bir miras bırakarak ölen gazeteci Joseph Sobran'ın en sevdiğim sözü bu olsa gerek. Zira objektif bir tanımı olan 'antisemitizm'in sınırlarının nasıl da sübjektif ve egemen dili sahiplenenlerce takılan bir yafta haline geldiğini daha öz anlatan bir alıntı bilmiyorum.
Bu bağlamda anti-semitizm, İsrail'e yönelik yapılan her eleştiriyi etkisiz kılmak için takınılan bir zırh haline gelmiştir.
İroniktir, aynı strateji İran'ı eleştirmeye kalktığınızda da uygulanır. Şayet Tahran'ın yayılmacı politikalarına itiraz etmeye kalkacak olsanız, hemen birileri parmaklarını size doğrultup mezhepçilikle suçlayarak, Şiilik adı altında sayısız katliam yapan militanların varlığını tartışmaya kapatır. Bu işler böyledir. En çok saldıran ve ses çıkartan, muarızını savunmaya iter ve kazanır. Bilmez miyiz?..
IKBY'nin gayrimeşru referandumu üzerinden de benzer bir strateji uygulanıyor.
İlginçtir bu stratejinin en büyük üstlenicisi bu sefer sadece HDP çevreleri değil; onlarla aynı frekanstan ses veren bazı 'İslâmcı' kişiler ve oluşumlar. Hükümet yetkililerinin ağzından çıkan her sözü Kürt düşmanlığının alametiymişçesine yansıttıkları yetmiyormuş gibi gün aşırı PKK'nın yayın organlarından yayılan dezenformasyonların daha da geniş halk kitlelerine ulaşmasını sağlıyorlar. "Türkle Kürdü ayırmanıza fırsat vermeyeceğiz" meydan okumasıyla girizgâhı yapılan dramanın son perdesinde kanırtıcı yalanlardan beğendiğinizi seçip ajite oluyorsunuz. Bir tür vicdan pazarlamacılığı yani; yemiyorsan vicdansızsın, fitnecisin, Kürt düşmanısın.
Bunun son örneğini, Tatvan'da adı Selahattin Eyyubi olan bir okulun isminin Ömer Halisdemirolarak değiştirilmesi meselesinde yaşadık. Aynı mahallede, Selahattin Eyyubi isimli iki okul olmasından hareketle, okullardan birine 15 Temmuz'un sembol şehidinin ismi verilmiş. Olay bundan ibaret.
Ama mevzubahis isimler, afili isyankâr cümlelerle mevzunun aslını saklayarak, sanki devlet Selahattin Eyyubi'nin adını unutturmaya çalışıyormuş gibi bir hava verdiler.
İçlerinde hem Hür Suriye mücadelesini destekleyip hem de ülkenin en İrancı kanallarından birinde dizi dizi programlar yapacak kadar ilişki jonglörü olanlar da var, ülkesi İsrail'le az buçuk diplomasi yaptı diye Cumhurbaşkanı'na hakaret edecek noktaya gelip IKBY'de açılan İsrail bayrakları karşısında üç maymunu oynayacak kadar maharetli olan da var. Bu oportünizmleri Makyavel'i ağlatırdı ama sorsan menfaatçi de biz oluruz, omurgasız da, vicdansız da.
Neden? Somali'den Arakan'a, Filistin'den Suriye'ye İslâm davasının sancaktarlığını yapmaya çalışan ülkemizin menfaatini, bu vizyonu sahiplenen liderini savunuyoruz.
Bundan âlâ 'günah' olur mu?
HABERE YORUM KAT